BULDAN’DA ÖĞRETMEN OLMAK
Bir 24 Kasım daha geride kaldı. Buldan’da 24 Kasım günleri yılda bir kere de olsa öğretmenlerimizin bir araya gelmesinden, öğretmenlerimizin bir şekilde hatırlanmasından sevinç ve mutluluk duyarım. Kırk yıllık meslek hayatını geride bırakmış bir öğretmen olarak elbette 24 Kasımlarda “tüm öğretmenlerin kucaklanması kadar kucaklaşması ve kaynaşması gerekmez mi?” diyerek kendi kendime sorarım. Şu bir gerçektir ki öğretmenlik sevgi,vicdan,fedakarlık gerektiren bir sabır mesleğidir. Yunus'un sevgisi, Mevlana'nın hoşgörüsü, Eyüb'ün sabrı,Mustafa Kemal'in Kuvayı Milliye ruhu öğretmende olmalıdır.Öğretmen,geçmişle geleceği kucaklamasını bilmelidir. Meslekteki o ilk günlerin heyecanını yüreğinde yaşayan bir öğretmen olarak Cumhuriyetin ilanından bu yana Buldan'a büyük emeği geçmiş, yüzlerce değerli öğrenciler yetiştirmiş, tüm saygıdeğer öğretmenlerimizi saygıyla bir kez daha anıyorum. Bu vesile ile ölenleri rahmetle anarken halen hayatta olanları saygıyla selamlıyorum.
Buldan’a emek veren ya da Buldanlı olan ve Buldanlıların anılarında yıllardır yaşayan o öğretmenler öğrencileri tarafından unutulmadılar. Celal Bey (Sayıner), Vefa Bey (Uz), Hafız İbrahim Bey (Haydar), Şevket Bey (Ceritoğlu), Zeki Ülkü, Sururi Bey (Uz), Şükrü Bey (Gürsoy), Asım Anıl, Ali Rıza Başbuğ, Şinasi Gökçedağ, Hakkı Haliloğlu, Ömer Gürcan, Mehmet Özçetin, Hamdi Topçu, Mustafa Atayiğit, Ahmet Kahraman, Zeki Erdem, Nuri Gümüş, Emin Dereli, Cahit Özcan, İsmet Sezgi, Mustafa Aytekin, Yılmaz Kabalı, Keriman Temuçin, Mustafa Aytekin, Turhan Kayhan, Gürbüz Güner, İsmet Karaman, Osman Gözen, Ramazan Göksu, Musa Kahraman, Hüseyin Aktaş, Ahmet Turan, Şükrü Algan, Nuri İşçioğlu, Nesibe Sepetoğlu,A hmet Kozacıoğlu,A hmet Özmen, Galip Kocabaş, Remziye Kocabaş, Hatice İşçioğlu, Enver Demir, Mehmet Berkil, Veli Turacı, Mediha Turacı, İlhan Demirciler, Süleyman Tunç, İbrahim Alsoy, Ahmet Çelikkıran, Sırrı Bütün, Ümran Ibacık, Ahmet Kızılöz, İbrahim Duman, Hüseyin Tecimen, Kadir Gürsoy, Kazım Beler, Veli Keserlioğlu, Metin Çelebi, Mustafa Barut, Osman Kızılöz, Mehmet Akdeniz ve adlarını burada tek tek sayamadığımız öğretmenlerin şahsında hiçbir zaman unutulmayan ve Buldan’a yıllarca emek vermiş,çile çekmiş tüm öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla anarken,çalışan ve çalışmayan, emekli olan tüm öğretmenlerimizi öğretmence duygularla selamlıyorum.
***
BULDAN’DA SELAMLAŞMA
Geçmişten bu güne Buldanlıların ve Buldan dostlarının selam konusunda duyarlılıklarını biliriz.”Geleneksel dokuma kültürümüzdeki o renk ve desenleri dünyaya tanıtmayı bilen çileli ama mutlu,güler yüzlü ama candan insanların mirası yaşatılarak bu günlere gelindi.” O mirastan bir tanesi de selam ve selamlaşmadır. Selam ve selamlaşma, kültürümüzden ve geleneklerimizden süzülüp gelen ve hayatımızda apayrı bir yeri olan güzel bir iletişim şeklidir. Son zamanlarda kaybettiğimiz kültürel değerlerin yanında o değerlerden biri de selam ve selamlaşma olmuştur. Yollarda ,çarşıda, pazarda, misafirlikte, kahvehanede,kısacası her adım başında selamlaşmayı ihmal eden; somurtmayı adet haline getiren insanların sayısının artmasını görmek her zaman samimi Buldanlıları üzecektir…Elbette selamlaşma bir eğitim ve seviye meselesidir.
Selam ve selamlaşmak öyle sıradan basit bir davranış şekli değildir. Selamlaşma aslında dinimizde olduğu kadar kültürümüzde ve geleneklerimizde de var olan sosyal bir olgudur. İnanç sistemimizde ”Aranızda selamı yayınız” ya da “Önce selam sonra kelam. ”şeklinde öğütler boşuna söylenmemiştir. Hatta asırlardır inanç sistemimizde “Selam vermek sünnet, almak farz” kabul edilmiştir. Biliyoruz ki selamlaşma, bizim kültürümüzde muhabbet ve güvenin, sevginin ve dostluğun değişik bir ifadesidir. Selam, aynı zamanda insanlar için anlamlı güzel bir temenni olduğu kadar bir duadır. Selam, sosyal dayanışmamızın ve kaynaşmamızın temel taşıdır.
***
Bu gerçekler bilinirken; bazı dostlar özellikle inanç değerlerini savunduğunu
iddia eden bazı dostlar ne selam alırlar ne selam verirler. Hala anlamış
değilim, birileri yolda ya da bir toplulukta bir selamı neden çok görürler?
Selamlaşma konusunda herkesin empati yapması hatta özeleştiri yapması gerekir.
Buldanlılar olarak geçmişte olduğu gibi selamlaşarak ya da birbirimize selamlar
göndererek bu muhabbet ve güveni daha da artırabilirsek ne kaybederiz? Bırakın
kaybetmeyi, o güzel sözlerle ve küçük bir tebessümle çok şeyler kazanırız.Bir
zamanlar birbirini göremeyince karşıdan karşıya, evden eve ya da bağdan bağa
bağırıp seslenerek selamlaşan Buldanlılara birden bire ne oldu? O insanların
çocukları olarak neden bir birimizden kaçar olduk?...Sosyal dayanışma ve
kaynaşmalar içten selamlaşmalar ile pekişecektir. O selamlaşmalar ile insanımız
arasında esen soğuk rüzgarlar, gereksiz kırgınlıklar ve dargınlıklar
kendiliğinden yok olacaktır. Çıkara dayalı dostluklar ve ilişkiler yerine gönül
dostlukları, gerçek dostluklar işte o zaman artacaktır. Bizler büyüklerimizden
hep böyle gördük ama nedense çocuklarımıza iyi
örnekler veremedik. Gündelik telaşlarla koştururken bu güzellikleri farkında
olmadan terk ettik.
***
Selam konusunda hiç dikkat ettiniz mi? Gün boyunca selamsız bir anımız yoktur.
Bazı güzel değerlerimizden uzaklaşılsa bile geçmişten gelen güzelliklerin gereği
ne kadar da çok selamlaşırız. Sabah uyanır uyanmaz başlarız selamlaşmaya:
“Günaydın babacığım, günaydın anneciğim...” Bu güzel
sözler ve temennilerle güne daha zinde başlamış olursunuz. Hele öğretmenliğin en
güzel yanı, okula girer girmez cıvıl cıvıl çocuklar etrafınıza toplanır ve
bağrışırlar: “Günaydın öğretmenim!” İşte en güzel selamlaşma buradadır. Saf ve
temiz duygularla gözlerinin içi gülümseyen ve size koşarak sarılan çocukların
selamında hiçbir zaman riya bulamazsınız. Sonuçta selamlaşma bizler için
karşılıklı sevgi ve saygıdır, karşılıklı güvendir, hal yarenliğidir,
dertleşmektir, kısacası paylaşmaktır. Bu sebeple selam verme kültürümüzün
yaşatılması,yeni yetişen çocuklarımıza örnek davranışlarla öğretilmesi
gerekmektedir.Biz yine de güzel değerlerimizi unutmayalım ve de unutturmayalım.
Güzel değerlerimizden olan selamlaşmayı kuşaktan kuşağa yaşatalım. Şu ölümlü
dünyada birbirimize bir selamı bari çok görmeyelim. Yunus’un dediği şekilde
“Sevelim, sevilelim.” gerçeğinde birleşelim.
***
YEŞİLLİKLER DİYARI BULDAN
Buldan’ı Buldan yapan en önemli unsurlardan birisi olan yeşil doku Buldan’ın doğal yapısının vazgeçilmezlerinden olmuştur. Yolların, bahçelerin, tepelerin doğal süsleri olan ağaçlar dünün Buldan’ında önemli bir yere sahiptir. Belki de Buldan’a ve çevresine romantizmi, çekiciliği veren unsurların başında bu yeşillikleri gelirdi. Buldan’a boşuna “Yeşil Buldan” denilmemiştir. Eskiden, avlu kapılarını, bahçe duvarlarını saran asmalar, zümrüt gibi bağlar, yol ve dere kenarlarını süsleyen ulu çınarlar, geniş gölgeli meşeler, çeşme başlarında bir genç kız edasıyla süzülen söğütler, mezar başlarında nazlı nazlı salınan serviler, tepeleri tutan ulu çamlar, meyvelerini yollara salan çeşit çeşit meyve ağaçları Buldan’ın doğal şehir dokusunu bir şekilde tamamlardı.Tüm Buldanlılar ağaç dikmekle kalmamış üstelik onlarla iç içe yaşamışlardır. Üstelik inceliklerini; tabiata, renge âşık oluşlarını ve engin bir ruh taşıdıklarını dokumalarında da göstermişlerdir.
Çocukluk yıllarımız Buldan’da, yeşil bir dünyanın içinde geçti. Buldan’da yerleşim yemyeşil bir dokuyla iç içeydi. Hatta mahalleler yeşillikler içinde az katlı, bahçeli evlerden oluşuyordu. Yazları dört ay boyunca arık suları akardı. Sebzeyi, meyveyi herkes kendi bahçesinden sağlardı. Sabah kalktığınızda kuş sesleriyle içiniz açılırdı. Fakat yıllar ilerleyip, kat mülkiyetli yaşama geçilince çok şey değişti. Çok balkonlu ve estetik arz etmeyen yüksek binaların sayısı hızla arttı. Birbirinin altında ya da üstünde yaşayan ailelerin dostlukları bir şekilde azaldı. Belki imar çalışmalarıyla başka bir çözüm yolları bulunabilirdi. Belki de çok katlı apartmanlar yerine daha yatay bahçeli binalar tercih edilebilirdi. Günümüz Buldan’ında şehir yaşamında adım başı konut gökdelenleri dikilmeye başlandı. Arsa azlığı da bahane edildi. Tarihi doku son elli yıldır yeşilliklerle beraber bilinçsizce yok edildi. Tüm bu yapılaşmalar bir eksikliğin giderilmesi için değil de daha çok para hırsıyla yapıldı. “İnsanlar topraktan ne denli koparsa insanlıktan da o denli koparlar” diye güzel bir söz vardır. Böylelikle sadece yeşilliklerden değil topraktan da bir şekilde koptuk. İnsanlar lüks dairelerin içinde lüks yaşamı tercih ettiler. İnsanların, daha çok kazanma hırsları ister istemez bu olumsuz değişimi hızlandırdı.
Buldan’da son elli yıldır geniş ve yeşil alanlar hızla azaldı. Sokaklarda ve caddelerde, yollarda arabalar için yer aranırken birkaç ağaç dikilmesi ya da yeni yeşil alanlar veya meydanlar düşünülmedi. Bu güne kadar 1930’lu yıllarda yapılan parklarımızla ve yeşil alanlarla gurur duyduk. Şu an dolmak üzere olan Buldan Mezarlığı bile çevrede örnek yeşil bir alandı. Nedense yeşil alanlar ve bahçelerin sayısını nüfusla orantılı olarak çoğaltamadık. Ağaçlar oksijen üretir diye okullarda öğrettik fakat Bir biyologun söylediği gibi aslında “Her yaprağa, bütün gece çalışarak oksijen ürettiği için her sabah teşekkür etmemiz gerekiyor” sözünün anlamını öğretemedik. Mevcut yeşillikleri korumanın yanında geleceğe dönük bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu? Buldan’ın yeniden yeşillikler diyarı olması için el birliği gönül birliğiyle daha çok çalışılması gerekiyor.