Cemal Varol Öncel
Ahmet Cemal dedem resmi kayıtlara göre Hicri 1291, yani Miladi 1875 yılında doğmuş. Buldanlıoğulları ailesinden Fadime Ninem ile evlenmiş. Dört çocukları olmuş: Mesude, Kemal Cemal, babam Hüseyin Naci ve Raife. Dedem orta boylu, heybetli görünümlü, ciddi ifadeli, ilkeli, ağır başlı bir insandı. Daima takım elbise giyen, hiç kravatsız gezmeyen, her sabah usturasıyla tıraş olan çok şık bir beyefendiydi. 1953’te, hayatı boyunca yaşadığı Buldan’da vefat etti.
Dedemin evi, Buldan’da Beyler sülalesinin topluca ikamet ettiği mahalledeydi. Hacı Bekir Camiinin hemen arkasında kemerli girişi olan yerleşim birimleri Beyler sülalesine aitti. Hatta oradan geçen sokak, bugün de “Beyler Sokağı” adını taşıyor. Dedemin evi iki katlıydı ve oldukça büyük bir bahçe içindeydi. Hemen yakınlarında dedemin yeğenleri Şevket Baylar (Sağır Şevket), Duran Baylar, Ethem Baylar’ın evleri vardı. Raife halamın evi de yanı başındaydı.
Dedemin Buldan’daki evi dışında 30 dönümlük bir çekirdeksiz üzüm bağı ve bu bağ içinde bir evi vardı. Ayrıca zamanında Buldan’a bağlı olan, sonrasında ise Uşak’ın Eşme ilçesine dâhil edilen Güllü, Aşağı Çeşmebaşı, Yukarı Çeşmebaşı ve Yıkık köylerinde arazileri vardı. Bu topraklarda buğday, arpa, nohut, susam ve dönem dönem tütün yetiştirilirdi. Bu tarlaları o bölgede yaşayan köylüler hasattan pay karşılığı ekip biçerlerdi. Araziler birbirinden ayrı parçalar halindeydi. İlaveten dağınık şekilde 14.000 kadar meşe ağacımız vardı. Bu ağaçların gövdesinde, beyaz bir kuşak halinde işaretler olduğunu hatırlıyorum.
KURTULUŞ MÜCADELESİNDE
Dedem, Buldan Rüştiyesi’nde okumuş. Kurtuluş Savaşı süresince Buldan’da Milli Mücadeleyi yürüten Heyet-i Milliye’nin (Kuva-yiMilliye’nin parçalarından) umumi kâtipliği görevini yürütmüş. Yunan işgali döneminde kayınbiraderleri Necip, Osman, Ziya Ağalar (Buldanlıoğlu) ve diğer üyelerle birlikte Denizli’den gelen, Buldan ve çevresinden toplanan yardımları dağ yollarından Nazilli’deki birliklere ulaştırıyorlarmış. Ayrıca milislere çeşitli görevler veriyorlarmış. Bu görevleri yerine getirirken Yunanlılar tarafından yakalanan Heyet-i Milliye mensupları, Nazilli hapishanelerinde tutuklu kalmış, bazıları da idam edilerek şehit olmuşlardır. Hatta sadece dedem değil Ninem ve çocuk yaşındaki Raife Halam bile bu Kurtuluş mücadelesinde görev almışlar. (Bu olayın ayrıntısını sonra anlatacağım).
“KEMAL” ADININ GÜCÜ
Çocukken babamlar dostlarıyla akşam sofrasında toplanır, büyükler Millî Mücadele anılarını konuşurlardı. Ben de büyük bir merak ve heyecanla onları dinlerdim. Bu sohbetlerden birinde babamdan dinlemiştim… Yunanlılar İzmir’e doğru kaçarken (3-4 Eylül civarında) atlı bir Yunan subayı yolunu kaybetmiş ve o sıralar üzüm bağımızda kalan Ahmet Cemal dedem, Ceritlerin bağının yol tarafında bulunan çeşmeden su doldururken, Yunan Subayı dedeme Alaşehir yolunu göstermesini istemiş. Dedem yolu tarif ederken güneş vurunca dedemin cebindeki gümüş saati parlamış. Yunan subayı dedemden bu saati kendisine vermesini emretmiş. Dedem direnince ona kılıcıyla saldırmış. Bağ evinden olayı seyreden aile fertleri korku ve endişe içindeyken dedem kılıç hamlelerini savuşturmaya çalışıyormuş. Yardım etmeleri için can havliyle oğulları Naci’ye ve Kemal’e seslenmiş. “Kemal” ismini duyan Yunan subayı, bir anda saldırmaktan vazgeçip atını dörtnala sürerek Alaşehir istikametine doğru uzaklaşmış. Dedem de “Kemal” adının etkisiyle hayatını kurtarmış. Yunanlılar Mustafa Kemal’in sadece adından dahi nasıl korktuklarını gösteren o gümüş saati, bugün ben de manevi bir yadigâr olarak saklıyorum.