Şılakların İsmet, bek muhabbet bi adamdı. Yanındaki masada oturan Dıgıdıkların Musa’ylan başladı gonuşmaya. Muhabbet çıkceye benziyordu.“Geçen hota benim torunu aldım yanıma. Beni bek seve. Adı Deniz. Doğduğu bile benim oğlan “Buba, adını senin adını vecem” dedi. “Aan oğlum, ne anan adını, ne benim adımı ve, ben esgeliğimi bahriyeli yaptım, bek severim denizlere. Gemilerde nöbet dutaken bile dala gidedim denize bakaken. Hala daha üryalarıma gire denizle ” dedim. Oncazla da eh dedi. Adını Deniz godula gari. Neyse aldım torunu yanıma, ge bakalım ben seni gezdiren gelen dedim. Yonatca ya gidcedik. Onda Sabuncu’da bi düğün çalınıpba emme, ne deyem sene tam çalgı. Yıkılıp ba Sabuncu Meydanı. Oğlan evi ya gari, çekmişle anzarotu, oyneyib duru gızanla, kendilerinden geçipbala galan. Çıkmeyvedik Yonatca’ya. Epey dineldiğimiz yerden seyrettik düğüne. Ondan kellim, Bursa mahallesinden bi vurduk, doğru Topdamı, yemyeşil Buldan. Yağmur tozunu toprağını alıpğ gitmiş çamların. Nasıl ya zümrüt gibe görünüpba Kepsel, Haydar, Bulak yakası. Epey bi nefeslendik, tertemiz hava va Topdamında. Ordan Kestin çayına dolaşıverelim dediydik, Aaa, bi baktık. Goca çınar ağacının göbeğine bi gazık çakmışla. Yanında telefon direği va, onu zapdedelim deye çakmışla. Benim torun – Dede ben çıkaram bu gazığı , yazık ağaca, deye asıldı emme gıran giresicele çekiçlen çakmışla gazığı. Bi üzüldü benim torun, ağlıcek zovallıcık nedeyse. Üle akıdeş hiç o gazık ağaca çakılır mı, kimbilir kaç yaşında o ağaçcık. Yanıbaşında toprak va çak geç oraya demi. Neyse gari Kestin çayından dolaştık geldik, epey bi hava aldırdım, oncaza” dedi.
Dıgıdıkların Musa meraklan dinleyodu, Şılakların İsmet’in muhabbetine. “Abe, Kestin çayı açılmış mı” diye sordu. “Aan akıdeş daha açılmamış, daha hovalar serin gidiyo, dede geçivesin ondan kelli açılır. Hem açılsında bi gazoz içmeye gidelim biyon”
“Eh abe gidelim de, Ötüyakalıla gibe etmiyelim emi” dedi. “ Ne olmuş Ötüyakalılara” diye sordu Şılakların İsmet. “Annadıveremde dinle, sen duymadın yalım” dedi ve başladı anlatmaya. “Geçen sene yedi sekiz akıdeş Perşembe günü hoftalıklarını almışla. Hepsi de çulfalık edele buncazların. Sabahdan bazar harçlarını görmüşle. Cancazları bek sıkılmış. Bi hafta şakkıdak, şukkıdak, tezgah işleyola golay değil. Ne edelim, ne edelim derken, haden Kestin çayına gidelim bari demişle. Yayan çıkmışla gitmişle hepsi bir. Vamışla havuzun yanına bi masaya oturmuşla. Hepsi de kelli felli gari. Takım elbise, içinde yelek, kırevet dakılı, ütülü pantılon, başlarında iliyen şapka. Babıçla boyalı, tiril tiril üst baş hepiciğinin. Garson goşturmuş gelmiş hemen . Bakmış hepsinin de kelle gulak yerinde. – Buyurun beyler, hoş geldiniz, ne içersiniz, diye sormuş. İçlerinden biri arkasına doğru kaykılmış- Hoş bulduk akıdeş, sen orta yere bi şişe gazoz getirge bakalım, bakalım, demiş. Garson kalgımış gitmiş, şaşırmış garibim.- Ne dediniz ağam, duyamadım, diye tekrar sorunca, bizim ağa temelli kasılmış gari son kasımına kadar – Ne bakıyon oğlum, biz buraya para yimeye geldik, para yimeye , neşaşırıyon hey akıdeş, demiş.
KÖŞE YAZILARI
31 Mayıs 2011 - 11:35
PARA YİCEZ
Artık bahar, yavaş yavaş gelmeye başlamıştı Buldan’a. Moramıdın kahveside tam öğle güneşini aldığından, içerisi ıpılıktı. Kahveci Halilİbram’da zaten o gün sabah olalı temizlik yapmış, sıra camları silmeye gelmişti. Şılakların İsmet seslendi içeriden “Halilİbram, yetivesin gari sildiğin, eskitcen gari hu camlara, elin boşalınca bene bi çay yap be emi ” deye bağırdı. “Olu abe yapıverem” dedi GaveciHalilİbram.
KÖŞE YAZILARI
31 Mayıs 2011 - 11:35