Saraç Dede yaz ayları geldiğinde Tekke mevkisinde bulunan bağına göçermiş. Her Cuma mutlaka bağdan mahallesindeki camiye namaza gelirmiş. Mahallesindeki kahveden tanıyan ahbapları ocuma namaz vakti yaklaştığında Saraç Dede’yi Paşalıların kahvede göremeyince merak etmişler. Aramaya, nerede olduğunu bulmaya karar vermişler. Meraklı arkadaşından biri kahvede kalmış, diğer ikisi bağ evine ziyarete gitmiş. Saraç Dede onların yanına ne maksatla geldiklerini bilmiş. “Cuma vakti gelmek üzere, namaza gitcez mi, gitmicez mi?” diye ağız aramaya başlamışlar. “Namaz vakti geldi be iyena? “ demiş gelenlerden biri. Diğeri “ Eli gulağında, abdest aldın mı sen? “ “Almadım. Hemencecik şuradaki pınardan alırız da yetişiriz namaza” Saraç Dede gelenlere sormuş “ Ne gördün, ne bildin, söz mü? “ demiş. “ Söz, erkek sözü Saraç Dede! “ demişler. “ Kapatın gözlerinizi o zaman. Kısa bir müddet sonra açın “demiş Saraç Dede. Arkadaşları bir süre sonra gözlerini açmışlar. Şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuşlar. Kâbe’nin yakınında bir mescitte Cuma namazı kılarlarken bulurlar kendilerini. Namaz çıkışı Saraç Dede yanlarına gelmiş. “ Ne bildin, ne ördün, ne de söyledin. Bütün bu olup bitenler burada kalacak. Şimdi kapatın gözleri” Bir müddet sonra gözlerini açtıklarında Saraç Dede yokmuş yanlarında.
XXXXXX
Buldan’da yaşamış ermiş kişilerden biri de Ali Hâfız’dır. Buldan’da aldığı eğitimi ve öğretimi yetersiz görmüş ve o zamanlar adı dört bir yana yayılmış Alaşehir’li Memed Hoca’nın yanına gitmeye karar vermiş. Huzuruna çıkmak için tekkesinin yolunu tutmuş.Kapıyı öğrencileri açmış.Şeyhleriyle görüşmek istediğini söylemiş. Öğrencilerden biri elinde bir tas su ile gelmiş. “ Şeyhimiz içsin suyunu yoluna devam etsin “diyor demiş. Ali Hâfız sarığının kenarında takılı olan gülü çıkarmış ve ağzına kadar dolu olan suyun içine bırakmış. “ Bunu şeyhinize geri verin” deyip tekkeden geriye dönmüş. Su tasını o şekilde hocasına götüren talebesine” Hemen o genç talebeyi bana geri çağırın” demiş. Hocanın talebeleri Ali’yi yoldan çevirip, şeyhin huzuruna getirmişler.”Sen benim 52. talebem olacaksın ve sonuncu olacaksın” demiş.Talebeleri hocaya” Kalacak hiç yerimiz yok diye Ali’yi kabul etmemiştin.Şimdi ne oldu da kabul ettin?” demişler. Memed Hoca da” Ben ona dolu tas su göndererek yerimiz yok demek istedim. O da tasa gül koyarak, ben sizin mevcut düzeninizi bozmam, fazlalık etmem demek istemiş. Hep birlikte uzun süre eğitim almışlar tekkede. . Bir gün öğrencilerine imtihan etmenin vakti geldiğini düşünen Memed Hoca mahalle fırınına gitmiş. Fırıncıdan talebelerini getirmek için müsaade ister. Fırıncı hocaya müsaade vermiş. Hoca talebelerini sıra halinde fırına getirmiş. Fırının kapağını açmış. Talebelerine sormuş “ Ne görüyorsunuz? Fırın yanıyor mu?” “ Odunlar yanıyor, fırının sıcaklığı yüzümüze vuruyor ” demiş talebeler. Üç kez fırın kapağını açıp sormuş ne gördüklerini. “ En mühim konuya geldik. Kim girmek istiyor fırının içine?” demiş Memed Hoca. Talebeler bu soru karşısında şaşırmışlar ve kimseden ses soluk çıkmamış. O sırada en son sıradan bir ses duyulmuş. “Ben girmek istiyorum hocam!” demiş Ali Hâfız. “ Emin misin? 15 dakika kalacaksın. Ona göre düşün” diye üç kez sormuş hocası. Diğer talebelerin şaşkın bakışları içinde Ali Hâfız fırının içine girmiş. Hocası arkasından fırın kapağını kapatmış ve bir çeyrek beklemişler. Arkadaşları “ Ali yandı,cesedi çıkacak, külleri kalmıştır geriye” diye bağırıp çağrışmaya başlamışlar.15 dakika sonra Memed Hoca fırının kapağını açar.
Ali Hâfız bağdaş kurup oturmuş, Kuran okuyup duruyormuş o güzel sesiyle. Fırının içindeki ateş sönmüş, içerisi soğumuş vaziyette. Bu inanılmaz durumu gören talebeler şaşkınlık içinde Ali’yi seyretmişler. Hocaları” Artık Ali erdi! Sıra sizlerde! Allah size de nasip etsin!” Ali Yazıcıoğlu’na teşekkürler…