İzmir seferinden gelen Şoför Nadir, doğru Gençlik Kulübü lokaline gider. Dayısı Çolak Ali, kulübün arastasında yapılmakta olan horoz dövüşünü izlemektedir.
-Dayı! İstanbul’dan haber göndermişler. İbiram dayın, “yol parası benden, atlasın gelsin trenle” demiş.
Ertasi sabah, İzmir seferi için yola koyulan Nadir, önce dayısını Sarayköy istasyonuna bırakıp, helalleştikten sonra yoluna devam eder.
Bir gün aradan sonra İstanbul’a, Haydarpaşa garı’na inen Çolak Ali (Efe) bir ıslık çalmış; ıslığı Eminönü’nde duyan dayısı, “Bu ıslık bizim Ali’nin çalışı. Hemen gardan alıp geleyim” demiş.
Evinde misafir olan Ali’ye dayısı. “Birkaç gün İstanbul’u gez, toz, sonra sana bir iş bakarız” demiş. Ertesi sabah Sultanahmet Meydanı’nda gezinirken, bir delikanlıya, bir grup saldırıp, dövmeye başlamış. Kimse olaya müdahale etmeyince, kendini kavganın ortasına atmış. Saldırganlara birer Osmanlı tokatı çakıp, hepsini yere sermiş. Dayaktan kurtardığı delikanlı, “Dayı! Seni bana Allah gönderdi. Sen de olmasan onlar beni yaşatmazlardı. Seni koyuvermem, bu akşam benim misafirimsin” deyip Efe’yi Kumkapı sahil meyhanelerinin birinde ağırlamış. Delikanlı aslında bir kumarbazmış. Olayın alacak-verecek yüzünden çıktığını anlatmış ve onu çalıştırdığı işyerinin adresini verip, davet etmiş. Ali Efe, “Kısmetse bir gün geliriz evlat” deyip oradan ayrılmış.
Dayısı işportacılık yapsın diye, ona bir seyyar tezgah hazırlamış. Eminönü Camii’nin önündeki meydanda yayınmasını tembihlemiş. Ne yapacağını, nasıl satış yapacağını bir güzel anlatmış. Efe, nasır ilacı satacakmış aslında ama, ilaç falan yokmuş ortada. Birbirine iç içe girmiş, küçük kağıtlara sarılı ve bir kutunun içine sıkıştırılmış ilaç kutusu görünümlü şeyleri nasır ilacı diye satacakmış. Ancak bu durumdan haberi olmayan Efe, Eminönü Camii Meydanı’nda işporta tezgahını açmış, gür sesiyle başlamış satış yapmaya:
-“Baylar, bayanlar! Bu ilaç nasırınıza iyi gelmezse, gel paranı benden geri al. İlacı da bedava size veririm. Ben malıma o kadar güvenirim.”
Bu kadar reklamdan sonra satış başlamış. İşler fena da gitmiyormuş. Aksilik bu ya, meraklı bir müşteri satın aldığı kutuyu bir köşede açmaya başlamış. Kutunun içindeki, iç içe birbirine giren kağıtları sabırla açmış. En son kağıttaki notu yüksek sesle okumuş:
-“Bu kağıtları ayakkabı topuğuna destek yap. Nasırına iyi gelir.”
Adam öfkeyle Efe’nin üstüne yürümüş. Bir taraftan da başlamış bağırmaya:
-“Tutun şu adamı millet. Polis İmdat!” diye.
Ne olup bittiğini anlamayan Efe, tezgahını hemen topladığı gibi, olay yerinden uzaklaşmış. Yarım saat kadar koşan Efe, soluk soluğa kalmış. Arkasına bakmış, gelen giden yok. Ama nereye geldiğini de bilmiyormuş. Evler, arabalar azalmış. Tepenin üstünde bir değirmen görmüş. “Değirmenciye nerede olduğumu sorarım, tarife göre, sora sora dayımın evini bulurum” diyerek değirmene girmiş.
-“Selamünaleyküm amca! Yolumu kaybettim, buraların yabancısıyım, neresi buralar?
-“Değirmendere oğlum.”
Bu arada değirmenin susuz çalıştığını görünce garibine gitmiş. Dönmüş geriye bir kez daha sormuş.
-“Amca! Bu deymanın suyu nereden geliyor? Merak ettim.”
-“Oğlum, bu yel değirmeni.”
-“Ha! Öyle desene! İyi amma, bu deymanın suyu nerede, bir türlü anlamadım.”
-“Git oğlum işine! Adamı günaha sokma. Dalga mı geçiyon, adam mı seçiyon?”
Efe hayatında hiç yel değirmeni görmediği için, olayı bir türlü kavrayamamış. Tekrar yola koyulmuş. Gide gide tenha bir yere gelmiş. Surların altında birkaç kişi, yere çömelmiş vaziyette barbut atıyorlarmış. Yanaşmış yanlarına:
-“Selamünaleyküm gençler! Buralar neresi? Yolumu kaybettim de..”
-“Taşlıtarla derler dayı buralara.”
-“Siz ne ediyonuz öyle?”
-“Barbut atıyoruz.”
-“ Nasıl oynanır bu meret?”
-“Görmüyon mu dayı? İki zarla oynanan bir çeşit kumar.”
Beş on dakika oyunu seyretmiş. Seyyar satıcılıktan kazandığı paralarla oyuna katılmaya karar vermiş. “Şunları yolar, kazandığım parayla taksi tutar, dayımın evine dönerim, yoksa bu goca İstanbul’da kaybolcem” diye gözünü karartıp, girmiş oyuna. Almış eline zarları, okumuş üflemiş, zarları öpmüş ve sallamış:
-“Hadi oğlum kemik! Mahcup etme Efe’ni.”
Efe’nin şansı yaver gidiyor, üttükçe iştaha gelip, devam ediyormuş. Diğer kumarcılar bakmışlar, iş kötüye gidiyor, biri cıngar çıkarmış:
-“Kaçın! Zabıta geliyor!”
Ortada biriken paraları almaya çalışanlara Efe birer Osmanlı tokatı patlatmış. Hepsini yere serdikten sonra, ortadaki kumar paralarını topladığı gibi, olay yerinden hızlıca kaçmış.
İlk gördüğü taksiye bindiği gibi, dayısının evine varabilmiş. Dayısı, eve geç gelen Ali’ye nerede kaldığını, meraklandığını söyleyince, başından geçenleri anlatmaya başlamış. Lafın arasına giren dayısı sormuş:
-“Ali, Oğlum! Nasıl kurtuldun o kumarbazların arsından?”
-“ Nasıl olacak dayı; bir elimle birine, öbür elimle birine Osmanlı tokatı vurup yere serdim, diğer elimle de ortadaki üttüğüm paraları topladım” deyince dayısı:
-“Oğlum, senin kaç elin var? Sen çolaksın yahu..!”
Yorumlar
Kalan Karakter: