Buldan’a yeni atanan fizik öğretmeni, stajyer ve bekardır. Rahmetli Mehmet Kaymak Hoca her zamanki misafirperverliğini gösterir. Meslektaşına sahip çıkar ve onu diğer bekar öğretmenlerin yanına yerleştirir. Acıpayamlı olan Abdurrahman Hoca, köyünde pehlivanlık yapmış, iri kıyım, gözü kara, saf ve temiz bir delikanlıdır. Evde kalan öğretmenlerden biri de sonradan Buldan damadı olan Gürkan Hocadır. O da sanatçı ruhlu, uçuk kaçık bir tiptir. Öğretmen odasından çıkışta, elindeki kitabı ağırlık yapmasın diye, gireceği sınıfın kapısının önüne fırlatır, bazen işlenecek sayfaları koparıp derse öyle girermiş. Berbere gitmeyi sevmediğinden öğretmenler tuvaletinde saçını kesip, derse öyle girermiş. İşte böylesine mizaçları birbirine zıt olduğundan, ilk günden itibaren anlaşmazlık başlamış. Gürkan Hoca evde yağlıboya resim çalışması yapıyormuş. Arada bir fırçaları temizlemek gerektiğinde, askıda bulunan gömleklerle siliyormuş. Sabahleyin mesaiye hazırlanan arkadaşları gömleklerini giyerlerken boya lekelerini fark ederler. Fırçaları silecek bez bulamadığı için, gömleklere silmek zorunda kaldığımı söyleyen Gürkan Hocaya, bu kasıtlı hareketten dolayı öfkeleri daha artar. Boyalı gömlekleri mecburen giyip derse giderler.
Sınıflara yeni alışmakta olan Abdurrahman Hoca, ders anlatırken arka tarafta dersi kaynatan bir öğrenciyi kaldırır. Okulun en yaramaz, en haylaz öğrencilerinden biri ile ilk tanışmasıdır:
-Senin adın ne bakayım?
-Tali Yol . Hocam.
Dalga geçildiğini sanan hoca sinirlenir:
-Memnun oldum Ben de Abdurrahman Ana yol .!
-Hocam, biz sizin soyadınızı Sontur biliyorduk.
-Şu ana kadar öyleydi ama şimdi değiştirdim. Seninde adını değiştiriyorum. Senin de adın bundan sonra Şef Tali Yol olsun !
Tali lafın altında kalır mı:
-Hocam şeftali tüylü olur yolamazsın!
Bu tatsız tanışmadan sonra, aynı zamanda karateci de olan Tali, bundan böyle Gürkan Hocanın adamıdır. Aralarındaki husumeti bir şekilde öğrenen Tali, Bir bahane bulup Abdurrahman Hoca’ya sataşacaktır. Arkadaşlarıyla bir öğrenci evinde kafayı çekerler. Abdurrahman Hocanın kaldığı evin önüne gidip naralar atmaya başlarlar. Yiğitliğine laf söyletmeyen Hoca, gürültüden rahatsız olur ve dışarı çıkar. Doğruca gurubun üzerine yürür. Çıkan kavga sonucu her iki tarafın üstü başı yırtılır, küçük yaralar alırlar. Olay polise intikal etmeden kapatılır. Bu olaydan sonra Tali okulu terk etmek zorunda kalır.
XXXXXXXXXXXXXXX
İngilizce öğretmeni Özcan Özünal‘ı, demiryolları emeklisi babası getirip, okulda en güvenilir gördüğü rahmetli Şadan abiye (CİRİT) emanet eder. Bekar hocaya bir ev tutuverir okul idaresi. Annesini trenin altında kaybettiği için, sosyal yönden içine kapanık bir kişi olarak yetişmiştir. Saf ve temiz hocamızın tek zaafı parayı çok sevmesidir. Bu huyunu artık iyi öğrenmiştir Şadan abi. Yıl sonu herkes beyanname vermek zorundaydı. Şadan Abi bir plan hazırlar ve uygulamaya geçer:
-Özcan Bey! Tarihçi Süleyman Ocak hocanın altı çocuğu var. Ama iki tanesi için çocuk yardımı alabiliyor. Dört tanesi açıkta kalıyor. İkisini senin üzerine yazalım. Sen de çocuk parasından yararlanırsın.
-Oluyor mu bu şekilde Şadan Bey?
-Sen merak etme. Mal Müdüründen olur aldım. Kabul etti . Doldur sen beyannameyi.
Özcan Hoca sevinçle iki çocuk sahibiymiş gibi beyannameyi doldurur.
Ertesi ay zamlı maaş almayı umut etmektedir hocamız. Bu iş Şadan abinin sayesinde oldu, diye onu pide yemeğe davet eder. Bir porsiyondan fazla olmamak şartıyla. Öğleden sonra, ilk ders çıkışı, sigara içmek için Şadan abinin odasına girdiğinde;
-Özcan Bey! Seni kaymakam Bey çağırıyor. Ben bu hocayı bekâr biliyordum. Nasıl oldu da iki çocuk sahibi olmuş. Merak ettim. Gelsin yanıma bir, görüşelim diye az önce telefon etmiş müdür yardımcısı Ahmet Bey’e.
Bu haberi duyan Özcan Hoca panikler. Ve ne yapacağını bilemez, başlar ağlamaya. Durumunu bilen Şadan abi onu teselli eder.
-Ne olursun Abi beraber gidelim. Sen durumu benden daha iyi anlatırsın. Bir yanlışlık olmuş dersin.
-Ben seni Kaymakamın kapısına kadar götürürüm; sen girersin. Başın sıkışırsa beni çağırırsın, ben o zaman gelirim. Onu aldatarak Hükümet binasına, Kaymakamlık makam odasının önüne kadar getirir. Özcan Hoca eli ayağı titreye titreye kaymakamın huzuruna çıkar.
-Beni çağırtmışsınız efendim! Diyerek kendini tanıtır.
Kaymakam Bey kendisini çağırtmadığını, bir yanlışlık olmuştur der ve onu geri gönderir. Kapıdan dışarı çıktığında Şadan abisini göremez; çünkü O çoktan okulun yolunu tutmuştur.
XXXXXXXXXXXXXXXXX
Buldan’a atanan antika hocalardan biri de beden eğitimi öğretmeni Turgay Hocadır. Emekli albay olan babası, onu okulda ilk tanıştığı hocalardan biri olan rahmetli İngilizce öğretmeni Ömer Aydoğan’a emanet eder. Ömer hoca o yıllar okulun futbol takımını çalıştırmaktadır. Ömer hoca aynı zaman da onun rehber öğretmenidir. İlk maaşını alır almaz, ilk işi bir mobilet almak olur. Kefil olarak ta Sezai Çavdar hocayı bulmuştur. Daha sonra mobilet yok pahasına satılmış, borcunu da Sezai hoca ödemek zorunda kalmıştır. Balık avcılığına meraklı olan Turgay hoca, kendi gibi balık avcılığına meraklı kantin işleticisi Nisana‘yı yanına alır. Okul çıkışı birlikte mobiletle Yenice regülâtörüne giderler. Gece oltaları atıp beklemeye başlarlar. Bir ara oltalarda hareket olur. Balık takılmıştır oltaya. Karanlıkta ne çektiklerini görmek için, Turgay Hoca çakmağını yakar. Arka cebinden düştüğünü fark etmediği kimliği geçer eline. Ne olduğunu bile bakmadan, etrafı aydınlatsın diye kimliğini tutuşturur. Sarhoş kafayla yaktığı şeyin kimliği olduğundan haberi yoktur. Durumu geç fark eden kantinci, kimliğini yaktığını söyleyince, panikleyen Turgay Hoca, suçluluk telaşıyla, kantinciyi orada bırakır ve mobiletiyle kaçar, gider. Ertesi gün okula da gitmez.
Aradan bir hafta geçer ama Turgay Hoca ortalıkta yoktur. Okulda aksi gibi bakanlık müfettişleri vardır. Okul denetimden geçmektedir. Telaşlanan okul idaresi, onu bulması için Ömer Aydoğan’ı görevlendirir. Babasını çağırtan Ömer Hoca, onu da yanına alarak, babasının arabasıyla, yola koyulurlar. Gidebileceği her yere uğrarlar. İzmir’de izine rastlarlar. Acilen Buldan’a getirmek zorundadırlar. Çünkü izinsiz okulu terk etmiştir. Memuriyetten atılmasına bir gün kala, onu geri getirmeyi başarırlar. Spor kolunun paralarını yanında götürüp yediği, müfettişler tarafından anlaşılmadan babası, yediği paraları öder. Müfettişler dokuz gündür neden ortalıktan kaybolduğunu sorduklarında, “kimliğimi yakınca, beni içeri atarlar diye korkuttular. Bu yüzden kayıplara karıştım!” der.
NOT 1 : Yazıda adı geçen Buldan Akın Lisesi’ne uzun yıllar hizmet veren fen bilgisi öğretmeni Mehmet Kaymak, İngilizce öğretmeni Ömer Aydoğan , Memur A. Şadan Cirit’ten ayrı, aramızdan zamansız ayrılan, felsefe öğretmeni Galip Kocabaş, Kimya öğretmeni Veli Turacı, sosyal bilgiler öğretmenleri Şeref Yücel ve Turgut hocalarımızı rahmetle anıyorum.
Ruhları şad olsun !
NOT 2: Sayın okurlarımız; Sizlerin de Buldan ile ilgili başınızdan geçen, büyüklerinizden, arkadaşlarınızdan veya konu komşudan duyduğunuz efsane niteliğindeki hikayeleriniz varsa ve onları herkesle paylaşmak isterseniz, bize gönderin, gazetede yayınlayalım. Yazılarınızı gazeteye bizzat ulaştırabileceğiniz gibi, a–kiziloz@hotmail.com mail adresime internet aracılığı ile de gönderebilirsiniz.
Yorumlar
Kalan Karakter: