-Aaan akıdeş aan. O günler gitsin geri gelmesin, diye anlatıyordu Namkörlerin Hilmi yanında oturan Hacellezlerin Üsen’e. Muhabbetin konusu yoksulluktu. İkisi de yaşını başını almış gözü toprağa bakmaya başlamış, İncigara Süleyman’ın deyişi ile nişanları takılmış, nikâh gününü bekliyorlardı.
Pencere kenarında oturan Gariplerin Kemal laf attı bunlara.
- Üle deyusla siz ne fakirliği gördünüz. Bak bizim sülale ne çekmiş garibanlıkdan da lakap bile dakmışla Gariple deye. Biz çorabımızdan donumuza gada dokuz yamaylan geze yörüydük. Siz ikinizde zengin cıbarıydınız oğlum. Bizle çekdik çekiye.
Muhabbet fakirlikten fukaralıktan çıkacaktı besbelli. Moramıdın Kahvesi her zaman olduğu gibi bu günde ihtiyarların çekişmeleri, birbirine takılmalarına sahne olacaktı. Kahveci Halilibram seslendi ocaktan bunlara,
- Bene bakın govga etmen dövüşün emi. Söylen bakam ne işceksiniz, çay taze getiren gelem.
Kafa salladı üç ihtiyar. Bu arada Gariplerin Kemal yanlarına geldi, gelen çayının şekerini attı karıştırırken girdi tekrar söze.
- Biz çok fakirlik çektik emme gine de çok şükür rabbime böğünlere gada geldik. Emme hinciki gençle o günlere gööse gidele Mendiresden ataala kendilerine. Hatırlamısınız buraya Afyondan hamballa gelirdi. Üstcezleri başcazları esgiydi. Ameleliğe gidele hamballık işlele, gazandıklarını da memleketlerine yollala, gızan gıpanlarına üç beş guruş para yollaladı. Bi yaz günü Boduk dede civarlık yapıyoodu. Yayla gölünden gelen suyu bahçelere bağlara dağıtıyoodu. Boduk dede bi gece suyu goyveemiş, Afyonlu hamballa da hinciki çocuk parkının olduğu yede gabirlee vaadı. Gabirlerin içinde yataaladı buncazla. Yataalaken şekee çuvalından dikindikleri bicama gibi her şey keyeeledi. Hatta hiç unutmam elbiselerinin üsdünde Uşak Şeker Fabrikası deye yazı olurdu. Neyse su akmış gelmiş, bunların yattığı gabirlere gada gelmiş emme bunla derin uykuda öyle ya, hepiciğide yorgun galan. Islanan Afyonlula sel gelibba deye doğru yukarı bazara goşaalaamış. Millet de gabirleeden ölüle çıkıbba zannedmiş, ödleri bedleri kopmuş Buldanlıla önden Afyonlu hamballa arkıdan goştururmuş. Epey bi bağırış çağırış olmuş gari. Sonra iş meydana çıkmış emme Boduk dede kendine toz gondurmazdı, ne derdi biliyomun. -Herkesle korktu emme ben hiç korkmadım, hiç ölüden korkulurmu akıdeş -derdi. Hâlbuki en önde Boduk dede gaçmış evine, zovallıcık korkusundan dili bile dutulmuş. Babıç yuluğunan vurmuşla yüzüne de öyleliklen çözülmüş dilcezi.
Sevgili İbrahim, gazetedeki yazın beni yıllar öncesine götürdü.Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Bana o günleri yeniden yaşattığın için sana çok teşekkür ederim.Buldan ilk göz ağrım,hiç unutmadım.Ormanlarını,sokak başı tatlı su çeşmelerini,bahar aylarında dağı kaplayan dumanını,odun ateşinde çay demleyen meydandaki kahveyi,yayla gölünü,kestane deresini yeniden hatırlattın teşekkür ederim.Yazını çok beğendim,bu vesileyle diğer yazılarının bir bölümünü okuma imkanım oldu.Eski bir öğrencimin akıcı kaleminden bu satırları okumak beni ayrıca gururlandırdı.Umarım yazdıklarını kitaplaştırırsın. Buldan için de çok güzel bir çalışma olur .Bu vesileyle senin şahsında bütün Buldan'a,özellikle eski öğrencilerime Malatya'dan en içten sevgilerimi gönderiyorum.Seni de çok öpüyorum.Selamlar,SEBAHATTİN TAY.