Çocukların sanal alemde oyun oynamayı henüz öğrenmedikleri, teknoloji ile tanışmadıkları yıllarda; oyunlarını gerçek hayatın içinde, sosyal paylaşmayı da öğrenerek, sokakta oynarlardı. Hemde ne oyunlar! Yaratıcıklarını kullanrak oyunlar icat ederlerdi. İşte o yıllarda cumartesi günü yarım gün okula gidip, bir buçuk gün sokaktan eve gelmeyi unuttukları günlerin birinde, tartlar mahallesinin bir çıkmaz sokağında, oğlanların kimi çember çeviriyor, kimileri bilyelerle mazı oynuyordu. Kızlar ise ip atlıyor yada seksek oynuyorlardı. Çocukların oyuna daldığı sırada, bağından atıyla evine dönmekte olan bir bağcı geçer.
Çocukların gürültüsünden ürken at, rastgele sağa sola çifteler atar. Atın çiftesi kızlardan birine denk gelir. Kız çocuğu kanlar içnde yere serilir. Ortalık ana baba yerine döner. Kızı hemen hastaneye kaldırırlar. Kızın babası bağcıyı mahkemeye verir. Orada oyun oynayan çocukları da şahit yazdırırlar. Ama kazaya at neden olduğu için mahkemeden bir sonuç alamazlar. Kız çocuğu uzun süre hastanede yatar ve sakat olarak evine döner. Bu duruma mahallenin liderlerinden olan Aşgel İbiram çok üzülmüştür.
Bir gece rüyasında rahmetli dedesini görür; “ Oğlum İbiram mahallemizde bir uğursuzluktur gidiyor. Hayır edin önünüze gerilsin” der. Bu nasihatı mahallede arkadaşlarına anlatır. Aralarında topladıkları harçlıklarla kendi fırınlarından 7 ekmek alır ve mahallede yedi kapıya dağıtırlar.
Yaz gelmiş, okullar kapanmış, kış oyunları yerine yaz oyunları oynanmaya başlanmıştır. Bahçelerin yayla gölünden gelen suyla sulanma zamanıdır. Sokak aralarından ve yer yer evlerin altından gürül gürül gölün suyu akmaktadır. Bunu fırsat bilen Aşgel İbiram arkadaşlarına; “ Herkes evinden Pazar sepetlerini taksın koluna balık tutacağız” der. Yayla Gölü suyunun içinde, gölün savağından kaçan küçük balıklar artık suyunun içinde telef olmaktadır. Sepetini kapıp gelen, mahallenin üst taraflarından geçen arıkların başında toplanır. Sepetini arık suyunun içine daldırıp çıkaran ve şansı yaver gidip balık yakalayanlar, tuttukları balıkları bir kabın içinde toplarlar. Herkes balık yakaladığından, keyiflerine diyecek yoktur. Ancak o sırada küçük çocuklardan biri arığın içine düşer ve sürüklenmeye başlar. Toprağın altından geçen künklerin altında sıkışıp kalır. Durumu fark eden İbiram ve arkadaşları çocuğu kurtarmaya çalışırlar ama başaramazlar. Derhal ailesine haber verirler. Ağlayış ve çığlıklar arasında akşama doğru çocuğu çıkartırlar, hastaneye kaldırılır ama kurtulamaz ve ölür.
Bu olay mahallede herkesi kahreder ve büyük üzüntüye sebep olur. Aşgel İbiram ninesine gider. “ Nine, atın kız çocuğuna çifte atıp sakat bıraktığında arahmetli dedemi görmüştüm rüyamda. O da bana “Hayır edin , önünüze gerilsin, kazadan beladan korur” demişti. Ama ettiğimiz yeterli olmadı herhalde bu kez küçük bir arkadaşımızı kaybettik” der. Ninesi; “ İnancınızı kaybetmeyin oğlum, bu sefer daha büyük bir hayır edin” der. Durumu arkadaşlarına anlatan İbiram, onlara ne yapabileceklerini tek tek sorar.
İçlerinden biri “ İster ister ne ister oyunu ile her evden toplayacağımız yiyeceklerle aşure yaptırıp, mahalleye dağıtalım” der. Bu fikir herkes tarafından benimsenir. Bütün mahalle çocuklarına yapılacak iş anlatılır. Herkes mahalle meydanında toplanır. Mahallenin en alt kısmından isteme işlemine başlanır bir iki kapı dolaştıktan sonra sıra mahallenin nur yüzlü, hayırsever Nesibe ninesine gelir. Çocuklar koro halinde” İster ister ne ister , ela gözlü Nesibe nineden pekmez ister. Vermezseniz kapınızı çalarız” Nesibe nine hemen kapıyı açar; “İbiram oğlancazım, ben size ne isterseniz veririm. Ama bu isteme işi rahmet yağdığı zaman olur. Şimdi dağılın bakayım, yağmur yağdığı zaman gelin” der. Nesibe ninenin sözünü tutan çocuklar dağılırlar, ilk yağmurun yağmasını beklerler. Sonunda güz yağmurları başlar. Evden sofralığı kapan meydanda toplanır. Mahallenin bütün kapıları birer birer dolaşılır. Sofralıklar dolusu toplanan aşurelik malzemelerini Aşgellerin evinde tek tek ayırırlar. Kaynatmaların içine katarlar.
İş artık aşure yaptırmaya gelmiştir. Her çocuğa ayrı ayrı görev verilir. Evlerden odun taşınır. Kazanlar, kaynatmalar, taslar, kaşıklar toplanır. Düğünlerde aşçılık yapan Ümmü ninenin kapısına dayanır çocuklar. Kendisinden Allah rızası için aşureyi pişirmesini isterler. Çocukları kıramayan Ümmü nine işin başına geçer. Pişirilen bir koca kazan aşure bakraçlarla her eve dağıtılır. Gelen geçene yedirilir. Mahallenin cami hocası Balhoca Hafız’dan hayır duası etmesini isterler. Bu dilekleri de yerine gelen çocuklar, bir işi başarmanın gurur ile çok mutlu olurlar. Dualar kabul olmuştur. Mahallede bir daha kötü olay yaşanmaz.
Yorumlar
Kalan Karakter: