SARAÇ DEDE TORUNU SARAÇ NAFİZ ÖZEREN(1934-2014)
YAZIYI DÜZENLEYEN
YARBAY GÜRSEL GÜRSOY
ÖZEREN AİLESİNİN TİCARİ SOY GEÇMİŞİ-
Büyük dedemiz Halil Özeren(1865-1958) Saraçlık zenaatıyla uğraşan, Buldan Çulha(Dokuma) Erkan Heyeti Başkanlığı yapmış, “Erenler” den bir derviş imiş. Şeyh Saraç Dede Safi Baba gibi geleneksel unvanları taşıyorken soyadı yasasıyla “Öz” “Eren” “Özeren” soyadı uygun görülmüş. Büyük dedemiz Halil Özeren(1865-1958) den bir takım mühürler kalmıştır. Baskılarını ilişikte sunuyorum. Dedemiz Tevfik Özeren(1910-1980) (Saraç Tevfik) ağaç dokuma tezgâhı yapan, kuran bir marangoz ustasıydı.
Geleneksel bit toplumsal yapıya sahip Buldan’da aileler sülaleler soyadlarının ötesinde ayrı unvanlarla anılırlar. Bizim sülalenin adı da “Saraçlar” dır. Büyük dedemiz Şeyh Saraç Dede, dedemiz Marangoz Saraç Tevfik, Babamız Havlucu Saraç Nafiz.
Nafiz Özeren – (1934-2014)- Çok küçük yaşlarda dokumacılığa ve esnaflığa başlamıştır. Havlu tezgâhlarında deseni sağlayan üst makinanın adı “Jakar” dır. 1964 yılında Jakarlı havlu ve bornoz üretimini Buldan’da gerçekleştiren ilk iki dokumacıdan biridir. Babamız Nafiz Özeren 1957-1990 arası 33 yıl vergi mükellefi olmuştur. Buldan Esnaf Kefalet Kredi Kooperatifi 199 no lu ortağıdır. Buldan’da tekstil ve otobüs işletmeciliği yapan dokuz ortaklı “Yüksel Kollektif Şirketi” ve tekstil ve inşaat müteahhitliği yapan üç ortaklı “Emsal Kollektif Şirketi” kurucularındandır. Buldan İş Bankası ve Halk Bankasının ticari müşterisiydi. Sözün senet sayıldığı yılarda yıllarca ticaret yapmış Buldan eşrafındandır.
SARAÇ DEDE(SAFİ BABA)
Anlatan – Nafiz Özeren
Saraç Dede’nin dedesi Kara Ahmet zamanla Karamatlı(muhtemelen Güney’in bir köyü) köyünden göç etmiş. Kara Ahmet’in yedi tane oğlu olmuş. Saraç Dede’nin babasının adı Mehmet. Saraç Dedenin altı amcası varmış.
1- Koca Efeler torunları İstanbul’da 2- Denizli’de dişçi Yılmaz’ın (Tuncer) büyük dedesi 3- Mustafa Tuncer’in dedeleri 4- Kara Ahmet Yusuf ve Nafiz dedeleri İzmir’de vefat ettiler. 5- Ayhan Yüksel, rahmetli Kadir Yüksel’in dedeleri 6- Halil Tuncer’in rahmetli dedeleri 7- Saraç Dedenin babası Kara Mehmet
Kara Ahmetler sülalesi köklü ve asil bir sülaledir. Bu sülalede yanlış adam çıkmamıştır. Saraç Dedenin annesinin (Altın Ayşe) sülalesi Altınlar’da köklü bir ailedir. Adı Hanife’dir. Asım Pamuk’un akrabasıdır. Saraç Dedenin üç kız kardeşi vardır. İkisi Gülsüm ve Zeliha’dır. Üçüncüsü Acıpayam’a gelin gitmiş, yıllarca haberleşilememiş, kadıncağız yıllar sonra vefat etmiştir. Bu hanımın bir oğlu Albay olmuş adı (Osman Nuri Girgiç), emekliliğinden sonra Buldan’a geldiğinde babam, annem ve biz üç kardeş çok sevinmiştik. Sebebi bu cömert akrabalarına bir çuval un, ayrıca pazardan herkes için alışveriş yapmıştır. Allah razı olsun.
Gülsüm’ün torunları Reşad, Avni Dağdelen, Zeliha’nın oğlu Mehmet Çalışır İzmir’de vefat etti.
Saraç Dedenin üç evladı olur. 1- Raziye-Süleyman, Ali Rıza ve Mustol Başişçi’nin anneleri 2- Zehra – Çakırep Halla’nın hanımı 3- Tevfik- Hanife Nafiz, Sıdıka’nın babaları
Babam Tevfik üç yaşındayken annesini veremden kaybeder. O zamanın en kötü hastalığı veremdi ve bu hastalık iki halamın yakasını bırakmamış, iki halamda genç yaşta ölmüş, fakat babama bulaşmamış. Saraç Dede ikinci hanımı olan Hatice ninemle evlenmiş, evde üç çocuk, Raziye Halam yetişkin. Hatice Ninem erkek kardeşi yaşlı, bekâr olan Ali Mehmet ile kızlığını evlendirir. Zehra Halam da Çakırep Halil ile evlenir. O da bir kız dünyaya getirir. Zehra Halam da veremden ölür. Halamın kızı, ben hatırlıyorum, 18 yaşlarında bekâr genç kız veremden vefat eder(Fatma). Babam üvey anneyle çok zor günler geçirir. Çocuk yaşta gurbete gider, çalışır, gelir yine gider ve midesinden rahatsız olur.
2- SARAÇ BABANIN ŞEYHİ KARATOSUN DEDE
Saraç Dede, yedi yaşındayken Kadiri tarikatı şeyhlerinden Karatosun Dedeye (Ahmet Baba) talebeliğe başlar. Derviş olur. Şeyhi tarafından çok sevilir. Belli bir yaşa gelince dokumacılık ek olarak saraçlık öğrenir. Saraçlık deriyle uğraşan, atlara eğer yapan, çift süren, atların boynuna geçen ve Hamit denen malzemeleri yapardı. Buldan’da dokumacılık el tezgâhıyla yapılıyormuş. Mekik elle atılıyormuş. İstanbul’da tefe yapılmış, onun adı çekme tezgâh. İstanbul’dan iki tefe getirmişler. Biri kayınpederi Bekir Hanifeler, biri Saraç Dede’de. Dede çekme tezgâh dokumaya başlar. Tabi buna baka baka marangozlar tefe üretmeye başlamışlar. Herkes böyle dokumaya başlıyor ve randıman fazlalaşıyor. 1911 yılında Saraç Dede Çulha Esnafı Erkan Heyeti Başkanlığı diye mührü var.(Halen mevcut)
Bursa mahallesinde Derepınar semtinde evlerinin bahçesinde şeyhi Karatosun Dede ve arkadaşları ile beraber tekke binası tesis ederler ve burada yıllarca zikir yaparlar. Cumhuriyetin ilanından önce şeyhi Ahmet Baba ve talebesi Saraç Dede senin burası, benim burası diyerek öldüklerinde tekkeye gömülmelerini vasiyet ederler. Ahmet Baba öldüğünde tekkenin içine belirttiği yere defnedilir. Ancak Saraç Dede öldüğünde ki 1958 yılıdır, mezarlığa gömülebileceğinden oraya defnedildi. 1965 yılında Bursa Mahallesi heyelandan kayarak yıkılmaya başladı. Bizim evde yıkıldı, kabir kayıp olur diye babam Karatosun Dede’nin İstanbul’daki oğluna mektupla haber verir, oğlu gelir babasını şimdiki mezarlığa kaldırır. Karatosun Dede’ye şimdiki mezarında devamlı ziyaret ediyorum. Allah rahmet eylesin.
Ahmet Baba’nın bazı kerametleri –
Buldan’da dokumacılık her zaman çok zor günler geçirmiştir. Harp zamanı yiyecek ekmek bulunmuyor. İnsanlar ne yapsın üslüğü, peştamalı, peşkiri, sofra bezi, çarşafı, havluyu. Bir hatıramı anlatayım. Çocukluğumda tahtadan yapılmış teknede yıkanırdık, sonra sırtımızdan çıkan kirli çamaşırla silinir, kurulanırdık. Yine böyle bir zamanda mal pazarında mal satılmaz, herkes hüzünlü, herkes kan ağlıyor, Karatosun Dede Çarşı Camiinden çıkar. Caminin karşısında mal pazarı (Yonca denilen üstü kapalı dört kapısı bulunan kenarları dükkân olan bir bina idi). Dokumacılar Karatosun Baba’nın etrafında toplanarak derler ki “Ahmet Baba bizim halimiz ne olacak, çoluk çocuk ne yiyecek” o muhterem Ahmet Baba, naz makamında ellerini havaya açar “Bunların karnını doyurmayacaktın niye meydana getirdin” diye sitemle karışık Allah’a yalvarır. Hemen arkasından pazarda bir hareketlilik başlar. Allah alıcı esnafın içine bir merhamet ve acıma hissi veriri. Kasada para duracağına mal alalım mal dursun derler. Çok güzel alışveriş olur. Malı satan dokumacının yüzü güler. Ahmet Baba Cuma günleri camiye gelmez. Cemaat merak eder. Bu adam Kadiri şeyhi niye Cumaya gelmez derler. Bir arkadaşına görev verirler, Cuma günü öğleye yakın sen Ahmet Baba’nın evine git derler. Adamcağız gider bakar ki Ahmet Baba abdest alıyor, baba “Senin abdestin var mı” diye sorar. Arkadaşı da “Var” der. Ahmet Baba “Bak” der, “Biz Cumayı Mekke’de kılacağız, kimseye söylemeyeceğine söz ver” . Arkadaşı da söz veriri. “Yum gözünü” der, sonra “Aç gözünü” der. Mekke’de Cuma namazını kılıp dönerler. Bu sırrı Ahmet Baba öldükten sonra o arkadaşı anlatıyor. Eskiden dervişler birbirlerini imtihan ederlermiş. Yine böyle bir toplantıda Ahmet Baba ile toplantıda bulunanlar birbirlerine marifetlerini gösterecekler. Ahmet Baba kızgın fırına girip çıkmayı öneriyor. Diğerleri buna cesaret edemiyor ve Ahmet Baba’nın elini öpüyorlar. Saraç Dede’den dinledim. Düğünlerde, sünnetlerde dervişler çalgı ile zikir ederek mahalle mahalle dolaşıyorlar. Başlarında şeyh Ahmet Baba, arkalarında zikir eden dervişler, elindeki kılıcı karnına batıran birkaç derviş. Derviş kılıcı karnına saplar ve çıkarırken tükürüğü ile ıslar ve yaranın kenarına elini sürer, kan diner. Bir gün o kan dinmez. Ahmet Baba cemaate, dervişlere bağırır. “Siz böyle Allah derseniz bu adamı öldürürsünüz, daha içten, daha samimi, daha hakikatli, zikir yapmalarını “söyler. Ahmet Baba dervişleri ile gezmeye gider. Yeşillik bir yerde su kuyusu var, elle çekilen tulumba(pompa) ile su çekiyorlar. Bu arada pompa bir ses çıkarıyor. Ahmet Baba dervişlere bu pompanın sesi neyi söylüyor diye soruyor. Cevap alamıyor. Saraç Dede diyor ki” Allah Allah diyor şeyhim. İşte orada Ahmet Baba Saraç Dede’ye icazet verir, halife ilan eder. (Devam edecek)