Bu yazımda sizlere bir yılı aşkın süredir yaşadığım, memuriyetteki ilk göz ağrım olan şehir Rize ve güzel memleketim Buldan’ın coğrafi, kültürel ve sosyal benzerliklerinden ve farklılıklarından bahsetmeye çalışacağım.
“Yeşil Buldan dedikleri / Balcan soğan yedikleri / Pek hoşuma gidiyo / Gelipba, gidipba dedikleri.” Ege de bu türlü manilerin yer aldığı Ege kültürüyle yoğrulmuş biri olarak güneybatıdan kuzeydoğuya olan yolculuğumda gördüğüm Anadolu’ya ait güzellikler, zenginlikler hiç şüphesiz ki saymakla bitmez.
Ege’de verimli ve alabildiğince geniş Menderes Ovaları, Gediz ovaları; havaya ve insana geçit veren dağlar yer alırken yerleşim merkezlerini ve ovaları bölen Menderes nehri asice akar. İlçemiz ise dağın eteğinde başlayan yerleşimine yavaş yavaş ovada devam etmektedir. Rize’de deniz-dağ-dere-vadi arasında sıkışan kent, lineer ve dağınık yerleşim özelliği gösterir. Tüm heybetiyle dağlar… Dağların süsüdür çaylar, tarladaki gelincik misali. Bulutlara meydan okuyup geçit vermeyen dağlar insana nasıl geçit versin? Ve tabi ki Karadeniz hırçın deniz…
Buldan’a girdiğimde beni karşılayan üzüm bağlarının ve artık evlerin arasında bulamadığım, sesini duyamadığım tezgâhların ise yeri ben de bir başkadır. Rize’ye girişte güzel ve farklı bir konsept sağda yeşil, solda mavi bence mükemmel ikili… Hele çayların fabrikalarda işlenmeye başladığı zamanda İle giriş yaparsanız çiğ çay kokusuyla bezenmiş bir şehir sizi karşılar.
Çaylıklar, balıkçılık, yayla turizmi en önemli ekonomik değerleridir Rize’nin. Bizim üzüm bağlarımız, zeytinliklerimiz ve tekstilimiz… İki ile dair vazgeçilmezlerimiz.
Buldanlı’nın ve Rizeli’nin en önemli ortak noktası halkının misafirperverliğidir. Zaten Türk’ün özünde değil midir bu değer?
Şunu söylemeliyim ki beni en çok etkileyen dildeki farklılıktı. Halkın hızlı konuşuyor olmasıydı. En önemlisi de seslerin farklı telaffuzuydu. Bir ara baktım karşımdaki konuşurken dinlemekten ziyade harflerin yerini değiştirmenin mücadelesini veriyorum. Neden mi? “Mesela “t” sesi“d” ; “ı” sesi “i” ; “ü” sesi “u” vb… şeklinde telaffuz edilmekte. Bununla ilgili birkaç örnek vereyim. Yanımızdan geçen bir amcanın torununu “dadlim” diye sevmesi çok hoştu. Rize’ye gittiğim ay milletvekili seçimleri vardı. Kiristaloğlu diye birinden bahsediliyordu. Ben bu şahsın bir politikacı olduğunu anladım. Fakat merak ettim kimin nesi Rize’nin neresinden acaba diye düşünürken sordum: “Kiristaloğlu kimdir?” En son hatırladığım arkadaşların gülüşmeleriydi. Meğer söz konusu şahıs Kemal Kılıçdaroğlu’ymuş… Bu da bende kalan en güzel seçim anısıdır. Hani Buldan’da sinirlenince “sinirlenipduruyum” gibi ifadeler duygumuza tercüman olur ya Rize’de sinirlenince ne diyorlar biliyor musunuz? “Sınir boğayi”.
Buldan’ın en güzel yöresel yemekleri keşkek, kuru patlıcan dolması, tarhana çorbası, yaprak sarması, saraylı tatlısıdır. Rize’de hamsi tava, muhlama, kara lahana sarması ve önceleri börek sandığım ancak tattığımda öğrendiğim Laz böreği tatlısı yörenin en güzel lezzetleridir. Farklı yörelerin farklı lezzetleri, Türk mutfak kültürünün birer mozaiğidir. Görüyorum ki yemek kültürünün hayatımızdaki yerini de doğa tayin etmiş, böylelikle çeşitlilik nice güzellikleri beraberinde getirmiş.
Bizim bireysel oynadığımız zeybeğimiz var. Şahin ve kartalın hareketlerinden esinlenerek sert ve cesur bir tavırla oynanan... Milli bayramlarımızın, düğünlerimizin ve özel günlerimizin yani Egeli benliğimizin vazgeçilmez değerleri zeybeklerimiz. Rize’nin yöresel oyunu horondur. Hızlı ve çevik… Karadeniz’in hırçın dalgalarının bir yansımasıdır, ağlara takılan hamsilerin çevikliğidir horon. Karadenizli’nin en kıymetlilerindendir horon… Rize’de yaşanır da horon öğrenmeden dönülür mü hiç Buldan’a diye düşündüm ve ne yaptım? Arkadaşımın düğünü öncesi düz horon öğrendim.
Baktım ki her iki yöreye ait güzellikler ve değerler saymakla bitmeyecek. O zaman “Baktın olmayi bakmayucasun.”
Sevgilerimle…
Yorumlar
Kalan Karakter: