Aşgel Etem fırını yeni açmış, has, harici ve tava olmak üzere ker gün üç çeşit ekmek çıkarmaktadır. Ertesi güme kalan ekmekler bayatlamaya başlayınca kürekçi Emin amca haftada bir kez artıklardan peksimet yaparmış. Az da olsa bir kısmı fırında satılır, çoğu elde kalırmış. Zamanla artık peksimetler birikmeye başlamış.
Rahmetli Etem amca küçük oğlu İbiram’a “-Deden eşeğini al. İki ekmek küfesi getir. Bizim çırak Üsen ile peksimetleri küfelere doldurun. Mahalle, köy dolaşın, satın. Bitirmeden gelmeyin.”
Aşgellerin İbiram evden eşeği alır. Fırının önüne getirir. Peksimetleri oldururlar. Üstlerini kaput bezlerle örteler... Ova köylerinin yolunu tutarlar. İlk köye varamadan yolda yaz yağmuruna yakalanırlar. Köyün kahvesinin önüne geldiklerinde sudan çıkmış sıçana dönmüşler.
Kahveci tanrı misafirlerine çay verir. Neden köye geldiklerini sorar. Onlarda anlatırlar. Fakat peksimetler yağmurdan nasibini almıştır. Kahveci “ Tasalanmayın. Benim büyükbaş malların var. Onlara veririm. Peksimetleri yem fiyatına alayım.” Teklifi mecburen kabul ederler.
Çırak Tutuş Hüseyin yan masada kılıç kesen kumarbazları seyir ederken aklına parlak bir fikir gelir. “İbiram, peksimetlerin zararını kılıç keserek kurtaralım. Ne diyon? “ Ya elimizdekileri de kaybedersek? “ Ben kumarda şanslıyımdır. Sen merak etme.”
Tutuş Hüseyin kılıç kesenlerin masasına oturur. Yarım saat içinde yanlarındaki paranın hepsini üttürür. Kumarbazlar başka bir şeyiniz var mı ortaya koyacağınız?
“Dışarıda bir merkep var, o da kabul olur mu?” on dakika sonra merkepte ellerinden gitmiş. Tutuş Hüseyin, İbirama merkepte elden gitti Buldan’a kadar yayan gitmekten başka çare kalmadı demiş.