Bu yazı Horoz gazetesinin yazarı Seval Uysal 'ın 06-12 Haziran 2006 tarihinde merhum iş adamı Ahmet Tuncay ile yaptığı röportajdan alınmıştır.
Çocukluğumda elektrik yoktu. Gaz lambası yakardık. Temizlerken çatlar, kırılırdı. Akşamüzeri annem beni yeni lamba almak için bakkala gönderirdi. Giderken de sıkı sıkı tembih ederdi. "Oğlum üzerinde Alman markasından olandan al" derdi. Bu benim kafama yerleşmiş ve markanın ne olduğu hakkında bir fikir vermişti. Bilinçaltı diyelim. Yıllar sonra peştamal üreticiliğinden branda üretmeye karar verdiğimde bir adı olsun, markası olsun istedim. Horoz dedik. Ama baktım ki, herkes Horoz diyor. Bu sefer yeni bir isim bulmalıydım. Branda o zamanlar kamyonların arkasında, çadırlarda kullanılıyordu. Yani ev yerine kullanılıyordu. Sağlamlıktan çok, su geçirmemesi anlamına geliyordu. İşte suyun içinde yüzen ama ıslanmayan balık fikri böyle doğdu. Suyun içinde yaşayıp, su geçirmeyen nedir? Balıktır. Buradan yola çıkarak isim buldum. Düzenini kendim hazırladım, matbaacıya verdim. Suyu en çok seven branda oldu.
Almanların ürünlerinin de üzerinde yazar. Mark diye isim ve marka olduğu belirtilir. Yıllar önce ben markanın tutacağını biliyordum. BALIKLI deseydim, adam balıkçı dükkânı sanabilir, "balıkçı mısın? “derdi. Marka kelimesini arkasına ilave ettim. BALIKLIMARKA. Daima söylentilerde, konuşmalarda marka kelimesi ön plana çıksın istedim. Marka kelimesinin ön plana çıkmasına vesile olmak istedim. Annem “Alman malı olsun “değil, "Alman markası olsun "derdi.
Havlu, peştamal herkes dokuyordu, ama şu yaptığımız branda yurt dışından geliyordu. İç piyasada yok satıyordu. Ben tekstili bırakıp hemen brandaya geçtim. 1957 yılında kara tezgâhlardan motorlu tezgâha geçtik hiç zorlanmadık. Bir yandan branda ürettik, diğer yandan duyurmak için İzmir, İstanbul gibi giriş çıkışlara dev levhalar kurduk. 7 metrelik levhalarım oldu.
Denizli'nin henüz yeni yeni tartışmaya başladığı markalaşmayı, ilkokul mezunu Ahmet bey 50 yıl önce keşfetmişti. Özelliklede brandalarına isim olarak verdiği Balıklının yanına marka olduğunu anlata bilmek için Markayı ilave etmişti. Çünkü marka onun için, çocukken annesi gaz lambasını almak için onu her bakkala gönderişinde tembih ettiği" Aman dikkat et, Alman markası olsun" sözünden ileri geliyordu. Marka bilinci sadece bununla da sınırlı değildi elbet. Buldan'da o zamanlar kalite kontrol anlamına gelen damgacılık da bunun alt yapısını önemli ölçüde hazırlamıştı. Esnaf birliği tarafından kontrol edilmeden satışa çıkamayan yani şimdinin CE belgesi adını vereceğimiz damga, kumaşın her bir metresine vuruluyor, kontrol edildiği belgeleniyordu. İşte bu geleneğin de büyük etkisi vardı BALIKLIMARKA brandanın ortaya çıkışında.
AHMET TUNCAY (1934-2019)