Mimari değeri yüksek evleri ile restorasyon sürecinin henüz başında olan Buldan’daki esnaf ile eski ev sahiplerinin, yıllar önce bu süreci yaşamış ve evlerini ekonomik değere dönüştürebilme becerisini göstermiş Beypazarı ve Safranbolu’yu görerek yaşanan süreci yerinde tespit edebilmesi ve notlar alarak oralardaki uygulamaların Buldan’da da uygulanabilirliğini denemesi niyetiyle düzenlenen geziden gereken dersler alındı.
Henüz 11 yıllık bir restorasyon geçmişi olmasına rağmen Beypazarı idarecilerinin ve halkının bugün bulunduğu noktayı yerinde görmek heyecan vericiydi. Restorasyon sürecinde genellikle dış cephe düzenlemesi yapılmasına rağmen, düzenlenen evler birer ticarethaneye dönüştürülmüş. Birkaç büyükçe konakta da “Yaşayan Müze”ler oluşturulmuş. Beypazarı insanlarının günlük kullandığı araç ve gereçler burada sergilenmekte. Ayrıca Beypazarı halkından yetenekli birkaç genç insan, bölgenin gelenek ve göreneklerinden tiyatro benzeri küçük gösteriler sunmakta. Keloğlan masalı anlatımı, kurşun dökme gibi gösteriler gelenleri etkiliyor.
Beypazarı’nda asıl ilgimizi çeken, özellikle kadınlardan oluşan esnafın gerçekten bir esnaf olmasıydı. Size yoldan geçerken sundukları, sarma, havuç döner gibi yiyeceklerle satış tekniğini çok iyi öğrenmişler. Galiba üniversitelerin pazarlama öğrencilerini Beypazarı’na kursa göndermek gerekecek. Çok sıkmadan, güler yüzle ve dostluklarıyla sizi adeta alışverişe mecbur bırakıyorlar.
Safranbolu ise restorasyon sürecini yıllar önce başlatmış ve neredeyse tamamlamış bir ilçe. Karabük ile adeta iç içe geçmiş. Aynen Beypazarı’nda olduğu gibi Safranbolu’da da iki ayrı yerleşim birimi mevcut. Eski ve yeni yerleşim yerleri birbirinden oldukça iyi ayrılmış. Özellikle Safranbolu’da eski bölgede yeni bina hiç yok.
Safranbolu’daki konaklar gerçekten tam bir konak. Evler genellikle büyük ve ikiden fazla kata sahip. Konak diye isimlendirebileceğimiz evlerde neredeyse 9-10 oda mevcut. Böyle olunca da bu evlerin otel olarak kullanılması daha ekonomik olmuş. Bu ilçede gördüğümüz tüm büyük evler ya müze olmuş, ya da otel, restoran gibi işlevler üstlenmiş. Galiba geçmişteki safran ticareti bu ilçeye büyük zenginlik kazandırmış ve bu kazanılan paralarla da büyük konaklar inşa edilmiş. Alt katları taş olan evlerin üst katları ahşap. Ahşabın üstüne bizim evlerimizin içinde kullandığımız ince sıva benzeri sıva yapılmış. Dış cepheler sanki iç cephe gibi pürüzsüz.
Safranbolu’nun coğrafi yapısı nedeniyle iki ayrı vadi mevcut. Bu iki vadi alt kısımda birleşiyorlar. İşte tüm o muhteşem konaklar bu vadilere inşa edilmiş. İki vadinin birleşme noktasında da çarşı mevcut. Safranbolu esnafı, Beypazarı esnafına nazaran biraz daha ağırbaşlı duruş sergiliyorlar. Biraz daha doygun bir görüntü veriyorlar. Ama burada da insanları sıkan bir satıcı sıkboğazlığı yok.
Safranbolu’yu tümüyle görmek ve resimlemek istiyorsanız mutlaka Hıdırlık Tepesi’ne çıkmanız gerekiyor. Asıl muhteşem manzara burada.
Safranbolu, UNESCO’nun dünya mirası listesinde. Çok özel koruma ile korunmakta. Belediye eski bölgedeki evlerin konut amaçlı kiraya bile verilmesini yasaklamış. Bu bölgede tespit edilen kurallar dışında herhangi bir uygulamaya kesinlikle izin verilmemekte.
Safranbolu ve Beypazarı’nda dikkatimizi çeken bir diğer unsur da, tabir yerindeyse masanın dört ayağının da yere sağlam basmasıydı. Her iki ilçede de kaymakamlık, belediye, sivil toplum örgütleri ve halk masanın dört ayağı olarak muhteşem bir işbirliği gerçekleştirmişler. Alınan kararlar her kesimin ortak kararı olmuş ve çok da güzel uygulanmış ve uygulanmakta.
Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğimiz bir diğer husus da, gerek özel sektör, gerekse kamu binaları, yarı resmi nitelikteki banka gibi kurumlar da dahil olmak üzere tüm binalar dokuya uygun hale getirilmiş. Safranbolu’da eski kentin oldukça uzağında yapılmakta olan çok katlı bir otelin de eski dokuya uygun yapıldığını gözlemledik.
Gerek Safranbolu’da gerekse Beypazarı’nda binalarda kullanılan renk beyaz ve koyu kahverengi. Bu renk binalara çok daha zengin görüntü kazandırmış. Bizde kullanılmaya başlanan sarı ve beyaz renk bize göre biraz daha hafif kalmış gibi.
Sokak ve caddelerde kullanılan döşeme taşları ise büyük bir çoğunlukla eski tip granit taşlar ile kayrak taşları. Biraz da çay taşları dediğimiz yoz taşlar kullanılmış.
İki günlük gezinin, istek üzerine son ayağı ise Bartın iline bağlı Amasra ilçesi oldu. Tabeladaki rakama göre 6500 kişilik nüfusu ile çok şirin bir yurt köşesi Amasra. Burada bizi oyalayan yerlerin başında, Adayı anakaraya bağlayan taş köprü, muhteşem deniz, gün batımı, köylü kadınların pazarı ve tabii ki balık oldu. Yediğimiz o hamsinin tadı hala damağımızda.
Yorumlar
Kalan Karakter: