Kıbrıs barış harekatının yapıldığı 1974 yılının ağustos ayı. Dönemin hükümeti Yunanistan’a yakın olan bölgelerde geceler sivil savunma tedbirleri kapsamında karartma uygulatıyor. Buldan’da bu karartma tatbikatını mecburen uygulayan yerleşim yerlerinden bri. Belediye hoparlöründen sürekli uyarı duyuruları yapılıyor. “---Aziz Buldanlı Vatandaşlarımız! İkinci bir emre kadar geceleri karartma tatbikatı yapılacaktır. Bu nedenle elektrikler kesilecek Aydınlatma yaptığınız evlerinizde tatbikata uygun olmak amacıyla pencereleriniz koyu renk perdelerle kapatılacaktır. Emirlere uymayan vatandaşlar uyarılacaktır. İlanen tüm halkımıza duyurulur.” Gecebir eğlencesleri bu kararma tatbikatı ilçede heyecan yaratmıştı. Vatandaşın yaz geceleri parklarda, kestane deresinde oturmaktan ve sinemaya gitmekten başka eğlencesi yoktu. Park ve kahvelerdeki sohbetin konusu da gündemde olan harekat ve karatma ile ilgili oluyordu. Rahmi Usta da yukarı parkta konuşulanlardan ve belediyenin ilanlarından etkilenmiş. Aklına geleni, kendince uygulamaya geçmiş. Sokak aralarında cebine doldurduğu taşlarla dolaşmaya başlamış. Evinde gaz lambası, lüküs gibi aydınlatıcı kullanan ve perdesini kapatmayıp, dışarıya ışık sızdıranların camlarını kırıp, kaçmaya başlamış. Geceleri cam kırma olayları artınca, olay karakola intikal etmiş . Polis kısa zamanda olayın kahramanını yakalamış. Rahmi Usta’yı ifade vermek üzere karakola götürmüşler. O da ifadesinde; “—Ben devletin adamıyım! Devletin emirlerini uymayanları cezalandırdım.” Demiş. Bu sözler üzerine Rahmi Usta’nın durumunu araştırıp, öğrenen komiser: “—Sen akıllı delilerdensin. Aferin sen görevini yapmışsın.” Daha sonra polislere “—Serbest bırakın bu delikanlıyı !” DÖVİZ BOZDURMA 1970 li yılların başları. Üniversitelerde henüz siyasetin hakim olmadığı, hemşehrilik bağlarının kuvvetli olduğu zamanlar. Erzurum’da Buldanlı öğrencilerin kaldığı yurt odasına Acıpayamlı çömez bir öğrenci gelir. Babası Fransa’da terzilik yapan bu arkadaşa ilk zamanlar mektup içinde frank gelirdi. Mektup en iyi havale yöntemiydi, her türlü kaybolma riskine rağmen. O da bu parayı bozdurabilirse bir ay harçlık ederdi. Kanunen o yıllarda dövizle alışveriş etmek, belli bir miktarın üstünde döviz bulundurmak suç sayılıyordu. Bu nedenle döviz bozdurmak ta ayrı bir sorun oluyordu. Eşekçilerin Bilal, bir süre İstanbul’ da tezgahtarlık yaptığı için piyasayı bilirdi. O nedenle döviz konusunda Acıpayamlı arkadaşa akıl verirdi. “—Gelen dövizi bankaya götüremeyiz. Nereden buldun diye hesap sorarlar. Başımız derde girer. Kuyumcular Çarsısında birkaç sarraf var, döviz alıp satıyormuş. El altından orada bozduralım.” Döviz bozdurmaya giderler. Bilal dışarıda gözcülük yapar. Her şey normal gittiğinde Acıpayamlı Ellez içeri dalar. Dövizi bozdurur ve heyecanla dışarı çıkar. İlk operasyon başarılı geçer. Rahmetli Bilal bir akşam yemeğini hak etmiştir. Bu döviz bozdurma operasyonu bir kaş kez daha böyle devam eder. Daha sonraları polisle ihbar üzerine döviz bozan sarraflara baskın düzenler. Bu haberi duyan bizimkiler son gelen Frankları bozduracak yer bulamazlar. “—Erzincan ‘a gidelim. Orada bozdururuz dövizi. Hem de gezer geliriz.” Diye bir fikir ortaya atar Ali Kafaoğlu. Üç arkadaş binerler otobüse. Dört saat sonra varırlar Erzincan’a . Buldukları ilk kuyumcuda sorunsuz bozdururlar frankları. Ama gidiş dönüş yol parası, yemek parası derken, bozdurdukları paranın önemli bir kısmını bu uğurda harcamış olurlar. Böylece Erzincan’ da döviz bozdurma işinin parlak bir fikir olmadığı anlaşılır.