Sıcaklar bastırmış, pek gelen giden de olmadığı için Moramıdın Kahvesi eski günlerini arar olmuştu. Ocağa yakın bir masada üç ihtiyar ile pencere kenarında oturan dört ihtiyar haricinde bir de ocağın içinde kendi kendine söylenen kahveci Halilibram vardı. Korona salgınından dolayı müşteri gelmediğine üzülen Halilibram bir de kahvede oyun oynama yasağından ötürü sinir tepesindeydi.
Pencere kenarındaki masada laflayan ihtiyarların muhabbeti düğün, sünnet yemeklerinin akıbetiydi. Eski günlerdeki yemeklerin özlemini aktaran Gazıkların Durmuş,
- Ah ülen ah, dedi. Neeede o keşkekle, dolmula, göveçlee. Ülen üsdü meedinozlu şehriye çoobasını bile özledik akıdeş diye anlatıyordu masadakilere.
- Tabi ya, ülen bi günde dört mevlid dolaşırdık da hepiciğinden yicez deye goşduru yörüydük. Hinci birini bile bulumebbarız. Allah tez zamanda hu Korona denen illetin defterini dürsün. Yoksa halimiz fantuman, dedi Guruların Hakkı.
- Eee tabi ya. Her bi yemeği beğenmezdiniz. Ne yemeği vaamış filançının mevlidinde deye gelenlere soraadınız. Guru fasilleylen nohut oldu muydu beğenmezdiniz. Hinci ne oldu. Ihı böğle acınızdan böğürürsünüz, diye takıldı bunlara.
- Doğru deyon akıdeş, diye cevapladı Gazıkların Durmuş, bundan iki üç sene önce ne oldu biliyomun, diye başladı anlatmaya.
- Gavede Yukaa Bucak’da mevlid vaa deye gurdula. Hadin hep bir gidelim dedi akıdeşle. Bizim masada da bi akıdeş vaadı. “Ben gitmicem, o deyuslan ben küsüm. Beni göödüğü yeede kafasını çeviriveriyor, ben hiç bişeysine gitmem onun” dedi.
Hepsi çok güzel ler yazanın ellerine sağlık