EĞİTİM SORUNLARI ARTARKEN
Bir ülkede öncelikli olarak çözülmesi gereken en önemli sorunlardan birisi eğitim sorunlarıdır. ekonomik,siyasi,sosyal,kültürel ve daha bir çok akla gelen sorun bir şekilde aşılabilir. Fakat eğitim öğretim sorunları aşılamazsa sonuçlarının faturasını yıllarca hatta asırlarca ödemeye devam ederiz. Günümüzde hızla artan yozlaşmaların ve toplumsal çürümelerin önüne eğitimle geçmek zorundayız. Çocuklarımıza eğitim yoluyla belli sorumlulukları ve değerleri vermek zorundayız. Kısacası aileler olarak çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmek ve onlara sahip çıkmak zorundayız. Sosyal bir gerçek var ki kaybolan kuşaklar ve değerler geri gelmediği gibi sosyal yaralar günden güne daha da büyüyecektir…
Her zaman değişik fırsatlarda Buldan’da seviyenin yükselmesini, özellikle eğitim öğretimde seviyenin yükselmesini dile getiririz. Son yıllarda Buldan’da Başarı İzleme ve Geliştirme Projeleri uygulanıyor. Toplantılar yapılıyor. Okullarda ek kurslar açılıyor. Seviyenin yükselmesi için olağanüstü gayretler var. Ama yine bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyor. Günümüz öğrenci profiline göz atacak olursak farklı öğrenci tipleri dikkatimizi çekiyor.Bazı öğrenciler kitap okumak istemiyor.Bazıları okuduğunu anlayamıyor.Bazı öğrenci yazmak ve not almak istemiyor.Kimileri duygularını ifade edemiyor.Kimi öğrenciler sorumluluklarını yerine getiremiyor…Öğrenciler çabuk sıkılıyor.Öğrencilerde hedef yok.Her şey öğrenciye bilgi yüklemekle olmuyor.Rehberlik servislerine büyük görevler düşüyor.Bana sorarsanız, Buldan’da her alanda olduğu gibi eğitim öğretimde seviyenin daha da yükselmesi için bir şeyler yapılmalı.Siyasette seviye yükselmeli...Ticarette seviye yükselmeli…İnsan ilişkilerinde seviye yükselmeli…Dostluklarda seviye yükselmeli…Buldan için yapılan gayret ve fedakarlıklarda seviye yükselmeli...Konuşma ve üsluplarda seviye yükselmeli…Davranışlarda ve ahlakta seviye yükselmeli…Dokuma ve tekstilde seviye yükselmeli…Fakat en önemlisi eğitim öğretimde seviye yükselmeli…Zaten eğitim öğretimde seviyenin yükselmesiyle insan kalitesi artacak ve diğer konularda seviye kendiliğinden yükselecektir.En önemlisi seviyenin yükselmesi için annelerin,babaların, öğretmenlerin yeni yetişen kuşaklara örnek davranışlar sergilemesi gerekmektedir.Çünkü çocukların nasihatlardan çok örnek davranışlara ihtiyacı vardır.
Son yıllarda olumsuz çocuk davranışlarının günden güne arttığını görüyoruz. Okullarda bir çok öğretmen dertli. Anne babalar sıkıntılı. Ailelerin çoğu tüm imkanları sunarak çocuklarından çok şeyler bekliyorlar. Bazıları çocuğuna söz dinletemez oldu.Çoğu anne babalar kadar öğretmenler de gelişmelerden huzursuz. Kısacası toplumda çocuk eğitimiyle ilgili genel bir rahatsızlık gözleniyor. Sanki başarıyı olumsuz etkileyen bir virüs toplumda hızla yayılıyor. Bir çok çocuk o kadar rahat ki hiç yorulmak istemiyorlar. Sunulan çeşitli imkanların çokluğundan mı bilmem hazırcılığa ve kolaycılığa iyice alıştılar.Bitmedi, rahatlık ve imkanlardan yana daha da çok beklentileri var.Kısacası çocuklarımız için sorumluluklarımız günden güne artıyor.
Çevremize baktığınızda canlı örnekler o kadar çok ki...Derste mesajlaşan hatta cep telefonundan okey oynayan öğrenciler var.Ödev yapmak istemeyen öğrenciler var.Komşu bakkaldan bir ekmek alıp gelmeyi gözünde büyüten çocuklar var.Okula zorla giden ve sıkıldığını söyleyen çocuklar var.Okulda yazmak istemeyen,not almayı sevmeyen ve çabucak yorulan çocuklar var.Düzenli defter tutmayan ve ödev yapmak istemeyen çocuklar var.Derslere deftersiz kalemsiz katılan çocuklar var.Çöpleri sokaklara atmaktan zevk alan çocuklar var.Öğretmene saygıda kusur eden çocuklar var.Sıralara masalara yazan,okuldaki eşyaları kırıp dökmekten zevk alan çocuklar var.Evi,okulu,dershaneyi,çevreyi inadına kirleten çocuklar var.Bunlar bizim çocuklarımız.Yıllardır her gün Öğrenci Andı okutulsa da doğruluğu,çalışkanlığı,saygıyı ve sevgiyi öğretemediğimiz çocukların sayısı artıyor.
Aileler,öğretmenler,eğitimciler kısacası herkes dertli ama herkes eğitim konusunda özeleştiri yapmak zorunda.Yarın çok geç olabilir.Yıllar sonra bu yozlaşmaların ve toplumsal çürümelerin acısını sadece çocuklar ve aileleri değil toplum olarak herkes çekecektir.Unutmayalım bunlar bizim çocuklarımız ve onlar uzaydan gelmediler.Onlar için yol yakınken bir şeyler yapılması gerekiyor.
SORUMLULUK DUYGUSU
Çocukların eğitiminde davranış düzgünlüğü ve başarının ilk şartlarından birisi “Sorumluluk Duygusu”dur.Bu duygu ilk önce ailede verilir.Daha sonraki yılarda ise okulda geliştirilir.Öğrencinin başarısında çok büyük rol oynar.Peki çocuklarda Sorumluluk Duygusunun Geliştirilmesi nasıl olmalı? Bir çok çocukta, neden sorumluluk duygusu gelişmemiştir?
Bu tür sorulara birlikte cevap aramalıyız. Anne babalar hep şikayetçi olurlar. Çünkü bir çok anne baba ”Çocuktur anlamaz,yapamaz; biz onun adına doğru olanı yapıyoruz” diyerek korumacı bir anlayışla çocuğunun bütün sorumluluklarını üzerlerine alırlar. Yemeğinden giyimine, ev ödevlerine ve arkadaş seçimlerine kadar çocuk adına her şeye anne ve babalar karar vermeye çalışırlar. Küçük yaşlarda hep peşlerinden koşulur. Biliyorsunuz anne babanın kararlarına uyan çocuklar anne baba tarafından sevilir, uymayan çocuklar ise eleştirilir, hatta sevilmez.Bazı ailer de dertlidir;”çocuğuma bir türlü söz dinletemiyorum” derler.
Çocuk eğitimi doğumdan itibaren başlar. Sorumluluk duygusu, çocukluğun ilk yıllarından itibaren çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle gelişebilir. Anne ve babalar, yeri ve zamanı gelince evdeki işler konusunda çocuktan yardım beklendiğini açıkça ortaya koyabilmeliler. Çocuğun başlangıçta döke saça yapacağı bu işler daha sonra deneyime ve sorumluluğa dönüşecektir. Çocuk belli bir yaşta yatağını düzeltebilmeli,oyuncaklarını işi bitince toplayabilmeli,kitaplarını ve çantasını kendi başına düzeltebilmeli… Bunun tam tersi olan koruyucu bir yaklaşım, çocuğun bağımsızlık ve sorumluluk hissetmesini bir şekilde engelleyecektir.Sonuçta lise ve üniversite yıllarında bu davranışlar devam edecektir.
Çocukta kişilik ve karakter gelişimi doğumdan itibaren başlar dedik ve çoğunlukla yedi yaşlarına kadar tamamlanmış olur.Bu yaşlarda karakter oluşmuştur. Bu şartlara göre bir çocuk okula başladığında ya silik, bağımlı, gölge bir kişilik ya da kendine özgüveni olan, sorumluluk sahibi, bağımsız bir kişilik kazanmış olarak başlayacaktır. Bağımlı kişilikli bir çocuk,kendi yemeğini yiyemez, anne babasının yardımı olmadan ödevlerini yapamaz.Her zaman anne baba kontrolünde ders çalışmak zorundadır.Okulda öğretmenlerinden aferin veya yıldız aldığı zaman eve gelir gelmez anne ve babasına aldığı aferini ve yıldızı haber verir.Çünkü ona göre bu aferin veya yıldızlar kendisine ait değil anne babaya aittir.Alınan teşekkür ya da başarı belgeleri hep anne baba içindir.
Güdümlü bir kişiliğe sahip çocuklar ders çalışma alışkanlığı kazanamadığı bir yana aldıkları başarılardan da bir türlü zevk alamazlar. Aslında başarı gibi görünen bütün çabaları anne babalarını memnun etmek ve onların sevgisini kazanmak içindir.Sınavda başarısız oldukları zaman ise zayıf aldıklarından değil,anne babanın sevgisini ve desteğini kaybedeceklerinden korkarlar.Bu defa mazeretler ortada gezer.Günümüzde böyle çocukları gördükçe üzülürüz.İleriki yıllarda bu çocukların karşılaşacağı sıkıntıların birinci sorumlusu elbette o anne ve babalar olacaktır.
ANNE VE BABALAR NE YAPIYOR
Bir çok anne baba, çocuk ilkokula başladığı günden itibaren, sanki okula başlayan kendileriymiş gibi heyecanlanırlar. Aslında güzel bir heyecan fakat bütün sorumluluğu sanki onlar adına üstlenmeye çalışırlar. Ödevini yapmadığı zaman anne baba huzursuz olur. Çocuğun başında bekleyip ödevini yaptırmadan içleri rahat etmez. Aslında çocuk adına sorumluluğu üstlenme bebeklikten itibaren başlamıştır. Anne yedirir, anne ağzını siler, anne giydirir, anne tuvalete götürür. Çocuk adına her şeye anne baba karar verir. Çocuğa seçme hakkı verilmez. Tok olduğu halde anne elinde kaşık çocuğun ağzına zorla tıkıştırır. Üşümediği halde üst üste kazak giydirerek çocuğu terletir. Çocuğa hediye verildiğinde, çocuktan önce anne baba atılır: "Hadi amcana teşekkür et." der. Okulun kapısına kadar özel arabayla bırakılır ve yine aynı kapıdan alınır. Kendi başına ya da arkadaşlarıyla yürümesine,oynamasına,paylaşmasına fırsat verilmez.
Her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan,”onlar çocuktur kendi başına karar veremez” denilerek devamlı himaye gören,neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar sonuçta gölge ve bağımlı bir kişilik sahibi olurlar. Anne babaya sormadan hiç bir iş yapamazlar, kendilerine öz güvenleri de yoktur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte,sıkıntıyı aşmakta büyük güçlük çekerler.Böyle çocuklarda, ilerleyen yıllarda okul veya sınav korkusu çok yaygın bir şekilde yer eder.Bu tür çocuklar okula ve arkadaşlara,ileriki yıllarda topluma uyum sağlamakta haliyle güçlük çekerler. Çocuklara sorumluluk duygusu kazandırmada her şeyden önce anne babalar da sorumluluk sahibi olmalıdırlar.
Genellikle 4.ve 5.sınıftan sonra çocuklar,sosyal olarak bağımsız olmak ve akranlarının daha çok dikkatini çekmek isterler.Bu yaş grubundaki çocuklar;Yaptığı bir davranışın sonunda kendini nasıl hissedeceğini tahmin edebilirler.Aileden bağımsız olarak davranma süreci başlamıştır.Çocukların ders çalışmamaları ve söz dinlememeleri, bir başka deyişle anne baba ile çatışmaya girmeleri, ön ergenliğe geçiş dediğimiz 12-14 yaşlarda yani 7.ve 8.sınıf yıllarında başlar. Bu da, ilköğretim ikinci kademe sıralarına rastlıyor ki çok dikkat edilmesi gereken önemli yıllardır.
Dikkat edilirse anne baba ile çocuklar arasında, kişilik ve sorumluluktan kaynaklanan problemler çoğunlukla ilk beş yıldan sonra başlıyor. Kişiliği gelişmiş, kendine güveni olan, ailede kendisine değer verildiğini ve sevildiğini bilen,sıcak bir aile ortamında yaşayan, sorumluluk duygusu kazanmış çocuklar ergenliğe geçişte fazla sorun yaşamazlar ve Kolay kolay sorunları olmaz.Bu çocuklara anneleri babaları tarafından ders çalışmalarını hatırlatmaya, tepelerine dikilip ödevlerini yaptırmaya da gerek kalmayacaktır.
Bütün bu gerçekler göz önüne alındığında ailelere düşen görev ve sorumluluklar yanında okullara düşen görev ve sorumluluklar göz ardı edilemez. Çocuk eğitiminde özellikle sorumluluk duygusu çocuklarımızın ileriki yıllardaki başarılarında ve iş hayatlarında en büyük etkendir. İlk yıllardan itibaren çocuklarımıza gereken değeri ve sevgiyi vermeliyiz ama en önemlisi onları en iyi şekilde eğitmesini bilmeliyiz.Gündelik telaşlarla,iş hayatının sıkıntılarıyla onlara bazı değerlerimizi veremediysek, onlara zaman ayıramayıp iyi eğitemediysek; evdeki aldığımız bilgisayar,en modern şekilde dizayn edilmiş çalışma odaları,dershane ve özel öğretmen destekleri,ceplerine konulan limitsiz harçlıklar,pahalı cep telefonları hatta özel okullara gönderilmeleri köklü çözümler getirmeyecektir.Küçüklükten itibaren iyi bir eğitim ve sorumluluk duygusu kazandırılması,ilgi,sevgi ve takip okul başarısını olduğu kadar hayattaki başarılarını da olumlu yönde etkileyecektir.Unutmayalım, eğitim çocukları her dediklerini yapmakla,şımartmakla değil ilgi ve sevmekle başlar.
Ders yılının ilk dönemi bitmek üzere. Buldan’da eğitim öğretimdeki başarı düzeyinin daha da artması için gayretler sürüyor.Eğitim öğretimde yaşanan sorunları ve sıkıntıları,çözüm yollarını ayrı bir tartışma konusu yapmak gerekir.Günümüzde okulların araç gereç olarak imkanları ve donanımları çok çok iyi.Artık on beş yirmi sene öncesinin sıkıntıları yok.İnanıyorum ki ister ilköğretim isterse lise olsun her eğitimci kendi okulu içinde gayret ve özveride bulunuyor.Özellikle dershane gerçeği Buldan’da başarı grafiğini yükselten etkenlerden birisi…Bu gerçeği kimse göz ardı edemez…Buldan’ımızı ticaret,tekstil,kültür ve turizmde olduğu kadar eğitim öğretimde de hak ettiği güzel gelişmeler bekliyor.Buldan mevcut tüm okulları ve başarısıyla örnek bir eğitim ve kültür kenti olmalıdır.Buldan, diğer konularda olduğu gibi eğitim öğretimde de Denizli bölgesindeki hak ettiği yeri korumalıdır...
Bu konularda sadece okullara,dershanelere ve eğitim camiasına değil asıl ailelere çok büyük görevler ve sorumluluklar düşüyor.Buldanlı ailelerin çocuklarına gereken ilgiyi göstermesi yanında gerekli özveriyi göstermesi gerektiğine de inanıyorum. Peki Buldanlı aileler olarak “çocuklarımız için neler yapıyoruz ve neler yapabiliriz?” Bu soruyu aileler sık sık kendilerine sormalı,özeleştiri yapmalı ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmesini bilmeliler..
AİLELERİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI
Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın kişiliklerini incitmeden,onları aşağılık duygusuna kaptırmadan,özgüvenlerini geliştirerek kendilerini gerçekleştiren bireyler olmaları için anne babalar olarak küçük yardımları esirgemememiz gerekiyor.Mümkün olduğunca eğitim öğretimleriyle ilgili her konuda onlara açık destek verilmeli.Eğitimle ilgili küçük harcamaları asla gözümüzde büyütmemeliyiz.Sigara ve diğer zevke dayalı konular için yaptığımız onlarca harcamayı nedense eğitime gelince onlardan esirgiyoruz.Sorunlu çocuklar incelendiğinde altında sorunlu aileler,karmaşık sorunları olan anne ve babaların olduğu görülür.Bu amaçla aile içi iletişime çok dikkat edilmesi, aileleri de eğiten seminer ve konferansların devam etmesi gerekmektedir…
Anne ve babalar olarak çocuklarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamamız gerekiyor.Haklı olarak çocuklarımızdan iyi bir başarı ve değişim istiyorsak önce değişime kendimizden başlamalıyız. Bunun yanında çocuklarımızın eğitiminde tutarlı olmamız kadar çocuğun başarı ve değişimi için aile fertleri tarafından her türlü destek verilmelidir.Başarı da başarısızlık da öncelikle iyi bir aile eğitimine ve olumlu seyreden aile içi ilişkilere bağlıdır.. Fakat bu başarı ve başarısızlıkta öğrenci-Aile-Öğretmen işbirliği etkili olmaktadır… Bu sebeple öncelikli olarak aileyi ele almakta fayda var.
BAZI SORULARI SORMASINI BİLMEK
Çocuklarımızı elbette çok seviyoruz. Önemli olan bu sevgiyi onlara hissettirmek ve paylaşmak.Onların her dediğini yapmakla ya da her istediklerini gelişigüzel almakla veya onları şımartmakla sevgimizi göstermiş olamayız,üstelik kendi kendimizi aldatmış oluruz... Bilinçsizce yapılan gelişi güzel harcamalar,yanlış sözler ve davranışlarla belki istemeden onlara kötülük de yapmış olabiliriz.Elbette eğitimde başarı çocuğu sevmekle başlar.Ama sevginin bir ölçüsü ,biçimi ve şekli olmalı. “Annem babam beni sevmiyor, çünkü derslerimde başarılı değilim…” ”Bende başarılı olmak istiyorum ama olamıyorum…”diyen onlarca çocuğumuzu duyar gibi oluyorum. Çocuklarımız için bazen sormak zorunda olduğumuz bazı sorular ve yapmaya mecbur olduğumuz özeleştiriler olacaktır.
“Çocuğumuzu ne kadar tanıyoruz? ““Onun artı ve eksileri nelerdir?” “Onun olumlu olumsuz özelliklerinin farkında mıyız?” “Onlara sorumluluk duygusu verebildik mi?” “Çocuğumuzun başarıyı yakalaması ya da başarıyı devam ettirebilmesi için nelere ihtiyacı var?” “Çocuğumuzun görünürde hangi sorunları var?” Benzer sorular anne babalar içinde geçerli…“Biz kendimizi ne kadar tanıyoruz?” “Başlıca özelliklerimiz nedir?” “Olumlu ve olumsuz özelliklerimiz nelerdir?” “Aile içinde güçlü ve zayıf yanlarımız nelerdir?” “Biz onun başarıyı yakalamasında ya da devam ettirmesinde neler yapabiliyoruz?” Bu tür soruları daha da çoğaltabiliriz…Çocuklarımızı çok iyi tanımak zorundayız ve onların kapasitesi oranında verim beklemeliyiz.Unutulmasın öğretmenlerin elinde sihirli bir değnek yok. Sıkça sorulması gereken birkaç soru daha var.”Anne ve baba olarak çocuğumuza evde en iyi şekilde ders çalışma ortamını hazırlayabildik mi? Ders çalışırken çocuğun dikkatini dağıtmayan bir ortam sağlayabildik mi?...”
AİLELER NELER YAPABİLİR?
Anne ve babalar, çocuklara sürekli ders çalışması için baskı yapmak yerine çocuğa zamanı iyi kullanmasını, sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini öğretmelidir. Anne ve babalar aslında çocuklar için örnek insanlar olmalıdır. “Çok ders çalışıyor ama çocuğum neden başarılı olamıyor?” diyen velilerin serzenişlerini çok duyarız…Bilmedikleri bir gerçek var ki başarıda önemli olan çok çalışmak değil etkili ve verimli çalışmaktır.
Çocuğun devamlı ders çalışması yerine verimli çalışması ve diğer sosyal faaliyetlere de zaman ayrılması önemlidir…Çocuklarımızın genel başarıları önemli olmakla birlikte bu başarıyı yakalamaları konusunda yapılan en büyük hatalardan biri de çocuğa neler öğrendiğini, sınavlarda nelerin sorulduğunu bilmek yerine sınavdan kaç puan aldığının sorulması ve başkalarıyla kıyaslanmasıdır. Anne baba olarak ondan not istemekten ziyade ona neler öğrendiğini sormalıyız.Eksiklerini iyi bilmeliyiz.Alınan takdir ya da teşekkür belgeleri başarıda tek ölçü olamaz.Başarı bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çocuklarımıza “ders çalışın”, “kitap okuyun” gibi öğütler vermemiz de başarı için yetmez.Yönlendirme yapmak için belli zamanlarda elimizde okuduğumuz bir şeylerin olması da gerekiyor. “Bana kitap oku, ders çalış diyorsunuz ama sizin elinizde daha bu güne kadar okuduğunuz bir şey görmedim…” derlerse,onlara ne diyebiliriz?
Zaman zaman onlarla birlikte gazete, kitap okumalıyız. Birlikte kitap satılan yerleri gezmeli,onlara hoşlarına giden kitaplardan almalıyız.Kütüphaneler yönlendirmeliyiz. Birlikte ya da farklı zamanlarda okunan konularla ilgili paylaşımlar da yapmalıyız.Okuduklarını anlattırmalıyız. Başarısız olduklarında sürekli eleştirilen, gerekli desteği görmeyen çocukların zamanla öz güvenleri kaybolacaktır.Bu çocuklar kendilerine güvenemezler, değersiz olduklarını düşünürler. Anlamadıklarını, başaramayacaklarını düşünürler. Bu da çocuğun var olan potansiyelini açığa çıkarmak için adım atamamasına neden olmaktadır.Tüm bu olumsuzluklar öğrencinin okul ve dershane başarısını daha da düşürecektir. Misafirliklerde genellikle çocukların başarılarını tartışır onları başka çocuklarla kıyaslarız. Ev sahibi de misafirler de çocuklarının durumunu konuşurlarken başkalarının yanında çocuğa nasihatlarla birlikte kıyaslamalara başlarlar. Bu tür davranışlar da büyük birer hatadır.
BİR ŞEYLER YAPILMALI
Çocuğumuzun değişik yaşlardaki arkadaş çevresi, onun gelişimi ve sosyal hayatının oluşumunda çok büyük etkendir. Çocuklarımızın yaşamına giren insanları tanımaya da özen göstermeliyiz. Anne ve baba,çocuğun arkadaş seçimini ve arkadaşları ile olan ilişkilerini muhakkak gözlemlemelidir. Çocuklarının arkadaşları ve onların aileleri ile mümkünse tanışmalıdırlar. Sorun yaşanması durumlarında erken müdahale yapma şansımız ve çocuğumuzu doğru yönlendirmemiz mümkün olacaktır. Çocuğumuzun devamsızlık durumunu,dershane ve okul ile ev arasındaki geliş-gidiş saatlerini kontrol etmeliyiz. Zararlı alışkanlıklara sahip olmama konusunda iyi birer örnek olalım ki söylediklerimiz sadece lafta kalmasın. Sözcüklerimiz çocuğumuz için örnek olsun.
Çocuğumuzun okul ve dershane öğretmenleri ile de iletişime girmeliyiz.Veli toplantılarına mutlaka katılmalıyız. Çocuğumuzun kılık kıyafetine, temizliğine, dengeli beslenmelerine ve yemek yiyerek okula gelmelerine özen göstermeliyiz. Özellikle uyku saatlerinin düzenli olmasına önem vermeliyiz. Çocuklarımıza yeteri kadar ve belirli aralıklarla harçlık vermeyi de ihmal etmemeliyiz. Anne ve baba olarak ortak kararlar ve tavırlar almalıyız ve davranışlarımızda her zaman doğru ve tutarlı olmalıyız. Anne-baba olarak ortak kararlar alamadığımız durumlarda anne ya da babadan birinin aldığı kararı, diğer anne ya da babalar ve çocukları yanında tartışmamalıyız. Aile içi problemlerin, tartışmalarımızın çocuğumuza yansıması; onun bu gününü ve gelecekteki yaşantısını olumsuz etkileyecektir.
KISA VE ÖZ OLARAK
Çocuklarımızdan İlgimizi ve sevgimizi eksik etmeyelim. Her zaman sorumluluk almayı bilsinler.
Planlı ,programlı,düzenli çalışmayı öğrensinler.
Sabahları “günaydın” demeyi, insanlara gülümsemeyi öğrensinler.
“Merhaba” demenin,selam vermenin borç vermek olmadığını öğrensinler.
“Lütfen “ “Teşekkür ederim” gibi kelimeleri kullanmayı öğrensinler.
“Özür dilerim” sözünün bir eksiklik değil bir yücelik olduğunu bilsinler.
Okullarımızda “Sevgi tohumları ekelim,sevgi çınarları yetişsin.”
“Sevelim sevilelim,Dünya kimseye kalmaz.”gerçeğini de iyi bilsinler.
Yunus’un hoşgörüsünü,Mevlana’nın insan sevgisini öğrensinler.
İnsanları sevsinler ve insanca yaşamayı bilsinler.
Onlara güzellikleri öğretelim,güzel değerlerimizi verelim.
Onlara bilgi verelim ama en önemlisi öğrenmeyi de öğrensinler.
Sözün özü; öğretmekle kalmayalım eğitelim,eğitelim,eğitelim!
Unutulmasın, eğitim ailede başlar ve başarılı her öğrencinin arkasında ilgili anne ve babalar vardır.Anne ve babalar,eğitimciler;“GEÇ KALMADINIZ: “BAŞARMAK İÇİN ÜÇ GÜNÜNÜZ VAR:DÜN, BUGÜN VE YARIN…DÜN GEÇTİ.YARININ GELECEĞİ BELLİ DEĞİL.ÖYLEYSE BU GÜNÜN KIYMETİNİ BİLİN VE HEMEN ÇALIŞMAYA BAŞLAYIN.”
Bir ülkede öncelikli olarak çözülmesi gereken en önemli sorunlardan birisi eğitim sorunlarıdır. ekonomik,siyasi,sosyal,kültürel ve daha bir çok akla gelen sorun bir şekilde aşılabilir. Fakat eğitim öğretim sorunları aşılamazsa sonuçlarının faturasını yıllarca hatta asırlarca ödemeye devam ederiz. Günümüzde hızla artan yozlaşmaların ve toplumsal çürümelerin önüne eğitimle geçmek zorundayız. Çocuklarımıza eğitim yoluyla belli sorumlulukları ve değerleri vermek zorundayız. Kısacası aileler olarak çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmek ve onlara sahip çıkmak zorundayız. Sosyal bir gerçek var ki kaybolan kuşaklar ve değerler geri gelmediği gibi sosyal yaralar günden güne daha da büyüyecektir…
Her zaman değişik fırsatlarda Buldan’da seviyenin yükselmesini, özellikle eğitim öğretimde seviyenin yükselmesini dile getiririz. Son yıllarda Buldan’da Başarı İzleme ve Geliştirme Projeleri uygulanıyor. Toplantılar yapılıyor. Okullarda ek kurslar açılıyor. Seviyenin yükselmesi için olağanüstü gayretler var. Ama yine bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyor. Günümüz öğrenci profiline göz atacak olursak farklı öğrenci tipleri dikkatimizi çekiyor.Bazı öğrenciler kitap okumak istemiyor.Bazıları okuduğunu anlayamıyor.Bazı öğrenci yazmak ve not almak istemiyor.Kimileri duygularını ifade edemiyor.Kimi öğrenciler sorumluluklarını yerine getiremiyor…Öğrenciler çabuk sıkılıyor.Öğrencilerde hedef yok.Her şey öğrenciye bilgi yüklemekle olmuyor.Rehberlik servislerine büyük görevler düşüyor.Bana sorarsanız, Buldan’da her alanda olduğu gibi eğitim öğretimde seviyenin daha da yükselmesi için bir şeyler yapılmalı.Siyasette seviye yükselmeli...Ticarette seviye yükselmeli…İnsan ilişkilerinde seviye yükselmeli…Dostluklarda seviye yükselmeli…Buldan için yapılan gayret ve fedakarlıklarda seviye yükselmeli...Konuşma ve üsluplarda seviye yükselmeli…Davranışlarda ve ahlakta seviye yükselmeli…Dokuma ve tekstilde seviye yükselmeli…Fakat en önemlisi eğitim öğretimde seviye yükselmeli…Zaten eğitim öğretimde seviyenin yükselmesiyle insan kalitesi artacak ve diğer konularda seviye kendiliğinden yükselecektir.En önemlisi seviyenin yükselmesi için annelerin,babaların, öğretmenlerin yeni yetişen kuşaklara örnek davranışlar sergilemesi gerekmektedir.Çünkü çocukların nasihatlardan çok örnek davranışlara ihtiyacı vardır.
Son yıllarda olumsuz çocuk davranışlarının günden güne arttığını görüyoruz. Okullarda bir çok öğretmen dertli. Anne babalar sıkıntılı. Ailelerin çoğu tüm imkanları sunarak çocuklarından çok şeyler bekliyorlar. Bazıları çocuğuna söz dinletemez oldu.Çoğu anne babalar kadar öğretmenler de gelişmelerden huzursuz. Kısacası toplumda çocuk eğitimiyle ilgili genel bir rahatsızlık gözleniyor. Sanki başarıyı olumsuz etkileyen bir virüs toplumda hızla yayılıyor. Bir çok çocuk o kadar rahat ki hiç yorulmak istemiyorlar. Sunulan çeşitli imkanların çokluğundan mı bilmem hazırcılığa ve kolaycılığa iyice alıştılar.Bitmedi, rahatlık ve imkanlardan yana daha da çok beklentileri var.Kısacası çocuklarımız için sorumluluklarımız günden güne artıyor.
Çevremize baktığınızda canlı örnekler o kadar çok ki...Derste mesajlaşan hatta cep telefonundan okey oynayan öğrenciler var.Ödev yapmak istemeyen öğrenciler var.Komşu bakkaldan bir ekmek alıp gelmeyi gözünde büyüten çocuklar var.Okula zorla giden ve sıkıldığını söyleyen çocuklar var.Okulda yazmak istemeyen,not almayı sevmeyen ve çabucak yorulan çocuklar var.Düzenli defter tutmayan ve ödev yapmak istemeyen çocuklar var.Derslere deftersiz kalemsiz katılan çocuklar var.Çöpleri sokaklara atmaktan zevk alan çocuklar var.Öğretmene saygıda kusur eden çocuklar var.Sıralara masalara yazan,okuldaki eşyaları kırıp dökmekten zevk alan çocuklar var.Evi,okulu,dershaneyi,çevreyi inadına kirleten çocuklar var.Bunlar bizim çocuklarımız.Yıllardır her gün Öğrenci Andı okutulsa da doğruluğu,çalışkanlığı,saygıyı ve sevgiyi öğretemediğimiz çocukların sayısı artıyor.
Aileler,öğretmenler,eğitimciler kısacası herkes dertli ama herkes eğitim konusunda özeleştiri yapmak zorunda.Yarın çok geç olabilir.Yıllar sonra bu yozlaşmaların ve toplumsal çürümelerin acısını sadece çocuklar ve aileleri değil toplum olarak herkes çekecektir.Unutmayalım bunlar bizim çocuklarımız ve onlar uzaydan gelmediler.Onlar için yol yakınken bir şeyler yapılması gerekiyor.
SORUMLULUK DUYGUSU
Çocukların eğitiminde davranış düzgünlüğü ve başarının ilk şartlarından birisi “Sorumluluk Duygusu”dur.Bu duygu ilk önce ailede verilir.Daha sonraki yılarda ise okulda geliştirilir.Öğrencinin başarısında çok büyük rol oynar.Peki çocuklarda Sorumluluk Duygusunun Geliştirilmesi nasıl olmalı? Bir çok çocukta, neden sorumluluk duygusu gelişmemiştir?
Bu tür sorulara birlikte cevap aramalıyız. Anne babalar hep şikayetçi olurlar. Çünkü bir çok anne baba ”Çocuktur anlamaz,yapamaz; biz onun adına doğru olanı yapıyoruz” diyerek korumacı bir anlayışla çocuğunun bütün sorumluluklarını üzerlerine alırlar. Yemeğinden giyimine, ev ödevlerine ve arkadaş seçimlerine kadar çocuk adına her şeye anne ve babalar karar vermeye çalışırlar. Küçük yaşlarda hep peşlerinden koşulur. Biliyorsunuz anne babanın kararlarına uyan çocuklar anne baba tarafından sevilir, uymayan çocuklar ise eleştirilir, hatta sevilmez.Bazı ailer de dertlidir;”çocuğuma bir türlü söz dinletemiyorum” derler.
Çocuk eğitimi doğumdan itibaren başlar. Sorumluluk duygusu, çocukluğun ilk yıllarından itibaren çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle gelişebilir. Anne ve babalar, yeri ve zamanı gelince evdeki işler konusunda çocuktan yardım beklendiğini açıkça ortaya koyabilmeliler. Çocuğun başlangıçta döke saça yapacağı bu işler daha sonra deneyime ve sorumluluğa dönüşecektir. Çocuk belli bir yaşta yatağını düzeltebilmeli,oyuncaklarını işi bitince toplayabilmeli,kitaplarını ve çantasını kendi başına düzeltebilmeli… Bunun tam tersi olan koruyucu bir yaklaşım, çocuğun bağımsızlık ve sorumluluk hissetmesini bir şekilde engelleyecektir.Sonuçta lise ve üniversite yıllarında bu davranışlar devam edecektir.
Çocukta kişilik ve karakter gelişimi doğumdan itibaren başlar dedik ve çoğunlukla yedi yaşlarına kadar tamamlanmış olur.Bu yaşlarda karakter oluşmuştur. Bu şartlara göre bir çocuk okula başladığında ya silik, bağımlı, gölge bir kişilik ya da kendine özgüveni olan, sorumluluk sahibi, bağımsız bir kişilik kazanmış olarak başlayacaktır. Bağımlı kişilikli bir çocuk,kendi yemeğini yiyemez, anne babasının yardımı olmadan ödevlerini yapamaz.Her zaman anne baba kontrolünde ders çalışmak zorundadır.Okulda öğretmenlerinden aferin veya yıldız aldığı zaman eve gelir gelmez anne ve babasına aldığı aferini ve yıldızı haber verir.Çünkü ona göre bu aferin veya yıldızlar kendisine ait değil anne babaya aittir.Alınan teşekkür ya da başarı belgeleri hep anne baba içindir.
Güdümlü bir kişiliğe sahip çocuklar ders çalışma alışkanlığı kazanamadığı bir yana aldıkları başarılardan da bir türlü zevk alamazlar. Aslında başarı gibi görünen bütün çabaları anne babalarını memnun etmek ve onların sevgisini kazanmak içindir.Sınavda başarısız oldukları zaman ise zayıf aldıklarından değil,anne babanın sevgisini ve desteğini kaybedeceklerinden korkarlar.Bu defa mazeretler ortada gezer.Günümüzde böyle çocukları gördükçe üzülürüz.İleriki yıllarda bu çocukların karşılaşacağı sıkıntıların birinci sorumlusu elbette o anne ve babalar olacaktır.
ANNE VE BABALAR NE YAPIYOR
Bir çok anne baba, çocuk ilkokula başladığı günden itibaren, sanki okula başlayan kendileriymiş gibi heyecanlanırlar. Aslında güzel bir heyecan fakat bütün sorumluluğu sanki onlar adına üstlenmeye çalışırlar. Ödevini yapmadığı zaman anne baba huzursuz olur. Çocuğun başında bekleyip ödevini yaptırmadan içleri rahat etmez. Aslında çocuk adına sorumluluğu üstlenme bebeklikten itibaren başlamıştır. Anne yedirir, anne ağzını siler, anne giydirir, anne tuvalete götürür. Çocuk adına her şeye anne baba karar verir. Çocuğa seçme hakkı verilmez. Tok olduğu halde anne elinde kaşık çocuğun ağzına zorla tıkıştırır. Üşümediği halde üst üste kazak giydirerek çocuğu terletir. Çocuğa hediye verildiğinde, çocuktan önce anne baba atılır: "Hadi amcana teşekkür et." der. Okulun kapısına kadar özel arabayla bırakılır ve yine aynı kapıdan alınır. Kendi başına ya da arkadaşlarıyla yürümesine,oynamasına,paylaşmasına fırsat verilmez.
Her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan,”onlar çocuktur kendi başına karar veremez” denilerek devamlı himaye gören,neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar sonuçta gölge ve bağımlı bir kişilik sahibi olurlar. Anne babaya sormadan hiç bir iş yapamazlar, kendilerine öz güvenleri de yoktur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte,sıkıntıyı aşmakta büyük güçlük çekerler.Böyle çocuklarda, ilerleyen yıllarda okul veya sınav korkusu çok yaygın bir şekilde yer eder.Bu tür çocuklar okula ve arkadaşlara,ileriki yıllarda topluma uyum sağlamakta haliyle güçlük çekerler. Çocuklara sorumluluk duygusu kazandırmada her şeyden önce anne babalar da sorumluluk sahibi olmalıdırlar.
Genellikle 4.ve 5.sınıftan sonra çocuklar,sosyal olarak bağımsız olmak ve akranlarının daha çok dikkatini çekmek isterler.Bu yaş grubundaki çocuklar;Yaptığı bir davranışın sonunda kendini nasıl hissedeceğini tahmin edebilirler.Aileden bağımsız olarak davranma süreci başlamıştır.Çocukların ders çalışmamaları ve söz dinlememeleri, bir başka deyişle anne baba ile çatışmaya girmeleri, ön ergenliğe geçiş dediğimiz 12-14 yaşlarda yani 7.ve 8.sınıf yıllarında başlar. Bu da, ilköğretim ikinci kademe sıralarına rastlıyor ki çok dikkat edilmesi gereken önemli yıllardır.
Dikkat edilirse anne baba ile çocuklar arasında, kişilik ve sorumluluktan kaynaklanan problemler çoğunlukla ilk beş yıldan sonra başlıyor. Kişiliği gelişmiş, kendine güveni olan, ailede kendisine değer verildiğini ve sevildiğini bilen,sıcak bir aile ortamında yaşayan, sorumluluk duygusu kazanmış çocuklar ergenliğe geçişte fazla sorun yaşamazlar ve Kolay kolay sorunları olmaz.Bu çocuklara anneleri babaları tarafından ders çalışmalarını hatırlatmaya, tepelerine dikilip ödevlerini yaptırmaya da gerek kalmayacaktır.
Bütün bu gerçekler göz önüne alındığında ailelere düşen görev ve sorumluluklar yanında okullara düşen görev ve sorumluluklar göz ardı edilemez. Çocuk eğitiminde özellikle sorumluluk duygusu çocuklarımızın ileriki yıllardaki başarılarında ve iş hayatlarında en büyük etkendir. İlk yıllardan itibaren çocuklarımıza gereken değeri ve sevgiyi vermeliyiz ama en önemlisi onları en iyi şekilde eğitmesini bilmeliyiz.Gündelik telaşlarla,iş hayatının sıkıntılarıyla onlara bazı değerlerimizi veremediysek, onlara zaman ayıramayıp iyi eğitemediysek; evdeki aldığımız bilgisayar,en modern şekilde dizayn edilmiş çalışma odaları,dershane ve özel öğretmen destekleri,ceplerine konulan limitsiz harçlıklar,pahalı cep telefonları hatta özel okullara gönderilmeleri köklü çözümler getirmeyecektir.Küçüklükten itibaren iyi bir eğitim ve sorumluluk duygusu kazandırılması,ilgi,sevgi ve takip okul başarısını olduğu kadar hayattaki başarılarını da olumlu yönde etkileyecektir.Unutmayalım, eğitim çocukları her dediklerini yapmakla,şımartmakla değil ilgi ve sevmekle başlar.
Ders yılının ilk dönemi bitmek üzere. Buldan’da eğitim öğretimdeki başarı düzeyinin daha da artması için gayretler sürüyor.Eğitim öğretimde yaşanan sorunları ve sıkıntıları,çözüm yollarını ayrı bir tartışma konusu yapmak gerekir.Günümüzde okulların araç gereç olarak imkanları ve donanımları çok çok iyi.Artık on beş yirmi sene öncesinin sıkıntıları yok.İnanıyorum ki ister ilköğretim isterse lise olsun her eğitimci kendi okulu içinde gayret ve özveride bulunuyor.Özellikle dershane gerçeği Buldan’da başarı grafiğini yükselten etkenlerden birisi…Bu gerçeği kimse göz ardı edemez…Buldan’ımızı ticaret,tekstil,kültür ve turizmde olduğu kadar eğitim öğretimde de hak ettiği güzel gelişmeler bekliyor.Buldan mevcut tüm okulları ve başarısıyla örnek bir eğitim ve kültür kenti olmalıdır.Buldan, diğer konularda olduğu gibi eğitim öğretimde de Denizli bölgesindeki hak ettiği yeri korumalıdır...
Bu konularda sadece okullara,dershanelere ve eğitim camiasına değil asıl ailelere çok büyük görevler ve sorumluluklar düşüyor.Buldanlı ailelerin çocuklarına gereken ilgiyi göstermesi yanında gerekli özveriyi göstermesi gerektiğine de inanıyorum. Peki Buldanlı aileler olarak “çocuklarımız için neler yapıyoruz ve neler yapabiliriz?” Bu soruyu aileler sık sık kendilerine sormalı,özeleştiri yapmalı ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmesini bilmeliler..
AİLELERİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI
Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın kişiliklerini incitmeden,onları aşağılık duygusuna kaptırmadan,özgüvenlerini geliştirerek kendilerini gerçekleştiren bireyler olmaları için anne babalar olarak küçük yardımları esirgemememiz gerekiyor.Mümkün olduğunca eğitim öğretimleriyle ilgili her konuda onlara açık destek verilmeli.Eğitimle ilgili küçük harcamaları asla gözümüzde büyütmemeliyiz.Sigara ve diğer zevke dayalı konular için yaptığımız onlarca harcamayı nedense eğitime gelince onlardan esirgiyoruz.Sorunlu çocuklar incelendiğinde altında sorunlu aileler,karmaşık sorunları olan anne ve babaların olduğu görülür.Bu amaçla aile içi iletişime çok dikkat edilmesi, aileleri de eğiten seminer ve konferansların devam etmesi gerekmektedir…
Anne ve babalar olarak çocuklarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamamız gerekiyor.Haklı olarak çocuklarımızdan iyi bir başarı ve değişim istiyorsak önce değişime kendimizden başlamalıyız. Bunun yanında çocuklarımızın eğitiminde tutarlı olmamız kadar çocuğun başarı ve değişimi için aile fertleri tarafından her türlü destek verilmelidir.Başarı da başarısızlık da öncelikle iyi bir aile eğitimine ve olumlu seyreden aile içi ilişkilere bağlıdır.. Fakat bu başarı ve başarısızlıkta öğrenci-Aile-Öğretmen işbirliği etkili olmaktadır… Bu sebeple öncelikli olarak aileyi ele almakta fayda var.
BAZI SORULARI SORMASINI BİLMEK
Çocuklarımızı elbette çok seviyoruz. Önemli olan bu sevgiyi onlara hissettirmek ve paylaşmak.Onların her dediğini yapmakla ya da her istediklerini gelişigüzel almakla veya onları şımartmakla sevgimizi göstermiş olamayız,üstelik kendi kendimizi aldatmış oluruz... Bilinçsizce yapılan gelişi güzel harcamalar,yanlış sözler ve davranışlarla belki istemeden onlara kötülük de yapmış olabiliriz.Elbette eğitimde başarı çocuğu sevmekle başlar.Ama sevginin bir ölçüsü ,biçimi ve şekli olmalı. “Annem babam beni sevmiyor, çünkü derslerimde başarılı değilim…” ”Bende başarılı olmak istiyorum ama olamıyorum…”diyen onlarca çocuğumuzu duyar gibi oluyorum. Çocuklarımız için bazen sormak zorunda olduğumuz bazı sorular ve yapmaya mecbur olduğumuz özeleştiriler olacaktır.
“Çocuğumuzu ne kadar tanıyoruz? ““Onun artı ve eksileri nelerdir?” “Onun olumlu olumsuz özelliklerinin farkında mıyız?” “Onlara sorumluluk duygusu verebildik mi?” “Çocuğumuzun başarıyı yakalaması ya da başarıyı devam ettirebilmesi için nelere ihtiyacı var?” “Çocuğumuzun görünürde hangi sorunları var?” Benzer sorular anne babalar içinde geçerli…“Biz kendimizi ne kadar tanıyoruz?” “Başlıca özelliklerimiz nedir?” “Olumlu ve olumsuz özelliklerimiz nelerdir?” “Aile içinde güçlü ve zayıf yanlarımız nelerdir?” “Biz onun başarıyı yakalamasında ya da devam ettirmesinde neler yapabiliyoruz?” Bu tür soruları daha da çoğaltabiliriz…Çocuklarımızı çok iyi tanımak zorundayız ve onların kapasitesi oranında verim beklemeliyiz.Unutulmasın öğretmenlerin elinde sihirli bir değnek yok. Sıkça sorulması gereken birkaç soru daha var.”Anne ve baba olarak çocuğumuza evde en iyi şekilde ders çalışma ortamını hazırlayabildik mi? Ders çalışırken çocuğun dikkatini dağıtmayan bir ortam sağlayabildik mi?...”
AİLELER NELER YAPABİLİR?
Anne ve babalar, çocuklara sürekli ders çalışması için baskı yapmak yerine çocuğa zamanı iyi kullanmasını, sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini öğretmelidir. Anne ve babalar aslında çocuklar için örnek insanlar olmalıdır. “Çok ders çalışıyor ama çocuğum neden başarılı olamıyor?” diyen velilerin serzenişlerini çok duyarız…Bilmedikleri bir gerçek var ki başarıda önemli olan çok çalışmak değil etkili ve verimli çalışmaktır.
Çocuğun devamlı ders çalışması yerine verimli çalışması ve diğer sosyal faaliyetlere de zaman ayrılması önemlidir…Çocuklarımızın genel başarıları önemli olmakla birlikte bu başarıyı yakalamaları konusunda yapılan en büyük hatalardan biri de çocuğa neler öğrendiğini, sınavlarda nelerin sorulduğunu bilmek yerine sınavdan kaç puan aldığının sorulması ve başkalarıyla kıyaslanmasıdır. Anne baba olarak ondan not istemekten ziyade ona neler öğrendiğini sormalıyız.Eksiklerini iyi bilmeliyiz.Alınan takdir ya da teşekkür belgeleri başarıda tek ölçü olamaz.Başarı bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çocuklarımıza “ders çalışın”, “kitap okuyun” gibi öğütler vermemiz de başarı için yetmez.Yönlendirme yapmak için belli zamanlarda elimizde okuduğumuz bir şeylerin olması da gerekiyor. “Bana kitap oku, ders çalış diyorsunuz ama sizin elinizde daha bu güne kadar okuduğunuz bir şey görmedim…” derlerse,onlara ne diyebiliriz?
Zaman zaman onlarla birlikte gazete, kitap okumalıyız. Birlikte kitap satılan yerleri gezmeli,onlara hoşlarına giden kitaplardan almalıyız.Kütüphaneler yönlendirmeliyiz. Birlikte ya da farklı zamanlarda okunan konularla ilgili paylaşımlar da yapmalıyız.Okuduklarını anlattırmalıyız. Başarısız olduklarında sürekli eleştirilen, gerekli desteği görmeyen çocukların zamanla öz güvenleri kaybolacaktır.Bu çocuklar kendilerine güvenemezler, değersiz olduklarını düşünürler. Anlamadıklarını, başaramayacaklarını düşünürler. Bu da çocuğun var olan potansiyelini açığa çıkarmak için adım atamamasına neden olmaktadır.Tüm bu olumsuzluklar öğrencinin okul ve dershane başarısını daha da düşürecektir. Misafirliklerde genellikle çocukların başarılarını tartışır onları başka çocuklarla kıyaslarız. Ev sahibi de misafirler de çocuklarının durumunu konuşurlarken başkalarının yanında çocuğa nasihatlarla birlikte kıyaslamalara başlarlar. Bu tür davranışlar da büyük birer hatadır.
BİR ŞEYLER YAPILMALI
Çocuğumuzun değişik yaşlardaki arkadaş çevresi, onun gelişimi ve sosyal hayatının oluşumunda çok büyük etkendir. Çocuklarımızın yaşamına giren insanları tanımaya da özen göstermeliyiz. Anne ve baba,çocuğun arkadaş seçimini ve arkadaşları ile olan ilişkilerini muhakkak gözlemlemelidir. Çocuklarının arkadaşları ve onların aileleri ile mümkünse tanışmalıdırlar. Sorun yaşanması durumlarında erken müdahale yapma şansımız ve çocuğumuzu doğru yönlendirmemiz mümkün olacaktır. Çocuğumuzun devamsızlık durumunu,dershane ve okul ile ev arasındaki geliş-gidiş saatlerini kontrol etmeliyiz. Zararlı alışkanlıklara sahip olmama konusunda iyi birer örnek olalım ki söylediklerimiz sadece lafta kalmasın. Sözcüklerimiz çocuğumuz için örnek olsun.
Çocuğumuzun okul ve dershane öğretmenleri ile de iletişime girmeliyiz.Veli toplantılarına mutlaka katılmalıyız. Çocuğumuzun kılık kıyafetine, temizliğine, dengeli beslenmelerine ve yemek yiyerek okula gelmelerine özen göstermeliyiz. Özellikle uyku saatlerinin düzenli olmasına önem vermeliyiz. Çocuklarımıza yeteri kadar ve belirli aralıklarla harçlık vermeyi de ihmal etmemeliyiz. Anne ve baba olarak ortak kararlar ve tavırlar almalıyız ve davranışlarımızda her zaman doğru ve tutarlı olmalıyız. Anne-baba olarak ortak kararlar alamadığımız durumlarda anne ya da babadan birinin aldığı kararı, diğer anne ya da babalar ve çocukları yanında tartışmamalıyız. Aile içi problemlerin, tartışmalarımızın çocuğumuza yansıması; onun bu gününü ve gelecekteki yaşantısını olumsuz etkileyecektir.
KISA VE ÖZ OLARAK
Çocuklarımızdan İlgimizi ve sevgimizi eksik etmeyelim. Her zaman sorumluluk almayı bilsinler.
Planlı ,programlı,düzenli çalışmayı öğrensinler.
Sabahları “günaydın” demeyi, insanlara gülümsemeyi öğrensinler.
“Merhaba” demenin,selam vermenin borç vermek olmadığını öğrensinler.
“Lütfen “ “Teşekkür ederim” gibi kelimeleri kullanmayı öğrensinler.
“Özür dilerim” sözünün bir eksiklik değil bir yücelik olduğunu bilsinler.
Okullarımızda “Sevgi tohumları ekelim,sevgi çınarları yetişsin.”
“Sevelim sevilelim,Dünya kimseye kalmaz.”gerçeğini de iyi bilsinler.
Yunus’un hoşgörüsünü,Mevlana’nın insan sevgisini öğrensinler.
İnsanları sevsinler ve insanca yaşamayı bilsinler.
Onlara güzellikleri öğretelim,güzel değerlerimizi verelim.
Onlara bilgi verelim ama en önemlisi öğrenmeyi de öğrensinler.
Sözün özü; öğretmekle kalmayalım eğitelim,eğitelim,eğitelim!
Unutulmasın, eğitim ailede başlar ve başarılı her öğrencinin arkasında ilgili anne ve babalar vardır.Anne ve babalar,eğitimciler;“GEÇ KALMADINIZ: “BAŞARMAK İÇİN ÜÇ GÜNÜNÜZ VAR:DÜN, BUGÜN VE YARIN…DÜN GEÇTİ.YARININ GELECEĞİ BELLİ DEĞİL.ÖYLEYSE BU GÜNÜN KIYMETİNİ BİLİN VE HEMEN ÇALIŞMAYA BAŞLAYIN.”