Sevgili Buldan’lılar, bu ayki konuğum Erdal DAYIOĞLU. Kendisi benim gibi Atatürk tarafından kurulmuş olan Maliye Okulu Mezunu olup, uzun yıllar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde görev yaptı. Bu ayki konumuz ise, miras uyuşmazlıkları. Miras konusu oldukça derin konu olmakla beraber, sizi bu konuda söyleşi havasında bilgilendirmeye çalışacağız.
-Osman BULDAN; Evet Erdal bey, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
-Erdal DAYIOĞLU; Söyleşiye davet için teşekkür ederek söze başlamak isterim. Umarım Buldan’lılara yararlı bir söyleşi olur. İlk ve orta tahsilimi Ankara’da, lise eğitimimi İstanbul Maliye Okulunda tamamladım. 1981-1985 yılları arasında Maliye Bakanlığında görev yaptıktan sonra,1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. 1991 yılında özel hukuk alanında yüksek lisans diploması aldım. 1988-2012 yılları arasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde başmüfettiş, iç denetçi ve iç denetim başkanı olarak görev yaptım. 2013 yılından itibaren serbest avukatlık yapmaktayım.
-Osman BULDAN; Halk arasında çok rastlanılan bir konu. Mirastan mal kaçırmak. Nedir bu konu? Niye bu yol tercih ediliyor?
-Erdal DAYIOĞLU; Evet, özellikle Anadolu’muzda çok rastladığımız bir konudur. Mirastan mal kaçırmaya, muris muvazaası da denilmektedir. Muris muvazaası, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı ivazsız (bedelsiz) kazandırmalardır. Genellikle tapuda satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilir. Bu şekilde davranılmasında amaç, ivazsız kazandırma yapılan kişilerin, sözde satış karşılığında para vermiş gibi gözükmesini sağlayarak saklı paylı mirasçıların ileride tenkis/iptal davalarını açmalarını önlemektir. Genellikle erkek çocukların kayırılması şeklindeki ataerkil anlayış, kız çocuğu mirasçılardan mal kaçırılmasına neden olmaktadır. Toplumumuzda erkek çocuğun üstün tutulması, erkeğin ailenin devamlılığını sağlayacağı ve aileyi koruyacağı gibi nedenlere dayanmaktadır. Bu sebeple genellikle kız çocuklardan mal kaçırılmakta ve erkek çocuklar lehine muvazaalı olarak tapuda devirler yapılmaktadır.
Muvazaalı devirlerin çoğunluğu, miras bırakan kişinin ölümünden çok kısa bir süre önce veya yaşlılığında söz konusu olmaktadır. Miras bırakan (muris), zayıf zamanlarında yanında bulunan mirasçılarını daha çok koruma yaklaşımı göstermektedir. Muris, kendisine olumlu yaklaşanlar lehine, onlara olan minnet duygusunu göstermek amacıyla muvazaalı devirler yapabilmektedir. Ayrıca, muris, birden çok kez evlendiyse, sonraki eş kendisine daha çok mal kalmasını isteyerek muris üzerinde baskı kurabilmekte ve muris son eşini ve ondan olan çocuklarını daha üstün duruma getirmek isteyebilmektedir. Bunların yanı sıra, muris ekonomik bağımsızlığını elde etmiş mirasçısına nazaran, güçsüz durumda olan ve henüz iş hayatını kuramamış bir başka mirasçısını korumak isteyebilmektedir.
-Osman BULDAN; Miras hakkını alamayan neler yapabilir? Hakkına nasıl kavuşabilir? Yoksa giden gitmiş mi oluyor?
-Erdal DAYIOĞLU;Miras payını alamayan mirasçılar, iki tür dava açma imkânına sahiptir. Bunlardan birincisi, mirastan kaçırılan taşınmazlar içindir. Mirastan kaçırılan taşınmazlar için muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası açılabilir. Bu davayı, saklı paylı olsun veya olmasın dava açmakta hukuki yararı bulunan, bir başka ifadeyle miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar açabilir.
İkincisi ise tenkis davasıdır. Tenkis davası, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü aşarak saklı pay sahibi mirasçıların miras hakkına yaptığı tecavüzün giderilmesi ve miras bırakanın yaptığı tasarrufun kanuni sınırlar içerisine çekilmesi için açılan bir davadır. Tenkis davasını sadece saklı paylı mirasçılar (murisin alt soyu, ana-babası ve eşi) açabilir.
Her iki davanın da haksız kazandırmaların yapıldığı kişilere karşı açılması gerekmektedir. Bunlar, üçüncü kişiler veya mirasçılar olabilir. Kazandırma yapılan kişinin ölmüş olması durumunda, bu kişilerin mirasçılarına karşı bu davanın açılması gerekir.
-Osman BULDAN; Bu işler çok eskiden yapılırsa süre geçmesi hali ortaya çıkar mı? Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur mu?
-Erdal DAYIOĞLU;Muris muvazaası ve tenkis davaları, murisin ölümünden sonra açılması gereken bir davalardır. Muris hayatta iken, bu davalar açılamaz. Zira kimin kime mirasçı olacağı ölümle belirlenir.Muris muvazaası davasında, zamanaşımı ve hak düşürücü süre yoktur. Bu dava murisin ölümünden sonra her zaman açılabilir. Tenkis davası açma hakkının süresi ise mirasçıların saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıldır. Vasiyetnameler hakkında açılacak tenkis davaları vasiyetnamenin açıldığı tarihten ve diğer tasarruflar hakkında açılacak tenkis davaları mirasın açılmasından itibaren on yıl geçmekle düşer.
-Osman BULDAN; Benimde mesleğimin ilk yıllarında karşılaştığım bir olay vardı. Sakarya Karasu’da bir miras uyuşmazlığını çözmeye gitmiştim. Nüfus Müdürlüğüne gittiğimde öldü denilen kişinin kayıtlarda halen sağ gözüktüğünü gördüm. Vefat ettiği söylenen hastaneye gittim. Hastane Müdürü, kayıtlarına baktı ve bahsettiğiniz kişi hastanemize geldiğinde (ex) yani vefat etmiş olarak kayda girmiş, o yüzden biz Nüfusa bildirmemişiz, dedi.Köyde ölmüşse muhtar bildirecekti, dedi. Muhtarın yanına gittim. O da olayı hatırladığını, ancak köyden ambulansla çıkarken halen hayatta olduğunu, o yüzden ölümünü bildirmediğini söyledi. Yani anlaşılan kişi ambulansta vefat etmişti ve kimse ölüm bildirimini üzerine almamıştı. Daha sonra öldüğüne dair belgeleri sunarak, resmi ölümü gerçekleştirdiğimi hatırlarım. Sizce de ölüm sonrası bu işler yeterince resmi olarak takip ediliyor mu? Yoksa mirasçılar topu birbirlerine mi atmayı tercih ediyor?
-Erdal DAYIOĞLU; Kişinin vefatından sonra veraset ilamı çıkarılması, sonra öldüğü yerdeki Veraset ve Harçlar Vergi Dairesine beyanname verilmesi gibi işlemlerin yapılması gerekli. Ama bu genelde sonraya bırakıla bırakıla birkaç nesil geçmiş olabiliyor ve o da resmi işlemlerde sıkıntılara haliyle yol açıyor. Mirasçılar arası ihtilaflarda bunu körüklüyor maalesef. Ölüm hak miras helal denerek, resmi işlemlerin makul sürede tamamlanması gerekli bence.
-Osman BULDAN; Antalya yöresinde hep anlatılır, verimli araziler mal bölünmesin diye erkeklere, sahil kenarındaki bataklık ve kumluk araziler ise kız çocuklarına verilirmiş. "Ot bitmez, keklik ötmez" diyerek kızlara verilen kumluk araziler, akrabalar arasında uzun yıllar küslüklere neden olurmuş. Sonra turizmle tanışan bu yerlere turistik otel yapmak isteyenler ortaya çıkınca,kız evlatlar bu durumu "Allah''ın adaleti... Yıllar önce işe yaramayan arazileri bize verdiler, turizmle birlikte biz otel zengini olduk. Erkekler ise hâlâ yerinde sayıyor." dedikleri anlatılır. Evet, mirası olmayan ölünün ağlayanı az olur derler ama çok olanında miras kavgası çok oluyor anlaşılan. Son söz olarak,”Bir kimse ile bir mirası bölüşmeden, o kimseyi iyi tanıdığını söyleme.” diyerek, verdiğiniz değerli bilgilere teşekkür ediyorum. Sevgili Buldan’lılar başka söyleşide buluşmak üzere, sağlıkla kalın.
-Erdal DAYIOĞLU; Ben de teşekkür ederim.
Çok akıcı ve çok hoş bir sohbet içerikli yazı olmuş Osman bey. Devamını diliyorum.
Hak-Hukuk acisindan Güzel ve cok yararli bir söylesi. Bircok insanimizin sorunlarina isik tutuyor. Osman Bey elinize ve yüreginize saglik. Bu tür yararli yazilarinizin devamini diliyorum. Ese ve Saglicakla kalin.
Ebeveynler keşke ayrım yapmadan bölüştürebilseler.Ama yapılmıyor.Sonrası kavga gürültü...
Merhaba Osman bey güzel bir konuyu ele almışsınız gelecek sefere hisseli yerlerdeki şufa hakkı yani on alım bununla ilgili alıcı kendini nasıl garantiye alır uygulamadaki aksaklıkları da bilgilendirilirse daha yararlı olur hoşçakalın
Bilgilendirmeniz için ben de teşekkür ederim. Saygılarımla. Nihat AYTÜRK
Güzel bir konu seçimi teşekkür ederiz.
Miras gündeme gelince, kardeşlik falanda kalmıyor.Kimse kimseyi tanımıyor.Bilgilendirici bir yazı olmuş.Kaleme alanlara teşekkürler