Ellili yılların sonu. Buldan’ın kalbi yukarı pazarda atardı. O
zamanlar yukarı Pazar çok canlı çok şenlikliydi. Yukarı parkın
karşısında, şimdiki Belküm’ün olduğu yer Hükümet Konağı idi. O küçücük
yere hemen hemen bütün devlet daireleri sığardı. Bu binanın üç kapısı
vardı. Bir kapısının köşesi Emniyet Müdürlüğü idi. O zamanki adı
müdürlük müydü hatırlamıyorum. 12 Martta burada bir gece gözaltında
kalmıştım. Anarşist diye yakalayıp bir gece misafir etmişlerdi. Diğer
kapıdan tuvaletlerin olduğu küçük bir meydana çıkılırdı. Burada
fotoğrafçı Rafet vesikalık fotoğraf çekerdi. Bir sehpanın üstünde
kurulu makine ile. Makinanın önünde küçük bir kapak vardı. Onu
çıkarır yirmiye kadar sayar sonra kapatırdı. Önce fotoğrafın arabı
çıkar sonra karanlık odada banyoya sokulur ve vesikalık fotoğraf
ortaya çıkardı.
Buradan dar bir koridor ile yukarı parkın sokağına çıkılırdı. Tam
köşede Çelikkıranların bakkal dükkanı yer alırdı. Binanın diğer
kapısından inildiğinde jandarma ve Cezaevine çıkılırdı. Cezaevinde
hafif suçlular kalırdı. Ağır cezalıklar Denizli’ye gönderilirdi.
Çelikkıranların bakkal dükkânının diğer köşesinde Dudu Musa’nın
dükkanı vardı. Teyyareci Musa da derlerdi. Bakkal dükkânı ile
kırtasiyeci arasında bir dükkandı. O da vesikalık fotoğraf çeker ve
arada bir istida da yazardı. İstida yani arzuhal şimdiki söyleyişle
dilekçe. Dudu Musa o zaman kıymetli kâğıt diye nitelenen damga pulu
satardı. İki türlü pul vardı. Posta pulu ve damga pulu. Resmi
dairelere verilen her dilekçeye 16 kuruşluk damga pulu yapıştırmak
zorunluydu. Yoksa dilekçe kabul edilmezdi. Bu durum uzun yıllar devam
etti. 12 Eylül’de kaldırıldı. Kenan Evren rejiminin onca
olumsuzluklarına karşın yaptığı iki olumlu değişiklikten biri
dilekçelerdeki pulu kaldırmak diğeri de taksilere taksimetre taktırmak
oldu. O zamana kadar hiçbir güç taksilere taksimetre taktırmayı
başaramamıştı. Taksimetre takılmadan önce ücretlendirme usulü pazarlık
idi ama bu usul sonunda birçok tartışmaya hatta kavgalara neden
oluyordu.
Dudu musa’nın dükkânının altında gençlik kulübüne giden pasajın
köşesinde fotoğrafçı Rafet’in dükkanı yer alırdı. Uzun yıllar
Buldan’ın tek fotoğrafçısı idi. “ Kaymak gibi abicim”sözü meşhurdu.
Nedense çektiği her fotoğraf kaymak gibi olurdu. İyi de olsa kötü de
olsa hep aynı: kaymak gibi.
Pasajın girişinde Acıkara Ali’nin seyyar tezgâhı bulunurdu. İğneden
ipliğe, düğmeden fermuara incik cıncık satardı. “Mamafih, binanaleyh
Acıgaraların goca Ali “ lafını diline pelesenk etmişti. Sarmısağın
şifalı olduğuna inanır her gün sarımsak kürü yapar, etrafına da
tavsiye ederdi. Havalar ısındığınsa akıl hastalarının rahatsızlıkları
daha bir artar. Böyle günlerde Gara Hakkı’yı yakalar; kafasını soğuk
suyun altına tutar sabunla iyice bir yıkardı. Kara Hakkı rahatlamış
olarak kendine gelirdi.
Hemen girişte Çil Memed’in dükkânı vardı. Mehmet Özçiler dışarıya mal
gönderirdi. İnce, zayıf biraz sinirlice bir adamdı. Oğlu Argun ben
ortaokulda iken orta birin yazında bana Fransızca öğretmişti. Şimdi
İstanbul’da avukatlık yapmaktadır.
Onun yanında pasajın içine doğru Babadağlıların dükkânı vardı. Onlar
yalnızca Perşembe günü gelirlerdi. Buldanlıların aksine daha o
zamanlarda ortaklık, şirket işlerini çok iyi yapar, başarılı
olurlardı.
Terzilerin piri Galleş Salih çok uzun yıllar pasaj içinde değişmez
yerindeydi. Çok usta bir terzi olan Galleş çok sayıda terzi
yetiştirmiş olup o yılların en ünlü terzisiydi. Galleş sözü tabii ki
aslı kalleş: ihanet eden, arkadan vuran anlamına gelmekte ise de
Buldan ağzında bu genel anlamını yitirmiş bambaşka bir anlam
kazanmıştır. Elinden iş çabuk çıkmayan, acele etmeyen, işini çok yavaş
yapan anlamı taşır. Gerçekten de öyledir. Konfeksiyonun hemen hemen
hiç olmadığı, sipariş üzerine elbise dikildiği dönemlerde Galleş
Sali’ye sipariş edilen bir takım elbise yok birinci prova yok ikinci
prova derken neredeyse altı ayda zor dikilirdi.
Galleş Sali’nin tam karşısında tahtacıların hızarı bulunurdu.
Tomruklar üst üste istif edilir burada iki Hasanlar Güccük Hasan ve
Böyük Hasan Buldan’ın tahta, ahşap ihtiyacını karşılardı. Onun hemen
yanında marangoz vardı. Pasajdan girince halen işletmeye devam eden
gençlik kulübü lokali vardı. O zamanlardan aklımda kalan işletmeciler:
Kekik Hamdi, Gabak en akılda kalan ve uzun süre çalıştıranlardır.
Asıl Buldan’ın kalbinin attığı yer olan İplikçi dükkânları, Lonca
altı, Hoca’nın kahvesi, Paşalların kahve, Sağır’ın helva dükkanı ve
diğerleri gelecek yazını konuları.
Bu arada yer, zaman ve kişiler konusunda yanlışlıklar yapmış
olabilirim. Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.
Sürçü lisan ettikse affola.
Dostlukla kalın.