Sünnet olacak çocuk için, sünnet kararı verildikten sonra, sünnet tarihi tespit edilir. Sünnet merasimi okulların tatil olduğu aylarda ve tatil günü yapılırdı. Oğlan çocuğu için ailenin ilk telaşı başlardı. Sünnet olacak çocuğun yatacağı yatak ve yatağın konacağı oda hazırlanır. Yatakta kullanılacak çarşaflar ya hiç kullanılmamış olur yada güzelce yıkanır, ütülenir sonra serilirdi. Çarşaf kan olmasın diye üzerine muşamba konurdu. Sünnet odası balon ve diğer süs malzemeleri ile süslenir. Yatağın başucundaki duvara Kuran-ı Kerim, Türk Bayrağı ve silah asılırdı. Sünnet çocuğu sünnet malzemesi satan dükkâna götürülür. Üzerinde “Maşallah” yazan şapka ve kemer ile beyaz fistan, pantolon, ayakkabı, beyaz çorap satın alınır. Ailenin ekonomik durumu uygun değilse daha önce sünnet yaptıran ve bu malzemeleri satın alarak kullanan, sünnet sonrası temiz bir şekilde bekleten ailelerden sünnet malzemesi ödünç alınır, sünnetten sonra geri verilir.
Sünnet merasimi için davetiye olarak havlu, mendil, yazma dağıtılır. Amca, hala, dayı, teyze gibi aile büyükleri ile fazla hatırlı olanlara gömlek veya elbiselik kumaş gönderilir. Komşulara ve mahalleye (köyde ise tüm köye), sünnet evinden bir veya birkaç kişi ”-Filan gün sünnetimiz var” diye evleri dolaşırlar. Ekonomisi iyi olan aileler, birine para vererek evleri dolaştırırdı. Buldan merkezden, Cumhuriyetin ilanıyla terk edilen ama köylerde otuz sene öncesine kadar uygulanan, bazı köylerde nadiren uygulanan bir davet şekli ise şöyleydi: Sünnet veya düğün için davet amacıyla mahalleye veya köye (ya da yakın köylere) evden çıkan kişi yanına bir torba şeker alır. Şeker olarak akide şekeri (halkalı şeker ve ya kaba şeker) veya cam şeker olurdu. Ünleyici her eve üç şeker verir, sonrada “falancının şu gün sünneti – veya düğünü var buyurun” diye davet ederdi. Köylerde, diğer köye gidecek ünleyici, at ile giderdi.
Sünnet verilecek yemek için, düğün yemeği gibi hazırlık yapılırdı. Genelde, verilecek yemek çeşidi şunlardı: Şehriye çorba, dolma, kuru fasulye (veya nohut), keşkek idi. Tatlı olarak irmik helvası, çöven helvası, tanem helva, şekerle veya pekmezle pişirilmiş bulamaç tatlılarından biri verilirdi. Yada üzüm, karpuz veya kavun da verilirdi. Tatlılar bir gün önce hazırlanırdı. Yemeklerde kullanılacak et için koyun kesilir yada kasaptan et alınırdı. Bir gün önce, etten bir miktarı ince ince doğrandıktan sonra kavrulur; pirinç, doğranmış soğan ve maydanoz ile karıştırılarak, ailedeki ve komşu kadınlar, dolma hazırlama işine girişirlerdi. Erkekler de mahalle aralarında bulunan büyük taş dibeklerde, keşkeklik buğdayı döverler, yemek kazanlarında yakılacak odunun temini işiyle uğraşırlardı. Masa, sandalye kullanımı öncesi yıllarda yemekler, yer sofralarında yenirdi. Bunun için komşulardan; tabak, kaşık, çatal, ağaç kepçe, bıçak, tepsi, sini, sofralık, kazan, kaynatma, tava, sacayağı toplanırdı. Bu kaplardan kalaysız olanlar, bir ay önce kalaylatılırdı. Kimin evinden getirildi, karışmasın diye kafalara iyice yerleştirilir ya da bir kâğıda yazılırdı. Mevlit okuyacak hocalar, mevlit için ayarlanırdı. Kaşıklara renkli ipler bağlanırdı. Yemek pişirecek ve bulaşık yıkayacak kadınlarla konuşulur, anlaşılmış ise, havlu veya yazma verilirdi. Yer sofrası kurulacak komşu evlere önceden haber verilirdi. Sünnet günü, sabah namazından sonra yemek telaşı başlardı. Mevlit okuyacak hocaların oturacağı oda ayarlanırdı. Mevlit okumaya başlamadan önce, bir hoca, yemek pişirilen yere gelir, pişirme işlemi biten hazırlanmış yemeklere, bereket ve afiyet için dua ederdi. Hocalar mevlit okumaya başlayınca, sofralara yemek servisi başlardı.
Sünnet yapacak aile zengin ise kendi çocuklarıyla beraber fakir aile çocuklarını da sünnet yaptırırdı. Kaç çocuk sünnet ettirilecek ise, o sayıda çocuk, aile çevresi, komşu ya da çevreden, bir şekilde tespit edilirdi. Ailelerle temasa geçilirdi. Yine bazı zengin aileler, sünnet olacak çocuğu olmadığı halde, kendi evlerinde, fakir aile çocukları için sünnet merasimi tertiplemişlerdir. Sünnet olacak çocuklar giydirilmiş, yemekler yedirilmiş, pipisi kesilen çocuk, kucaklanarak evine götürülmüştür. Sünnet sonrası bakım, sünnetçi tarafından kendi evinde yapılmıştır.
Sünnet olacak çocukları annesi veya bir yakını giydirir. Çocuk sünnet merasimi yapılacak yerde dolaştırılır. Sünnet olacak çocuğun, sünnet anında kollarından tutacak kişiye görev verildiği söylenirdi. Bu kişiyi Anadolu’nun birçok bölgesinde “Kirve” denir. Sünnet çocukları 1960 yılından önceki yıllarda, belediye çalışanı Bakırlının faytonu ile gezdirilirdi. Sonraki yıllarda Numune’lerin Şavrole taksisi, cip veya at üzerinde gezdirilmiştir. Sünnet merasimi yapılan yere misafirler gelmeye başlayınca, sünnet çocuğunun babası konukları karşılar, bir yakını getirilen hediyeleri toplamaya yardımcı olurdu. Eş, dost yemek servisi yapardı. Bu arada yemeğini yiyen sünnetçi, müsait bir odaya girer, sünnet malzemelerini kontrol ve hazırlığını yapardı. Bazı sünnet çocukları acıma duygusuna kapılır, evden kaçardı. Aile bireyleri bir süre, sünnet çocuğunu sünnet olmaya razı etmeye çalışırdı.
Öğlen ezanı okunmadan yarım saat önce, mevlit okuma bitirilirdi. Mevlitte bulunan erkekler rahat bir şekilde abdestini tazeler, camiye namaza giderdi. Mevlit okunurken, sünnet çocuğunun gezdirilmesi yapılırdı. Mevlit bitince ve sünnet çocuğu gezmeden gelince çocuk, kesim odasına alınır. Güçlü kuvvetli bir kişi sandalyeye oturur, sünnet çocuğu kucağına verilirdi. Çocuğun kolları bacakları arasından alınır, sandalyedeki kişi ellerini, çocuğun bacaklarının altından sokarak, çocuğun apışarasındaki kollarını, bileklerinden kavrardı. Sünnetçi kesim aletini eline aldığında hoca ve odada bulunanlar, üç defa kurban tekbiri getirirdi. Tekbirin bitirilmesiyle birlikte sünnetçi aletini çocuğun pipisinin ucundaki deriye tutturmuş, usturayla kesim işlemini bitirmiş olurdu. Odada bulunanlar “Maşallah” der ve alkışı tutarken, odada bulunanlardan birisi sünnet çocuğunun dikkatini başka yöne çekmek için, yüksek sesle “bak bak, havada kuş uçuyor” der, bir başkası ağzına birkaç top lokum koyardı. Sünnet çocuğunun yaşı biraz büyükse, daha çok bağırır, onun ağzına daha çok lokum tıkılırdı. Birden fazla çocuk sünnet olacaksa sıralamada gönüllü olan öne alınırdı. Hiç gönüllü yoksa yaşı en küçükten başlanırdı. Kesimden sonra iğne iplik ile damar uçları boğulur, deri dikilirdi. Pipiye gazlı bez dolanır, sarı su ile kesim bölgesi temizlenir, sarı toz ekilirdi. Daha önceleri sarı toz olarak, meşe ağacını dallarından kahverengi renkte yapışaklı bir kozalak olur, bu kozalak içindeki, sarı toz görünümündeki madde kullanılıyormuş.
Yine toz olarak “Mersin” denilen bitkinin yaprak ve tohumları kurutulur, havanda dövülür tülbentten geçen tozları sünnet yarasına ekilirmiş. Yine toz olarak ağaç ve/veya tahtalardaki kart yeni toz ekilirmiş. Örümcek ağının yapıştırıldığı da uygulanmış. Pipiye dolanan gazlı bez kuruyunca çıkarmak için oksijenli su veya zeytinyağı kullanılır.
Tespit edilebilen toplu sünnet merasimleri şunlar: Çarşı Camii baş müderrisi Ahmet Hoca (Ahmet Erdebil 1867/1939) Çarşı Camii yanındaki evine (şu anda Serezli Yaşar’da) yirmi çocuğu sünnet yaptırmış, 1936 yılında Buldan Belediye Başkanı Talat Tarakçı, otuz çocuğu kendi parasıyla sünnet yaptırmış, 1972 yılında Şoförler ve Otomobilciler odası çocuk parkında sünnet yaptırmış, Dört Eylül kutlamalarında ve 2002 yılından itibaren gerçekleştirilen Buldan Dokuma, Kültür ve El Sanatları Festivallerinde, çeşitli tarihlerde Yenicekent Esnaf Kefalet Kooperatifi, Peydahlı Musa Çelebi, Hacı Ali Hafızların İbrahim Ödel, Kızılay Derneği toplu sünnetler yapmışlardır. Toplu sünnetler; Yukarı Park, Aşağı Park ve çocuk parkında yapılmıştır.
Sünnetçilerin kullandıkları malzemeler: Ustura(bistirü), kıskaç(pens), steril gazlı bez, sarı toz, oksijenli su, alkol, katküt (emilebilen, kuzu bağırsağından yapılma) ipi, iğneli ip, tentürdiyot.
Sünnete gelen davetliler, hediye olarak para veya altın vereceklerse, bu takılar iğne ile sünnet çocuğunun yastığına iliştirilir. Sünnet töreni bittikten sonra bu takılar, sünnet merasimi için borç var ise, bu borçlara harcanır. Borç yok ise çocuğun geleceği için gayrimenkul ver benzeri yatırımlara harcanır.
Sünnet olayı, belli bir şekil ve miktarda, pipi ucundaki derinin kesilmesi operasyonudur. Sünnet ergenlik çağı öncesi yapılır. Erkek çocuğun ilk resmi ameliyatıdır. Sünnet olmayan erkeklerde; belsoğukluğu, idrar yolu hastalıkları gibi bulaşıcı mikroplu hastalıklar görülebildiği gibi idrar yolu taşları, penis kanseri hastalıkları da sıkça görülür. Sünnet uygulaması, yetkili uzman kişilerce fizyolojik, anatomik ve psikolojik şartlar yönünden düzenlenmiş yerlerde yapılmalıdır. Çok erken yaşta, çocuk çektiği acıyı duymasın diye sünnet ettirildiğinde, psikolojik travma yaşayabilir. Yeni doğan çocuk şu veya bu sebepten sünnet ettirilmemeli altı aylıktan sonra sünnet ettirilmelidir.1,3,5… gibi tekli yaşlarda sünnet ettirilmelidir. Oğlu doğan ana babanın doğumdan sonra oğlu ile ilgili kurduğu ilk hayali sünnet merasimidir. Bitik, pipi ucundaki derinin deliğinin çok küçük olması olayıdır. Bitik doğuştan görülür. Bitik olayını bitirmenin pratik ve sağlıklı yolu, bitik yerine saf zeytinyağı sürerek, deriyi ileri geri hareket ettirmektir.
1960’lı yıllara kadar sünnet işini “Berber”ler yapmışlardır. Berber mesleği ile uğraşanlar berberlik yanında sünnetçilik, dişçilik, doktorluk, eczacılık gibi işler de yapmışlardır. Bu mesleklerin tümünü yapan Paşa Kel ya da doktor lakaplı Paşa Abdullah imiş. Paşa Abdullah’ın oğlu Paşa Nuri de berberlik yanında hasta bakmış, bitkisel ilaç yapmıştır, sünnet yapmıştır. Paşa Abdullah’ın kardeşi Paşa Habip berberlik ve dokumacılık yapmış, kendini dini konulara vermiş, Kadiri tarikatına girmiştir.1880’li yıllarda şehrimizde üç tane Uşşak’ı tarikatına ait, bir tane Kadiri tarikatına ait olmak üzere dört tane tekke varmış. Paşa Habip oğlu Berber Hacı Mustafa (…) berberlik yanında dişçilik, sünnetçilik, doktorluk, eczacılık yapmıştır. At sırtında köylere gitmiştir. Haydarlardan Berber Ahmet, berberlik ve dişçilik yapmıştır. Berber Kazım Güzin, berberlik, dişçilik, yapmıştır.
Paşa Abdullah’ın suratı hiç gülmezmiş, yüzüne bakan korkarmış. Ama tertemiz kalbi, derin tıp bilgisi ile insanlara hizmet vermiş, mahallenin de “yarenbaşı” imiş.
HİKÂYE:
Yıl 1958. Turan Mahallesi’nden Yanık Ahmet(…) rahatsızlanır. Genç yaşta çok sigara içtiği için dudağında önce bir siyah iri ben çıkmış, ardından yara oluşmuş. Ailesi, Yanık Ahmet’i, Doktor Abdullah Sayıner’in yanına götürür. Doktor Abdullah Bey, yaranın kanser olduğunu fark eder, hasta ve yakınlarına bir şey demez, hastayı İzmir’e sevk eder. İzmir’deki doktorlar, hastanın kanser olduğunu, tedavinin mümkün olmadığını söyleyerek birkaç ağrı kesici vererek geri gönderirler. Hasta ve ailesi Buldan’a döndükten sonra, eşin dostun tavsiyesi ile Buldan’ın doktoru lakaplı Paşa Abdullah’ın yanına giderler. Paşa Abdullah, bitkilerden hazırladığı bir karışımı verir. “Yaranın üzerine sürün”, diyerek evlerine gönderir. Yanık Ahmet, ilacı kullanmaya başlar, bir süre sonra yara iyileşir.
Yanık Ahmet 17 yaşlarında iken, adam öldürme suçuyla cezaevine konur. O senelerde Doktor Abdullah Sayıner, Göğüs Hastalıkları Hastanesinin ve hastane yolunun yapımı için müthiş bir gayret göstermektedir. Yoğun bir çalışması vardır. Hedefine ulaşmak için gece gündüz çalışmakta; kahvehanelere, evlere, köylere gitmekte, camilerde Cuma namazından önce vaaz vermektedir. Savcıdan izin çıkartarak tutuklu ve yükümlülerin de haftada bir gün, hastane yolunun yapımında çalışmasını sağlamıştır.Jandarmaların, tutuklu ve yükümlüleri, yol çalışmasına götürdükleri bir günde; hastane inşaatında kendisi de çalışan, çalışanlar arasında gezerek teşvik eden Doktor Abdullah Sayıner, çalışanların arasında Yanık Ahmet’i tanır.Yanına varır, hal hatır sorar.Yanık Ahmet’in dudaklarını eller, yaranın iyileştiğini, iz kalmadığını görür.Yanık Ahmet den yaranın nasıl iyi olduğunu öğrenir.O zaman Paşa Abdullah vefat etmiştir. Doktor Abdullah Sayıner, berber Paşa Abdullah’tan, hastalıklara iyi gelen ilaçların yapımını öğrenemediği için çok üzülmüştür Yanık Ahmet’e şöyle demiştir: ”Keşke Paşa Abdullah’ın yanına zamanında gitseydik, ottan ilaç yapanları hor görmeseydik de bu ilaçların yapılışlarını öğrenseydik, insanlarımıza daha çok faydamız olsaydı!...”
Yıl 1959. Buldanlı Doktor Hakkı Tuncer’in kız kardeşinin parmağında bir çıban oluşur. Doktor Hakkı Bey hangi ilacı kullandıysa da iyi edemiyor. Çevresindekiler Paşa Nuri’ye gitmesini tavsiye ederler. Doktor Hakkı Bey, kız kardeşini alır, Paşa Nuri’nin evine gider. Paşa Nuri bitkisel bir ilaç karışımı hazırlar verir. Bu ilaç yarayı iyileştirir. Doktor Hakkı Bey, Paşa Nuri’nin berber dükkânına giderek teşekkür eder.
HİKÂYE:
Şehrimizde Helvacılar Mahallesi’nde bir ailenin bebeğini kulağında bir çıban oluşmuş. Bu çıban devamlı kaşınırmış, bebek devamlı kaşımak istermiş, aile engel olurmuş. Anne baba ise “oğlumuz bu hastalıktan dolayı sağır olacak” diye üzüntülerini dile getirirmiş. Çevresi, bebeğin Paşa Abdullah’a götürülmesini tavsiye etmişler. Bebeğin babası Paşa Abdullah’a gider, durumu anlatır. Paşa Abdullah bitkilerden yaptığı bir ilacı vererek, kulağa sürmesini, söylemiş. İlaç kulağa sürülmüş, oğlan bebeğin babası da sağda solda şöyle dermiş “ Paşa Abdullah’ın ilacı iyi geldi, Allah razı olsun, oğlanı sağır olmaktan, kulaksız kalmaktan kurtardık.”
Sünnetçilik yapan ilk sağlık memuru Narlıdereli sıhhiyeci(doktor lakaplı) Osman Efendi’dir.(Osman Kaya–1888/1976). Osman Efendi askerde sağlık eğitimi alarak, askerliğini sıhıye olarak yapıyor. Askerlik dönüşü önce belediyede sonra devlet hastanesinde sağlık memuru olarak görev yapmıştır. Görevde iken hastalara iğne yapmış, bir tarafı ağrıyanlara kinin ilacı vermiştir. Sünnetçilik kurslarına giderek sünnet yapmaya başlamış. 150 kg ağırlığındaki vücudu ile atın üstüne binince, atın beli çökermiş.
1940 yılında Şakir Bey, 1950 yılında Mehmet Bey sağlık memuru olarak gelmişler uzun yıllar hizmet vermişler, sünnet yapmışlardır.
Şakir Bey(1906–1986), Mehmet Bey (1910–1989)
Kaynakça: Yörük Ali Hikmet Ünsal–1928, Nadir Bostancı–1928, Ali İhsan Şenözen–1937, Süleyman Keyik–1935, Ethem Keyik–1923, Ethem Algan–1924, Nafiz Küçükdağdelen–1937, Habip Peköz–1937, Süleyman Atıl–1930
Yorumlar
Kalan Karakter: