İKİNCİ BÖLÜM
Önce Yeni mahallenin aşağılarındaki Meteliksizin bağına doğru yola koyulurlar. Heyelan sonucu toprak kaymasıyla, o yöredeki derelerin suyunun gölete dönüşmesiyle oluşan bir bağdı burası. Yemyeşil su birikmişti gölette, albenisi çok güzel görünüyordu ama içine girip yüzmek son derece tehlikeliydi. Çünkü toprak kaba ve gevşekti. “ – Burada yüzülmez .” deyince misafir arkadaş oradan ayrılırlar ve Kestane deresinin yolunu tutarlar Lokantanın yan tarafından kanyona girerler. Dere boyunca yukarı doğru ilerlerler. Derenin geniş bir yerine çocukların taş gererek oluşturdukları bir havuzcuğa ulaşırlar. Su kaçmasın diye ağaç dallarını koparıp taşların arasına kıstırırlar. Suyun derinliği yarım metreyi zor buluyordur. Yüzmekten ziyade serinlemek amacıyla içine giren çocuklar oyunlar oynayıp, şakalaşmaktadırlar. “— Burada sübyanlar bile yüzmez. Siz buna havuz mu diyorsunuz?”der misafir arkadaş. Havuzun kıyısında oturup, biraz dinlenecekler ve döneceklerdir. Kanyonun sol tarafındaki tepeden bir çığlık sesi gelir. “—Yetişin! Biri kendini asmış ağaca!” İmdat sesini duyan çocuklar tepeye tırmanmaya başlarlar. Tepedeki bir bağın içindeki armut ağacında kendini asmış bir gencin cesediyle karşılaşırlar. Panik içinde herkes kaçışmaya başlar. Kestane deresi çay bahçesinde oturanlara haber verirler. Olay kısa sürede Buldan’ da yayılır ve infial yaratır.
Fırıncıların İbiram : “—Sene de birader bir yer beğendiremedik. Bu sefer İçme deresine götürelim. Orayı belki beğenirsin.” Mahallenin çocukları ertesi gün yeniden toplanırlar ve Misafirleri- ni İçme deresine varmadan önce. Yolun solunda bulunan, dereden gelen suyla dolan küçük bir havuzun başına getirirler. Hep birlikte havuza girmek için, üst başlarını çıkarıp teker teker havuza atlamaya başlarlar. İlk atlayanlardan biri : “—Yandım Allah !” diye bağırır. Ayakları kan revan içinde dışarı atar kendini. Havuza girmesinler diye civardaki bağ sahipleri, içine kum ve şişe kırıkları atmışlar, yüzmek isteyenlere engel olsun amacıyla. Yaralanan arkadaşlarını atletlerini sargı yaparak pansuman ederler. Bu yüzme girişimi de tatsız biter. “—Yahu, şu koca Buldan’ da adam gibi yüzülecek bir yer yok mu?” diye hoşnutsuzluğunu dile getirir misafir genç. “--- O zaman tek bir yer kalıyor. O da Yayla Gölü.” Der Aşgel İbiram.
Ertesi gün mahalle meydanında toplanan gurup yaya olarak gölün yolunu tutar. Göl kenarına geldiklerinde, merada yaşlı bir çobanla karşılaşırlar. Çoban köyün davarlarını otlatmaktadır. “--- Yüzmeye geldiyseniz, boşuna gelmişsiniz. Gölümüz bataklık gibidir, adamı yutar! Geçen senelerde buraya otobüs dolusu insanlar gelirdi Buldan’dan. Otobüs muavini Orhan adındaki delikanlı, serinle- mek için göle girmişti. Bir daha da çıkamadı. Ölüsünü üç gün sonra bulabildiler. O olaydan beri göle kimse gelmiyor. “—Dayı ! Ben iyi bir yüzücüyümdür. Burası tam bana göre.” Der misafir genç. Hemencecik soyunur ve beyaz donuyla suya girer. Sazlıkların, nilüfer çiçeklerinin az olduğu yerde yüzmeye başlar. “--- Hey! Sana diyom goca Konyalı ! Ben sana göle girme demedim mi? Çabuk çık. Boğulacaksın buralarda. Gençliğine yazık olur!” diye seslenir yaşlı çoban. Delikanlı korkar ve acelece gölden çıkar. “—Yahu be dede! Erenlerden misin ? Benim Konyalı olduğumu nereden bildin?” “ – Anan şeker çuvalından dikiverdiği donun arkasında Konya şeker fabrikası yazıyor. Sen göle girerken herkes okudu be oğlancazım!”
Yorumlar
Kalan Karakter: