Şehrimiz sosyal ve kültürel faaliyetlerinden olan, kişi ve ailelerin karşılıklı veya karşılık beklemeden verilen yemek ziyafetleri olan davetler çeşitlilik gösterir.
GELİN DAVETİ: Pazar günü düğün merasimi bittikten sonra pazartesi günü kız evinden bir kişi oğlan evine giderek Çarşamba günü yemeğe davetli olduklarını söyler. “ Kaç sofralık geleceksiniz?” diye sorar. Davet evinden kaç sofralık gidileceği söylenir. Bir sofra 8,10 veya 12 kişi hesaplanır. Aynı davet programı birkaç hafta sonra oğlan evi tarafından, gelin evi için uygulanır. Gerek damat evi gerek gelin evi davette davet edilecek kişileri tespit ederken; gelin ve damadın kardeşleri öncelikli olmak üzere amca, hala, dayı, teyze, dede, nine, komşu, çok samimi arkadaş, evi oğlan veya kız varsa dünürler şeklinde liste tespiti yapılırdı. Davete gidecekler sayı olarak belirlenince kaç sofralık insan gideceği öyle söylenirdi. Davet günü gelin, görümce ve elti birlikte, yoksa kocasıyla birlikte sabahtan baba evine giderek, akşama yenecek yemeklerin hazırlanmasında anasına yardım ederdi. Ayrıca becerikli komşu kadınlar veya aileden kadınlarda yardımcı olurlardı. Kayınvalide ve diğer davetli kadınlar ikindiden sonra davetli oldukları eve giderlerdi. Erkek davetliler geldiğinde yer sofraları hazırdır, hemen sofraya buyur edilirler veya yemek yenecek odaya alınırlar, kısa bir hal hatır sorulduktan sonra sofralar hemen kurulurdu. Bu arada gelin yemeğe gelen kadın ve erkek davetlilerin ellerini “hoş geldiniz” diyerek öperdi. 1970’den önceki yıllarda ki davetlerde yer sofrasına büyük kalaylı bakır sini (meydan sinisi) konurdu. Sini üzerine ailenin ekonomik durumu ve zevkine göre kalaylı bakır kaşıklar, çatılar veya cilalı, çiçek süslemeli tahta kaşıklar ( telli kaşıklar- Konya’dan getirilirdi) sıralanırdı. Yemekler kalaylı bakır tencerelerde pişirilir, kalaylı tabaklarda yenirdi. Gelin davetlerinin geleneksel yemek listesi şu şekildeydi; şehriye çorbası, güveç, kapama, imambayıldı, cacık, turşu, marul salatası, ara yer tatlısı olarak bulamaç veya muhallebi, tereyağlı pilav üzeri tavuk ( tavuk haşlanır, tereyağında kızartılır, pilav üzerine diftiklenir), pilav sade verilebilir veya et kavurma ile verilebilir yada pilav yanında oğlak bacağı verilirdi, en son üzeri dövülmüş bol cevizli kadayıf veya pekmezli saraylı tatlısı. Bu genel liste yanında ailenin ekonomik durumuna, bayanların becerisine, bilgi ve görgüsüne, zevkine göre şu yemek çeşitleri de davetlerde ikram edilirdi; mantı, tirit, çörek dolması, salçalı köfte, köfte kızartması, balık kızartma, ciğer kavurma, yumurta mıhlaması, et kıymalı yumurta, ciğer kavurmalı yumurta.
Yemekler yendikten sonra sofra duası yapılır. Genelde evde ki genç kızlardan yada erkeklerden birisi bakırdan, kalaylı ve ortası kapaklı bir leğen, leğen kapağının üzerinde hiç kullanılmamış bir sabun, bir ibrik su, omuzda havlu ile odaya gelirdi. En yaşlı veya en hatırlı kişiden başlayarak, erkek ise asker usulü diz çökerek, kız ise iki dizi üstüne çökerek, davetlilerin ellerini tek tek dolaşarak yıkatırdı. Havlu elden ele dolaştırılır, bazen havluyu 8-10 yaşlarında bir çocuk tutarak elini yıkayanlara dolaştırır, el ağızlarını kurulatırdı. Ardından kahveler içilirdi. Kahveler sade pişirilirdi. Kahveler içildikten sonra gelinin, damadın ana-babası ve kardeşlerinden başka diğer davetliler izin alarak ayrılırlardı. Geride kalanlar birkaç saat daha kalarak sohbet ederlerdi.
Oğlan evi, kız evine davete giderken, hiç kullanılmamış bir sofralık içinde ekmek-helva götürür, ertesi gün kız evi getirilen helva ekmeği komşulara dağıtırdı. Düğünün ertesi günlerde kız evinden damat evine bir tepsi baklava gönderilirdi. Damat evinden baklava getirenlere bahşiş olarak para verilirdi. Getirilen baklava tabaklarla komşulara dağıtılırdı.1960’tan önceki yıllarda evinde elektrik olmayan aileler, davetlerde gaz lambaları ve lüks lambası yakarlardı. Yine 1950’den önceki yıllarda yapılan düğünlerde pazartesi günü gelin evinden damat evine yufka bezirme gönderilirdi. Yufka bezirme saçta pişirilir, sactan indirildikten sonra tereyağı ile yağlanır bolca toz şeker ekilir, katlanır, paketlenip gönderilirdi. Bu bezirme sade yendiği gibi yanında çay da içilirdi. 1945’li yıllar Gazdağlı Yusuf’un (1922- 2000) düğün daveti. Damat evi gelin evine davete gitmişler davetliler arasında Gazdağlı Yusuf’un sağdıcı Çeltik Salih Özdil’de vardır. Yemekler yenirken ara yer tatlısı olarak bulamaç gelmiştir. Yemekte Çeltik Salih, damat Gazdağlı Yusuf ile yan yana oturmuşlardır. Çeltik Salih bulamaç tatlısını yerken bir kaşık ağzına koyunca sonra ki kaşıkta ki bulamacı kimseye çaktırmadan, damat Gazdağlı Yusuf’un ceketinin yan cebine koyarmış. Kahveler içilip izin alındıktan sonra damat ve akranı olan erkekler Yukarı Park kahvehanesine oturmaya gitmişler. Çaylar içildikten sonra damat Gazdağlı Yusuf heyecanla “ arkadaşlar bugün çay paraları benden” diyerek eline cebine atar ama eli bir avuç bulamaç ile çıkar. Çeltik Salih gayet ciddi masada oturmaktadır. Anlar ki bu şakayı yapan Çeltik Salih’tir. Dönerek şöyle der; “ gene yapacağını geri bırakmadın.”
RAMAZAN DAVETİ: Nişanlılık döneminde yada evlilik ilk yıllarında genellikle iki dünürün birbirlerini karşılıklı olarak bir sofralık hesabıyla yaptıkları davettir. Samimiyeti ileri derecede olan ailelerde böyle davet yapmıştır. Filan gün yemeğe bekliyoruz denir. Ailenin ekonomik durumu, geleneği, görgüsü, zevki, kültür seviyesi gibi durumlar dikkate alındığında yemek listesi genelde şu şekilde olurdu; şehriye çorbası, Buldan otlu pidesi, etli nohut, etli bamya, imambayıldı, etli dolma, cacık, marul yada domates salatası, salçalı köfte, pilav (sade ve etli) bol cevizli kadayıf veya pekmezli saraylı tatlısı. Yemekten sonra sade kahveler içilir, sohbetler yapılırdı. Ramazan davetlerinin uzun kış gecelerine denk geldiği yıllarda, tekrar sofra kurularak çerez ve meyve ikram edilirdi. Ramazanda hali vakti yerinde olan aileler çevrelerindeki fakir fukaraya, fakir olan hocalara ayrı ayrı davetler verirmiş. Fakir fukaraya davet verilince evden ayrılırken Diş Kirası adı altında, bahşiş para verilirmiş. Çağırılıp da davete gelemeyenlerin evlerine paketlenerek 3 otlu pide gönderilirmiş. Çarşı camiinde ezberden mukabele okuyan hafızları hali vakti yerinde olan aileler Ramazan da iftar yemeğine davet ederlermiş.
Kurular ailesinden ilim ve kültür sahibi, müftülük yapmamış ancak dini konularda akıl danışılır kültürlü bir kişi olan halkın “ Kuru Müftü” lakabı taktığı kişiye komşusu Acem Mahmut’a hocalardan iki sofralık yemeğe getirmesini rica etmiş. Ramazan ayında davet günü akşamına Kuru Müftü bir sofralık hoca grubu ile gelmişler. Hocalar yemek yenecek odaya alınınca Acem Mahmut Kuru Müftü’yü bir kenara çekerek “ Biz hazırlığımızı iki sofralık yapmıştık niye az hoca getirdin?” diye serzenişte bulunur. Kuru Müftü Acem Mahmut’a şu cevabı verir: “ Bu kadar hoca gelebildi. Ama sen merak etme bir sofralık gelen hocalar iki sofralık yemeği yerler.” Sofralar kurulur, yemekler yenir. En son dövülmüş bol cevizli kadayıf tepsisi gelince hocalar içinden Akçalar sülalesinden Aksi Ahmet Efendi adındaki hoca kaşığın sapı ile kadayıfı ortadan ikiye bölerek şöyle demiş; “ Bu taraf benim, diğer taraf sizin.” Tatlılar yenmiş, kahveler içilmiş. Evden izin alarak ayrılmışlar. Bundan sonrasını çarşı camii imamı Keyik hoca ( Nuri Keyik 1304/1888-1961) şöyle anlatırmış; “ Evden çıktıktan sonra yediğimiz yemekler erisin, cemaatimize mahçup olmayalım diye teravih namazına kadar Buldan’ın altını üstünü iki defa dolaştık.”
DÖRDEYLÜL DAVETİ: Dört Eylül Kurtuluş Bayramı şenlikleri günü gençlerin nişanlılık dönemlerinde oğlan ailesinin kız ailesi için verdiği yemek ziyafetidir. Dört Eylül’den bir hafta önce oğlan evinden bir kişi kız evine giderek “ Dört Eylül’de yemeğe bekliyoruz” der. Yemek yenecek olan yer genelde Vakıf alanı veya çevresindeki bağ-bahçelerden biri tercih edilirdi. Bağ- bahçede yemek verilecekse sahibinden birkaç gün önce izin alınarak bahçenin bir kenarına sofra kurulurdu. Yemek yenecek yer seçiminde Turfan yüzü (Tuncay İlköğretim Okulu yerleşim alanı) veya Kestane Deresi ile Topal Emin’in değirmeni çevresi (şimdi ki Kestane Deresi piknik alanı girişinde ki yokuş yol ve Gelin Çeşmesi çevresi) de tercih edilirdi. Bu davette genel olarak, oğlak kebabı yedirilir yanında domates, soğan, yoğurt, ekmek, çerez, gazoz ikram edilirdi. Davete oğlan ve kız evinden tahmini toplam 15 kişi katılırdı. Davete katılanlar haremlik selamlık iki sofra olurdu. Ekonomik durumu iyi olan aileler bir gün önceden oğlak satın alır, kestirir, haşlatır akşamdan şehir içinde ki ekmek fırınlarına pişmesi için verirlerdi. Sabahleyin fırından alınan kebap yemek yenecek yere götürülürdü. Ekonomisi zayıf olan aileler; Alandız Köyü yakınında ki Kuyucak ilçesine bağlı Eğridere ( Taşoluk) köyü insanlarının vakıf alanı çevresinde yaptıkları, oğlak çevirme kebabından kilo ile satın alarak, davetlilerine ikram ederlerdi. Yine vakıf alanında satılan Beylerce üzümünden satın alarak, kebapları sonra yerlerdi. Dört Eylül’deki davette, nişanlı oğlan yemeğe katılmaz, uzaktan birkaç arkadaşıyla daveti ve nişanlısını takip ederdi. Yeme içme bitince, dondurma veya karlama gönderirdi. Yemek yiyenler de nişanlı oğlan ve arkadaşlarına ekmek arası kebap, özellikle ciğer ve böbrekler konur gönderilirdi.
DEVE GÜREŞİ DAVETİ: Nişanlılık döneminde oğlan ailesinin ailesinin kız ailesi için yaptığı az zahmetli bir davettir. Oğlan evi deve güreşi alanına giderken; yalancı dolma ( bazen yaprak sarma) yemeği hazırlardı. Ayakta veya uygun bir yerde oturarak ekmek arası yapılır yenirdi. Üzerine çerez yenirdi, meyve ikram edenlerde olurdu. Evinden hazırlıksız gelenler güreş alanında ki köftecilerden ekmek arası köfte alarak, ikramda bulunurlardı. Ateşte kestane pişirenlerden pişmiş kestane satın alınırdı. Bazı aileler helva ekmek götürerek, davetlilerine ikramda bulunurdu. Gene bazı aileler güreş meydanı çevresine otlu pide götürür ikram ederlerdi.
Kaynakça: Salih KEYİK-1934
Süleyman KEYİK-1935
Nuri İŞÇİOĞLU- 1941
Veli ONAT-1945
Ali İhsan ŞENÖZEN-1937
Süleyman ÇILTIK-1937
Fehmi ATIL-1934
Rahime MUSTAK-1929
Zehra ÜNSAL-1938
Süleyman ERALP- 1919-2011
Halil ÇOMUK- 1937
Yaşar ERGÖR- 1934
Mustafa YÜREKLİ-1944
Ethem ALGAN-1928
Yorumlar
Kalan Karakter: