Sevgili okurlar, bu yazımda sizlere şehirlerin günümüze taşınması gereken yapılarından yani eski yerleşim yerlerine verilmesi gereken önemden söz edeceğim. Eski mahalleler, yapılar ve tarihi eserler aslında o şehrin bir kartvizitidir. O şehrin tarihi belleğidir. O eski evler bir çok yaşanmışlıklarında günümüze kadar ulaşan şahitleridir. Ama gelin görün ki, başta mirasçılar arasında yaşanan anlaşmazlıklar olmak üzere, bir çok şehirde bu tarihi kent dokuları bilinçsizlikten ve umursamazlıktan dolayı kendi haline terk edilmiş, çürümeye ve yıkılmaya terk edilmişlerdir. Hatta önüne şerit çekilen dikkat yıkılabilir yazılan bir sürü eski yapı bulunmaktadır.
Bunlardan birisi de, Ankara’daki Hamamönü Mahallesi idi. Ankara’nın en eski yerleşim semtlerinden olan bu mahalle, Ankara’nın ilk yerleşim merkezini oluşturmuş, zaman içinde Ankara’nın başka yeni semtleri oluşmaya başlayınca, bu tarihi mahalle sahipleri de yer değiştirmiş ve bu mahalle de yaşanması güç, güvenliksiz ve sağlıksız bir varoşa, geceleri içinden geçmeye korkulan bir yere dönüşmüş ve oturanlarında kimliği ve statüsü değişmişti. Ev sahipleri kendi evlerinden tamamen umudu kesmişler ve bu evleri terk etmişler, evlerini ya çok ucuza kiraya vermişler veya ev sahipsiz kalmasın diye birilerini ücretsiz oturtmuşlardı. Ve biri çıktı, buranın kaderini değiştirdi.
Gelin şimdi burayı keşfedelim. Ankara’nın Altındağ semtinde bulunan Hamamönü bugün turistik bir merkez haline gelmiş ve ziyaretçileri ile canlı bir mahalle halini almıştır. Ankara’ya bir misafiriniz geldiğinde ilk aklınıza gelen yerlerden biri olmuştur. Bu mahalle, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihine tanıklık etmiş, Osmanlı döneminde ihtiyaç sahiplerine, taşradan gelenlere ve hasta ve yoksullara yardım için kurulmuş olan eski Karacabey imaretine dayanmaktadır. 19. Yüzyıla dayanan ve o dönemin mimarisinin özelliklerini taşıyan bu semt ismini Karacabey Hamamından almıştır. Peki Karacabey hamamını kim yapmıştır? 1440 yılında Oğuzların Bayındır boyu beylerinden Celalettin Karacabey tarafından yaptırılmış bir tarihi eserdir. Bu semtte tarihi yapılar, konaklar, camiler ve müzeler vardır. İstiklal marşımızın ünlü şairi Mehmet Akif Ersoy Müze Evi, Türkiye’nin ilk edebiyat müzesi olan, Mehmet Akif Ersoy’un 1921’de İstiklal Marşı’mızı kaleme aldığı tarihi evde Hamamönü’ndedir. Hamamönü, Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok edebiyat ustasına ev sahipliği yaptığı gibi, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere birçok devlet adamını da konuk etmiştir. Kamil Paşa Konağı, İshak Ağa Konağı, Kabakçı Konağı, Karacabey Camii, Taceddin Camii gibi daha birçok tarihi yapı bugün Hamamönü semtinde yeni ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmektedir. Yani bu güzel eserler, günümüzde tarihi yolculuk yapmak isteyenleri karşılamaya ve geçmişe götürmeye devam etmektedir. Gezenler bilirler, buraları insana huzurda vermektedir.19. yüzyılda inşa edilmiş 250 yapıyı barındıran Hamamönü, Altındağ Belediyesi’nin başarılı bir organizasyonu ile Ankara’ya kazandırılmış, 2011 yılı Avrupalı Seçkin Destinasyon (EDEN) ödülüne de layık görülmüş, restorasyon ve sokak sağlıklaştırma projeleri ile makyajı yapılmış, hem yerli hem de yabancı turistlerin Ankara’da en çok ziyaret ettikleri yer olmayı başarmış bir yer olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde Ankara kalesinde bulunan bir çok sokakta bu restorasyon çalışmaları çerçevesinde yeni bir kimliğe bürünmüş ve ziyaretçileri kendine çeken ve turizmi besleyen bir yer haline gelmiş ve bir çok sanatçıya da ev sahipliği yapar haldedir.
Yine Beypazarı İlçesinin ünü de böyledir. Orada yaşanan bu değişimin mimarı olan dönemin Beypazarı Belediye Başkanı Mansur YAVAŞ, bugün oradaki başarısı ile kendini kanıtlamış ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmasında önemli bir kariyere sahip olmuştur. Buradan şuna da varılabilir. Bir kentin kaderinin değişmesinde rol oynama aynı zamanda bunu gerçekleştirenlerinde kaderini belirlemektedir.
Buldan İlçemizin önceki Belediye Başkanı Mustafa GÜLBAY’ın, ilçe muhtarlarımızla Kasım 2016 ayında Ankara’ya yaptığı ziyarete eşlik etmiştim. Anıtkabir’den sonra gezilen Hamamönü semtini muhtarlarımızla gezdik. Muhtarlarımız yenilenmiş ve hepsi ayrı bir güzelliğe bürünmüş olan o tarihi evlerin eski hallerini de gördüler ve bu değişime inanamadılar. Yine Ankara kalesini de gezdiler ve gördüler. Bir şehrin eski hikayesine tanıklık ettiler ve bu ziyaretten çok memnun kaldılar. Ankara’da tarihi mekanlarda yaşanan değişimleri gören muhtarlarımız, geçmişin günümüze nasıl taşındığını ve korunabildiğini de görerek yaşama imkanı da buldular. Güzel bir organizasyondu. Şimdi içlerinden bu yazıyı okuyanlar olursa, o güne gidip tekrar gözlerinde yaşayacaklarını tahmin ediyorum. Yine bundan önce “Ankara’da bir arkadaşım var” projesi kapsamında kurucu başkanı olduğum Genç Girişim ve Yönetişim Birliği Dernek üyelerimizin ilgisi ve katkısıyla gerçekleştirilen Buldanlı çocukların Ankara ziyaretinde de benzer olaylara şahit olunmuştu. Ankara Kalesini çocuklarımızla gezerken Buldanlı dostum gazeteci İbrahim ACIKARA’nın şunu dediğini gayet iyi hatırlıyorum.” Demek ki restorasyonun iki rengi var, birisi beyaz diğeri kahverengi.” Evet restore edilen eski evleri şöyle gözünüzün önüne getirin. Farklı renklere rastlamazsınız. Buradan yola çıkarak Buldan’da devam ettiği belirtilen restorasyon çalışmalarını yürüten ekibin Ankara’da yapılan bu çalışmaları yerinde incelemesi ve görmesi mutlaka gereklidir. Genel kabul gören renkler bellidir.
Buldan’ın da geçmişten bugüne ulaşabilen tarihi evlerinin korunması ve gelecek kuşaklara taşınması, herkesin Buldan’a olan sorumluluğunun da bir gereğidir. Tarihi evlerin ve sokakların korunarak yaşatılması, Buldan’a yönelik turizmin de gelişmesini ve beslenmesini sağlayacağı kuşkusuzdur. Son bir konu, önceki Belediye Başkanı Mustafa GÜLBAY döneminde başlatılan bu Ankara gezilerinin geleneksel hale getirilmesi gerek muhtarların gerekse de başarılı çocukların bu geziyle ödüllendirilmesine ara vermeden devam edilebilmelidir. Bu tür geziler insanları hem bilgilendirmekte hem de şehir ve tarih kültürlerini beslemektedir.
Ahmet Muhip Dıranas’ın Fahriye Abla şiirinde olduğu gibi, ne güzel komşularımız ve Fahriye ablalarımız vardı o eski evlerde ve mahallelerde. Bir başka yazımda tekrar buluşmak dileğiyle, Ankara’dan herkese selamlarımı gönderiyorum.
Hamamönünü sayenizde öğrendim , ne güzel anlatmışsınız
Hamamönünü sayenizde öğrendim , ne güzel anlatmışsınız
DOĞRU TEŞHİŞ,DOĞRU TEDAVİYİ GETİRİR.ELLERİNİZE SAĞLIK..TEŞEKKÜRLER
Cok iyi bir yazi olmus cok aydinlatici