Havalar ısınmaya başlamış, ikindi üzeri Moramıdın kahvesinin müşterileri dışarıya çıkarılan sandalyelerde muhabbet ediyorlardı. Seçimler yaklaşmış, siyaset konuşulmaya başlanmıştı. O günde muhabbetin mevzusu siyasetti.
- Ben rey vemeye gidmicem bile akıdeş, hep gandırıyola, Bağkur emeklisi ne yicek ne işcek demeyola, dedi Genç Osmanların Üsen, kızgın bir sesle.
- Hadi ülen ordan, diye cevap verdi Hacasanların Yusuf. “ Hep öyle dersin, yarın öbür gün accık seçimle yaklaşsın gaynaşmaya başlaasın. Sen de guru gidişik vaa bizim oğlan” dedi.
Kıs kıs güldü Genç Osmanların Üsen. “Doğru debban akıdeş, bizde bu guru gidişik vaaken gine boş durmayız. Dolanır dururuz otaa yeeleede”.
İlerde oturan Sağırların Orhan sürüdü geldi sandalyesini. Elindeki içip bitirdiği çay bardağını kahveci Halil İbram’a verdi.
Muhabbete katılacaktı. Zaten çok seviyordu siyaseti.
- Ben de gitmiyem debbarım bu hoyun sandığa, dedi.
- Neden üle, ööle şey olur mu? Önüne sandığı gocekle sende reyini atcen geşçen, diye cevapladı Hacasanların Yusuf.
Doğru deyon hey akıdeş de, dedi Sağırların Orhan. “ Ben emekli adamım. Buldan bazarına taa aaşamoltu çıkıyoz. Sağıma soluma bakıyom, gadıncıkla eekekle bazaa ucuzlasında öyleliklen harç görübiliyola. Ismınak, pırsa, akbaş, tere, meedinoz bilem alalım dedin miydi onla bile dünya para dutuveriyo. Kasabdan et almıyalı kaç sene oldu. Bayramdan bayrama görüyoz etin yüzünü. Geçen gün bizim o yandan Beylerin Fehmi’ylen bazara endik. Sebze bazarına vaadık. Bek mugallipdir bizim Fehmi, ölüyü güldürü. Ne dedi Fehmi biliyomun. “Akıdeş, bu ısmınakları, pırsıları görüken görüken insanın anırceği geliyor be” deyesiye gada gülmekten garınlarımıza ağrıla girdi
Buldan'ımızın Sait Faik'i; kalemine, yüreğine sağlık...