KENT VE ÜRETİM
Binlerce yıllardır bir kent üretirse ayakta kalır. Şöyle bir tarihimize göz attığımızda Anadolu kentlerinin büyük çoğunluğunda bunu görürüz. Fiziksel koşulları, iklim koşulları ve üretim becerisi hangisine elverişliyse kentler onunla ilgili üretimlerde bulunmuşlar. Bizim kentimiz ise Anadolu’nun en verimli topraklarına sahip bölgelerinden biri olan bereketli Çürüksu Ovası’nın lütuflarını değerlendirmiş, bu havzada yetişen çok değerli pamuk bitkisini kullanarak bunu tekstil sektörüne dönüştürmüştür. Buldan Ertuğrul Gazi’ye içlik, Barbaros’a şal, Padişah Genç Osman’a gömlek, Yıldırım Bayezit’in kızına gelinlik dokumuş bir kenttir.
Kendimi bildiğim günlerden beri annem ve babam tekstil işi ile ilgilenmese bile ben de tekstilin az çok ekmeğini yemişimdir. Benim yaşıtım olan birçok arkadaşım da bir şekilde ucundan bucağından bu üretime katkı koymuştur. Benim için yaz tatillerinde komşumuz Süleyman Dede ve Cemile Nine’ye masur sarmalarına yardımcı olurdum ve verdikleri harçlık benim için milyonlar kadar değerliydi, çünkü kazandığım ilk paramdı. Çocuklar tatillerde, kadınlar ise her daim tezgah işler, masur sarar, koza örerdi. Bu üretim sektöründe yediden yetmişe herkese ekmek çıkardı. “Çıkardı” diyorum, ne yazık ki her sektörde olduğu gibi teknolojinin hayatımıza girmesiyle çocuklar ve kadınlar bu sektörden biraz uzaklaştı. Elişi ürünlerin değer kazanmasıyla günümüzde tekrar bazı dokuma işleri ile ilgili üretime kadınların katkıda bulunması ümit verici.
Yapılan üretimler evlerin giriş katlarında, hatta sokaklarında yapılır ama perakande satışları “Arasta” da yapılırdı. Arastalar bir kent için en önemli mekanlardan biridir. Arasta sözcük anlamıyla “bir sokakta ya da caddede aynı ürünleri satan esnafların oluşturduğu kısım”dır. Buldan’ın arastası benim için yaşam, paylaşım, arkadaşlıktı. Işıklar içinde uyusun rahmetli babam Arap Ahmet’in çay ocağı ve anneciğim Berber Münevver’in kuaför dükkanı arastadaydı. Babacığım nasırlı ayaklarıyla arastanın bir ucundan öbür ucuna çay kahve yetiştirmeye, anneciğim ise Buldan’ın tek kuaförü olarak Buldanlı kadınları güzelleştirmeye uğraşırdı. Kırmızı Bakkalımız Rahmetli İbrahim Amcamız vardı bir de. Kalan diğer dükkanlar ise neredeyse hepsi tekstil ürünleri satış yerleriydi. Hergün bir şenlik yeri gibiydi arastamız. Herkes sabah dükkanını açar öncelikle önlerini süpürür temizlerdi. Ardından gelsin Arap Ahmet’ten sabah kahveleri, çayları (hala babamın üstüne çay demleyen tanımam bu arada). Tabi ki sohbet, şakalaşma da eksik olmazdı. Biz çocular için ikindi vakti gazoz ve simitin keyfine doyum olmazdı.
Arasta’da sayacak o kadar çok isim var ki, herkesi anlatmak sayfalara sığmaz. Ama çocukluğumun en güzel anılarından biri de Rahmetli İbrahim Ödel’in atölyelerine gelen turist otobüsleriydi. Bizler için yaşadığımız dünyadan başka hayatlara açılan ilk kapıydı sanki. Gelen turist kafilesine uzaylılar gibi baktığımız aklıma geldikçe hala gülerim.
Arasta geleneğinin hala eski neşesi ve bereketiyle, kentin diğer sokaklarına da yayılarak devam ettiğini görüyorum. Arastaya ilave olarak eski Hükümet Konağı ve Cezaevi’nin de müze ve Belküm (Buldan El Sanatları ve Kültür Merkezi) olarak Buldan’ın tanıtımına ve üretimine dahil edilerek katkı sağlanması, Hamam Boğazı’nda yeni bir arasta oluşturularak kentteki üretim, pazarlama ve tanıtıma destek sağlanması takdir edilecek düzenlemelerdir. Bireysel olarak da tarihi tescili bulunan yapıların destek sağlanarak ayağa kaldırılması ve üretime dahil edilmesi gerektiğini de belirtmem gerek. Bu yapılarda sadece tekstil ürünleri değil Buldan Mutfağı’nın eşsiz lezzetleriyle de misafirlerimize keyifli anlar yaşatmak dileklerimle…
Sevgiyle kalın…
Annenin kuaför dükkanında babanın demli çayını içerken annenle sobhbet edip saçımı kestirdim,Arasta’dan masama örtüler aldım,yalın ve başarılı bir anlatımla kendimi Buldan’da buldum,yazmaya devam,yürekten kutluyorum Yelda Hocam sizi,sevgimle kalın
Ne güzel bir anlatım, ağzına diline sağlık. Yaşattın, yaşadım