(SINIKÇI İBRAHİM)(SENEKÇİ İBRAHİM)
MASTAN: Aktaş köyünün eski adı.
SINIKÇI: Kırık çıkık tedavisi yapan kişiye denir.
SENEKÇİ: Çam ağacından su testisi yapan kişiye denir.
Mastanlı İbrahim (İbrahim Özkan 1317/1901-1983) Aktaş köyünde doğmuş. Askere gidinceye kadar yaşamış. Ailesi hayvancılık yaptığı için hayvanlarla ilgili beslenme hastalık yaralanma benzeri bilgileri öğrenmiş. Dört eylül ilkokulu ilk öğretmenlerinden Mastanlı Ömer Özkan’ın kardeşidir. Evlendikten sonra Buldan şehir merkezine gelerek Çaybaşı mahallesi Çayır Deresi – Beyler Konağı’ndan arazi satın alarak yerleşmiş. Şehirde inşaatlarda çalışmış ama sınıkçılık ve senekçilik işlerini de yapmaya devam etmiş. Kabiliyeti sayesinde sınıkçılık (kırık çıkık tedavisi) konusunda kendini yetiştirmiş.
Hikaye1: Mastanlı İbrahim askerliğini İzmir Narlıdere’de çavuş olarak yapmış. Askerde arkadaşları arasında sohbet ederlerken kırık çıkıktan anladığını söylermiş. Birlik komutanı albayın karısı bir kaza geçirmiş, iki bacak kemiği kalçadan çıkmış, kadın iki baston ile zor yürüyormuş. Tıp doktorları ve sınıkçılar tedavi edememişler. Albay da karısı da çok üzülüyormuş. Albayın emir eri olan çavuş albaya, ‘’Komutanım bizim bölükte kırık çıkıktan anladığını söyleyen bir arkadaş var, yengemi bir de ona gösterelim demiş.’’. Mastanlı İbrahim görünüşte sert bir surata sahip, esmer bir kişiymiş. aAlbay önce bu teklife soğuk bakmış. Fakat çare bulunmayınca çavuşla, Mastanlı İbrahim’i çağırtmış, konuyu anlatmış. Mastanlı İbrahim ‘’Tamam ben bunu iyi ederim ama bir at feda edeceksiniz ‘’ demiş. Albay tamam demiş, bir at getirilmiş, atın önüne bir çuval arpa konmuş. At arpadan doyuncaya kadar yemiş. Sonra albayın karısı at üzerine bindirilmiş. Atın karnının altında kadının iki ayakları birbirine gergin olarak bağlanmış. Sonra at içi su dolu bir varilin yanına bağlanmış. Arpa yiyince harareti yükselen at, önündeki varilden hemen su içmeye başlamış. Normalde içtiği suyun on katı su içmiş. Arpanın bir özelliği de ıslanınca şişmesi yani hacminin artmasıdır. Arpayı yiyen at su içtikçe karnı şişmiş. Bir süre sonra at üzerindeki albayın karısının kalçasından KÜT diye bir ses duyulmuş. Kadının ağrıları dindiği gibi attan da kendisi inmiş, yani bacak kemikleri kalçadaki yerine girmiş. Fakat bir süre sonra midesi aşırı şişen at sindirim zorluğu sonucu çatlayarak ölmüş.
Hikaye 2: Mastanlı İbrahim Aşağı Park’n (Talat Tarkçı Parkı) çevre duvarlarının yapımında da çalışmış. Hem bu duvarların hem de Dört Eylül ilkokulu, orta okul (şimdiki Metem)gibi resmi binaların temellerinde ve çevre duvarlarının temellerinde; 1937 de iptal edilen eski belediye binasından Akın Lisesi altındaki yola kadar uzanan mezarlıktaki kabir taşları kullanılmış. Aşağı Park’ın çevre duvar temeli kazılırken bir erkek cesedi ortaya çıkmış. Yumuşak kısımları çürüyen cesedin iskeletini hiç bozmadan çıkararak, olduğu gibi yüksekçe bir yere koyan Mastanlı İbrahim; kemiklerin eklem yerlerini günlerce incelemiş. Amacı kırık çıkık bakarken oynar eklemleri nasıl tedavi edeceğini anlamakmış. Orada çalışan diğer işçiler bu durumu belediye çavuşu Mehmet Çavuş!a şikayet etmişler. Mehmet Çavuş ta bu işçilere ‘’İbrahim ustaya karışmayın o işini bilir’’ demiş .
Hikaye 3: Mastan köyü halkından Köse Mustafa’nın 1948 yılında sol kolunda bir kist oluşmuş. Koyun keçi gibi hayvanların ciğerinde kelebek kisti olur, işte o kistten imiş. Sınıkçı İbrahim’e gelerek tedavi etmesini istemiş. Sınıkçı İbrahim, hastaya ‘’ Canın çok yanacak, sabır etmelisin’’ demiş. Bir avuç un alarak ağzına koymuş, tükürüğü ile hamur yapmış, ağzından çıkarmış, top haline getirmiş, iki yanından bastırarak yassılamış. Ortasını parmağının ucuyla bastırarak çukur yaptığı hamuru, kist üzerine koymuş. Bir yemek kaşığı içine koyduğu zeytinyağını, kaynayıncaya kadar ateş üzerinde tutmuş. Kaynar zeytinyağını kist üzerindeki hamurun çukuruna damlatmaya başlamış. Dökülen kızgın yağ kabarcıklar oluşturarak buhar çıkarıyormuş. Kuvvetli bir ÇAT sesi duyulmuş. ‘’Haydi geçmiş olsun’’ diyerek yağ akıtma işine son vermiş. Hastayı evine göndermiş, hasta iyileşmiş.
Hikaye 4: Mastanlı İbrahim Balkan Savaşı’nda askere giden, bir daha dönmeyen kardeşinin kendisine emanet ettiği Ümmü adındaki kızını büyütmüş. Bostanyeri (Kazandere) köyünden Alı Ömer Özçiçek ile evlendirmiş. Yıllar sonra Ümmü, sol el orta parmağındaki rahatsızlık nedeniyle Sınıkçı İbrahim’e gelmiş. Kangren mi? Dolama mı? Her neyse sebebi, parmak uç tarafından derisi sürekli dökülüyormuş. Sınıkçı ibrahim hastasına, ‘’Canın çok yanacak sabır etmelisin’’ demiş. Çıkrıktaki masur iğini çıkarmış, ucunu ateşte akkor oluncaya kadar ısıtmış Ümmü’nün kolunu bileğinden oğlu Bekir’e tutturmuş, akkor halindeki demirin ucunu parmak ucundaki dökülen yerin tam uç noktasına (özüne) bastırmış. Çat sesi duyulunca demir çubuğu çekmiş ‘’ Haydi geçmiş olsun’’ demiş.
Kaynakça: Ali İhsan Şenözen (1937-2016), Mastanlı Hilmi Özkan (1937)