KENT VE MASAL
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken,
Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken,
Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim.
Çayır çimen geçerek, lâle sümbül biçerek; soğuk sular içerek, ayla ayla bir güz gittim.
Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim?
Gide-gide bir arpa boyu gitmemiş miyim?
Natal – matal martaval, işte size duyulmadık bir masal…
Bu ayki yazımın konusunu “Kent ve Masal” olarak belirledim. “Neden?” derseniz…
Yaşadığımız dönemde iyilik duymaya, masal da olsa mutlu insanların yaşamlarına şahit olmaya, kahramanlara Ruhumuzun o kadar çok ihtiyacı varki. Kaç yaşında olursak olalım masal dinleyip de içine huzur dolmayan yoktur sanırım. Çünkü masal içimizdeki çocuğu uyandırır. Ne zaman bir masal anlatılsa içimizdeki o çocuğun kalbi pır pır ederek heyecanlanmaya, merakı uyanmaya gözleri gülümsemeye başlar. Çünkü masal bizi özümüze ulaştıran bir sihirdir. Bizi terketmiş olan içimizdeki çocuk masal işitmeye başladığında çıkıverir ortaya. İçimizdeki kahraman uyanır ve güçlenir. Masal yaşam serüvenimizde bizi güçlendirir ve rehberlik eder.
TDK sözlüğünde masal “Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, peri vb varlıkların başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebi tür.” olarak tanımlanmıştır.
Masalı bir yazan yoktur yani anlatılır. Anlatmak için bir anlatan bir de dinleyen gerekir. Yani masalda iletişim vardır. Bu yönüyle günümüzde masal artık bir terapi olarak bile kullanılmaktadır.
Benim masal macerama gelecek olursak. Masal kelimesini duyduğumda aklıma ilk gelen rahmetli Havva Ninemdir. Gözümde ilk canlanan sahne Dördeylül Mahallesi’nde şu an yeni apartmanın olduğu alanda 2 katlı, taş ve ahşaptan yapılmış, dam çatılı evimizin bahçe çıkışına gün batımında minder serip oturan Havva Ninem. Gözleri görmemesine rağmen sanırım ışığı algılamasından dolayı hep gün batımına bakarak anlatırdı masallarını bana. Keşke vefat etmeden anlattığı masalları kaydedip günümüze aktarabilseydik. Onun ağzından masal dinlemek benim için “Yüzüklerin Efendisi”, “Harry Potter” ya da “Talihsiz Serüvenler Dizisi” izlemek gibi bir duyguydu. Sanırım o yüzden hala bu yaşımda masalsı kitaplar ve filmler çok keyif ve huzur verir. Havva Ninemden sonra annem çok masal anlatırdı bana. Mutfakta kuzine sobasına yemekler koyulup, su güğümü fışır fışır kaynarken ve gece uyumadan önce annemin anlattığı masalları hayal meyal hatırlıyorum. Bence bir çocuğa verilebilecek en güzel hediyedir masal anlatmak. Çünkü dediğim gibi anlatanla dinleyen arasında inanılmaz bir bağ ve iletişim oluşur.
Sonrasında da ortaokul ve lise döneminde ışıklarda uyusun rahmetli Galip Hocamızın Buldan’a ait masal, ninni, tekerleme, türkü derlemeleriyle daha bir derinleşmişti geleneksel anlatı ürünlerine merakım. Şu an o derlemelerin sonucunu bilemiyorum ama umarım günümüzde paylaşma imkanı sağlanmıştır.
Yukarıda da bahsettiğim gibi artık günümüzde masal anlatıcılığı büyüklere de terapi amaçlı kullanılan bir yöntem. Bence her kentte bu tür kültür mekanları oluşturulmalı. Paylaşıma, huzura ve terapiye en çok ihtiyacımız olan bu günlerde müzik, edebiyat ve sanatsal üretimin ve paylaşımın olduğu; yediden yetmişe, o kentte yaşayan herkesin katılım sağlayacağı bir kültür evi Buldan’a da çok yakışır diye düşünüyorum. Zaten sanırım Dördeylül Mahallesi’nde konservatuar amaçlı kullanılan bir yapı var. Fiziksel koşullar da uygun olduğu takdirde belli zamanlarda masal ve hikaye anlatıcılığı için de kullanılabilir diye düşünüyorum.
Sevgiyle kalın…