Son viraja yaklaştığında devrilmiş römorklu bir traktör görür. Kamyonu stop ettirip, hemen olay yerine koşar. Traktörün altında sürücüsü kanlar içinde yatmaktadır. Yanına iyice yaklaştığında onun inlemekte olduğunu duyar. Etrafta kimseler yoktur yardıma gelecek. “Destur ya Bismillah” diyerek yan yatan traktöre yüklenerek kaldırır. Traktör sürücüsünün ayaklarının kırılmış olduğunu fark eder. Olduğu yerden dikkatlice kucağına alır. Aşağı hastanenin yolunu tutar. Yaralı acilen Denizli’ye kaldırılır. Traktör sürücüsü Ecenin Halil sayesinde hayatta kalır.
Motorlu taşıtların henüz Buldan’a gelmeye başladığı yıllarda, hali vakti yerinde olan bir hemşerimiz araba alır. Yalnız o zamanlarda araba tamir ettirmek ve yedek parça bulmak son drece zordur. Buldan’da ise bunları bulmak imkânsızdır. Araban bozulduğunda kendi imkânlarınla tamir etmek zorundasındır. Bu nedenle her şoför usta bir tamircidir o vakitler. Tekerlekler iç lastikli( şambrelli) olduğundan sık sık patlarmış. Bizim hemşerinin de en çok sıkıntı çektiği tekerlermiş. Artık bir zaman gelmiş tekerler kabaklaşmaya başlamış. Değiştirme zamanı gelmiş geçiyormuş. Ta İzmir’e lastik bayisine gitmiş yeni lastik almaya. “Vatan cephesine kayıtlı olduğun dair yazı getir oturduğun şehrin parti teşkilatından, lastikleri öyle verelim” demişler. Bizim hemşeri de Halk Partiliymiş. Demokrat Parti teşkilatından böyle bir yazı alması mümkün olmadığından eli boş olarak Buldan’a geri dönmüş. Buldan’a varınca belki verirler diye tanıdık partili arkadaşlarından yardım istemiş. Onlarda bizim cepheye geç, sana yardımcı oluruz, demişler. Teklifi kabul etmeyip, çaresiz kabak lastiklerle arabasını kullanmaya devam etmiş. Bir gün Sarayköy’e giderken yolda teker patlamış, tamir etmiş, yola devam, yine patlamış. Sarayköy’e kadar tam altı kez teker patlayınca canına tak etmiş. En son kaldığı yere arabasını park ederek Buldan’a geri dönmüş. Daha sonraları çok sevdiği arabasını teker yüzünden satmak zorunda kalmış.
Sarı Hikmet şoförlüğe bir süre ara vermek zorunda kalmış. Boş kaldığı için canı sıkılmaya başlamış. Ne iş yapayım diye düşünürken, arkadaşı Kıncı Mustafa manavlık yap akıdeş, bu işte çok para var, diye Sarı Hikmet’i heveslendirmiş. Hikmet’a Lonca altına manav tezgâhı açmış. İyi kötü tıkırdamaya başlamış. Arkadaşları bir gün hem mübarek olsun, hem de bir çayını içelim diye ziyaretine gelmişler. Manav sergisini şöyle bir gözden geçirmişler. Neler var, neler yok tespit etmişler. Mevsimine göre o gün sarımsak, limon eksik. Bize müsaade deyip ayrılmışlar yanından ve doğruca Loncanın karşısında helvacı Sağır Şevket’in dükkânının yanındaki Hocanın kahvesine oturmuşlar. Yoldan geçen bir çocuğu çevirmişler. – Oğlumuz al şu dondurma parasını peşinen daha sonra içeride manav Hikmet amcana sarımsak var mı? Diye sor bakalım. Sarı Hikmet sarımsak satılacak herhalde, sormaya başladılar diye sergisinde bulundurmaya başlar. Aynı oyun ertesi gün limon için, daha sonra marul için uygulanır. Bizim acemi manav her sorulandan alıp, sergisinde bulundurmaya başlar. Akşam kahvede arkadaşlarıyla otururken muhabbet işten açılır. Hikmet’a dertli dertli başlar anlatmaya.- Üle iyene şu var mı, bu var mı? Diye sergiye alıp koyuyorum ama ertesi günlerde kimseler gelip de bu sorulanları almıyor diye dert yanınca içlerinden biri kahkahayı koy veriyor. Herkes gülmeye başlayınca acemi manav işletildiğini anlıyor ve ertesi gün sergiyi kapatıyor.
Eskiden her yılın ağustosun onu ile eylülün onu arasında bir ay süre ile İzmir Fuarı açık olurdu. Nerdeyse her Buldanlı fuara giderdi.
İki fırıncı çırağı biriktirdikleri harçlıklarla fuara gezmeye giderler. Ceplerinde sadece dönüş parası kalana kadar harcarlar. Buldan’a dönüş bileti almak için fuara yakın olan o zamanın garajına varırlar. O yıllarda Denizli’nin meşhur otobüs firması Babüroğlu Seyahatten biletlerini alırlar. Sarayköy’e kadar gelirler. Denizli’den kalkan son minibüs de geçtiği için Buldan’a gitmek tesadüfe kalmıştır. Allahtan gece yarısı Dalyan’a (Sırasız sefere çıkma) bir Buldan minibüsü gelir ama bir de bakarlar ki Gözlerlinin takası. Kafadarlardan biri- Ben bu arabaya binmem, yaya giderim daha iyi der. Bu lafı ciddiye alan diğeri – Gidemezsin, var mısın iddiaya, diye bahse tutuşurlar. Biri yaya Buldan’a yola koyulur, diğeri Gözlerlinin minibüsüne biner. Vakit gelince hareket eder. Tosunlar’a gelince araba bozulur. Yolcular aşağıya iner ve beklemeye başlarlar. Yaya olarak yola çıkan fırıncı çırağı bir saat sonra Tosunlar’a ulaşır. Arkadaşına yolda arabanın tamir olmasını beklerken görür ve yoluna devam eder. Yarmaya doğru bir kamyon denk gelir, onunla Akçeşme’ye kadar gelir. Oradan Alanyazı Meydanına gelir ve beklemeye başlar. Gözlerlinin takası bir iki saat sonra Alanyazı meydanına ulaşır. Minibüsten inen arkadaşı onu kendini bekler görünce iddiayı kaybettiğini anlar.
KÖŞE YAZILARI
27 Haziran 2011 - 17:34
ŞOFÖR MİLLETİ
Ecenin Halil Yukarı Hastaneye kamyonuyla kömür çekiyormuş. Yine o seferlerinden birinde, kömürü boşaltmış, ağır ağır virajları alarak şehre geri dönüyormuş.
KÖŞE YAZILARI
27 Haziran 2011 - 17:34