Zemheri (Erbain), sözlük anlamı, şiddetli soğuk demektir.
Dört Eylül Mahallesi, Tatarlar Sokak’ta oturan Hacasan (Hacı Hasan Tarak) (1898-1978), Zafer okulunda hademelik yapardı. Aynı yıllarda, kendisinden daha yaşlı Rabia teyze (Avukat Rabia) denilen bayan da hademelik yapıyordu. Hacasan, hademelik yapmasının yanı sıra, okul müdürü Vefa Bey’in (Vefa Uz) yetişkin kızının okuma yazma öğrenmesi için, elinden tutarak okula getirir götürürdü. Hacasan, nargile tiryakisi olduğu için, okuldaki işleri bitince ve tatil günleri, Moramıtların kahvehaneye gider, nargile içerdi. Geçirdiği bir kaza sonucu ayağı kırılmış, iyileşince ayağı dizinden bükülmemiş, dolayısıyla aksayarak hareket ederdi. Ocak ayında, bir tatil günü, öğleye doğru evinden çıkarak Moramıtların kahvehaneye gitmiş, nargile siparişi vermiş, bir sandalyeye oturmuş, kıvrılmayan ayağını da başka bir sandalyenin üzerine uzatmış, Tömbekisi hazırlanan nargile gelince höpürdetmeye başlıyor.
Bu arada Bursa Mahallesi’nden (Küçük Bursa’dan) Arap Süleyman (Süleyman Sivrioğlu) (....../…..)
Moramıtların kahvehaneden içeri girmiş. Selam vererek bir sandalyeye ilişmiş. Bakmış ki bir kenarda Hacasan bir sandalyeye oturmuş, aksak ayağını bir sandalye üzerine uzatmış, bir başka sandalyeyi de yan çevirerek dayanmış, üç sandalye üzerinde keyifle nargile içiyormuş. Kahvehane ocağını işleten Moramıt Mehmet’e şöyle demiş, ”Mehmet ağa her halde zemheri çıkmış!”. Kahveci Mehmet “Nereden bildin, Arap Dayı“ demiş. Arap Süleyman, eliyle Hacasan’a işaret ederek “Hacasan, ayağını uzatmış!” diyor. Sakin sakin nargilesini höpürdetmekte olan Hacasan, kendisine yapılan bu şakaya kızıyor, okkalı bir küfür savurarak nargilesinin sapını çıkarıyor, Arap Süleyman’ın üzerine yürüyor. Kahvehanedekiler basıyor kahkahayı… Meğer, Hacasan, kendisi keçiye benzetildi diye kızmış.
Zemheri kelimesi Kuran-ı Kerim’de 29.cüz, İnsan suresi, 13. Ayet, 578. Sayfa, mealen: “Orada koltuklara oturmuş olarak bulunurlar, ne yakıcı sıcak görürler, ne de dondurucu soğuk.”
İnsanlar, yeryüzündeki çok soğuk günleri Kuran-ı Kerim’de geçen bu kelimeyi uygun görerek “Zemheri” demişler. İnsanlar zemheriyi, takvime göre Aralık 22’sinde başlatır, 1 Şubat’ta bitirir. 40 gün sürer. Aralık’ın 12’sinden 22’sine kadarki 10 günlük süreye karakış denir. 1 Şubat’tan itibaren 40 gün Hamsin denilen zaman vardır. Hamsinin son günlerinde bir hafta ara ile Cemre’ler; havaya, suya, toprağa düşer. Yörük hesabında zemheri 12 Aralıkta girer. Karakış, zemheri ile hamsin arasında 10 gündür. Zemheriden önce ceviz ve kestane karası, soğukları da vardır. Mart ayında, Mart dokuzu, Mart otuzu soğukları vardır. Sonra Ebrulin beşi (18 nisan) soğuğu ve Hıdırellez (6 Mayıs) soğukları vardır.
Karakış, zemheri ve hamsin soğukları toplam 90 gün eder. İnsanlarımız bu soğuk günler için herkes kış hazırlığını yapsın diye, şöyle ifade etmişler: “Kış günleri; 90 kütük, 90 somun.”
Zemheri ve hamsin soğukları için, halk arasında söylenen güzel sözler:
- Hamsin, zemheriden kemsin (kötüsün)
- Hamsin ne demiş: büyük paşamdan( zemheriden) korkmasam, tarhana çorbasını ocağında dondururum.
Atalarımız soğuk ve sıcak günlerin geleceği ile ilgili bitkilerin görünüşüne ve hayvan davranışlarına bakarak tahminlerde bulunmuşlardır. Bazı örnekler:
- Keçiler yere yattıkları zaman zemheride, ön ayaklarını karnının altına alır. Zemheri çıkınca yattığında bir yada iki ayağını ileri uzatır.
- Ormandaki meşe ağaçlarının tohumları (pelit) çok olursa kış şiddetli geçer.
- Sonbaharda kavak ağacı yapraklarını tepeden aşağıya doğru dökerse, kış ılık geçer.
Eğer yaprakları aşağıdan yukarıya doğru dökülürse kış şiddetli geçer.
- Çöğür armudu (yabani armut, ahlat) ağacında çok meyve olursa kış şiddetli geçer.
Bir hikaye: Yıl 1942. Baltalı Hasan (1320-1994), Ocak ayının ilk günlerinde, davarlarını tekke ve ışıklar bölgesinde otlatmış. İkindi vakti şehirdeki evine dönerken ani ve şiddetli kar yağışı başlamış. Çanakcı Deresi’nden geçerlerken, öküzün biri yolunu kaybetmiş, yanlarından ayrılmış. Kar çok yağdığı için üç gün evden çıkamamışlar. Üçüncü gün, ailecek kaybolan öküzü aramaya gidiyorlar. Kaybolan öküzü, Çanakcı Deresi’nde, Goncaların bağının tabanında, kar sürgünü içine batmış ve ölmüş halde buluyorlar.
Kaynakça
Ali Baltalıoğlu-1930, Ali İhsan Şenözen-1937, Memiş Ali Özçiçek-1935.
Yorumlar
Kalan Karakter: