Sevgili Okurlar, geride kalan yaz mevsiminde neler yaşandı, bu yazımda onlardan söz etmek istiyorum. Neredeyse bütün bir kış yaz mevsimi beklenir, belki de mevsimlerin en sevileni yaz olduğu için. Yaz biterken hüzün, yaz yaklaşırken sevinç kaplar genelde insanları. Hele kışın artan masraflar,yakıt paraları bir çok kişinin ortak sorunu.Yazı bundan dolayı da seven de az değildir.
Bu yaz neler yaşandı?
Yaz gelince tuttuk gene Manavgat’taki yazlığın yolunu. Çocukluğumda tatil genelde bir sorundu. Daha doğrusu tatil pikniğe gidebilmekti, hepsi o kadardı. Otellerde her şey dahil uygulamalarda yaşanan olumsuzlar sonrası bazılarının ölü yatırım dediği yazlık alma fikri uyanmıştı ve haliyle alındı. Aslında fena da olmadı.Avukatlık mesleğinde akşam yatınca yorgunluk geçmiyor,hava değişimi gerekli.
Tatil, gayet güzel başladı ve sürüyor derken, birden bire Manavgat’ta inanılmaz bir orman yangınları başladı. Daha bir iki gün önce dolaştığımız yerler, göklere varan alevlere teslim olmuştu. Her taraftan yangın haberleri sistematik denecek şekilde gelmeye başladı. Evet orman olan yerde yangın olmaz mı olur diyenlerinizde olacak. Size göre bir orman yangını olan durum, bir başkaları için geçim kaynağının yanması. Manavgat’ta adliyede görev yapan bir dostumla olan sohbette, yanan ormanlarda geçinen ve oralarda defne yaprağı ve kekik işi gibi işlerle uğraşan orman köylüsünün elindeki geçim kaynağının da küle döndüğünü anlattı.Bir çok hayvan da telef oldu. Bu yaralar elbette sarılacak ama birde gidip de dönemeyecek olanlar vardı, onlar üzüntüyü daha da katladı. Orman yangınını söndürmeye çalışırken vefat edenler, ormancılara su taşırken, yardım ederken yani ölüme koşan yardımseverler haliyle yürekleri de yangın yerine çevirdi. Kaybettiğimiz bu vatandaşlarımıza bu vesile ile Allah’tan rahmet diliyorum.
Fırsat bulup ormanları dolaştığımda ormanların çok iç içe ve yangına karşı Allah’a emanet bir durumda olduğunu görmemek mümkün değildi. Kasten yakanların olacağı gibi ormanda piknik sonrası ya da çevre temizliğine saygıyı duymamış olanlarca bırakılan çöpler de bunun bir sebebi yani davetiyesi.
Geride kalan ve orman yangınından çok konuşulan konu da, Marmaris, Bodrum ve Manavgat'taki yangınlarında THK'nın uçaklarının kullanılmaması tartışma yaratmıştı. Kimi uçakların bakıma ihtiyacı var uçamaz derken kimi de tam tersini söylemişti. O zaman bende şu soruyu soruyorum, madem tamire ihtiyaç var tamir için neyi bekliyorsunuz? Tamir edilemiyorsa aksesuar olarak mı muhafaza ediliyor? Uçardı uçamazdı ile geldi geçti ve oda unutuldu. Neler unutulmuyor ki? Orman yangını gene çıkacak ya da çıkartılacak yine aynı şeyler konuşulacak ve acılar yaşanacak…Bunlara bir önlem alınamaz mı? Buldan’da çıkan yangın da ayrı bir üzüntü kaynağı oldu.
Derken bu seferde sel nedeniyle ortaya başka bir olumsuz manzara çıktı. Kastamonu'nun Bozkurt ilçesini harabeye çeviren sel felaketinde, Ezine Çayı'nın yatağının daraltılması, dere yatağına konut yapılması, tomruk deposunun varlığı, çayın üzerindeki köprülerin yetersiz kalması, bölgedeki HES'in zarar görmesi ve sel öncesinde halkın yeterince bilgilendirilmemesi selde can kaybını arttıran nedenler olarak basında yer aldı.Bu yeni bir şey mi? Doğayla dans olmayacağını artık öğrenme zamanı gelip geçmedi mi? Her sel felaketinde benzer sebepler söylenir, sonra o da unutulur ve eski hamam eski tas yeni felaketlere davetiye çıkartacak işlere devam edilir.
Yani kısacası bir tarafta yanarken öte tarafta ise fena ıslandığımız bir yaz geride kaldı. Dönüş yolu üzerinde aile büyüğüm olan vali Hüseyin Avni COŞ’un ani ölümü nedeniyle kabrini ziyaret ve aile büyüklerine başsağlığı dilemek için Isparta Eğirdir üzerinden Ankara yapalım diye yola çıktık. Sayın Valimin kaybı ani oldu. Bana göre güzel bir insandı. Bazıları anlamadı ya da anlamak istemedi. Hükümet konağını bekleyen bir vali değildi.Bir çok spor federasyonu faaliyetinde yanımızda yer aldı,destek verdi.Allah rahmet eylesin.
Eğirdir sakin şehir ünvanını fazlasıyla hak eden doğa harikası oldukça güzel bir yer. Bu sefer orda da Türkiye’nin 4.büyük gölü olan Eğirdir gölünde aşırı su kaybı ve çekilmesi ve havada kalan iskele beni karşıladı. Göl niye kurumaya doğru koşar adım gidiyordu. Gölden çekilen sular kontrol altında değil, gölün korunması için yapılan bir çalışma yok, milletvekilleri duyarsız, Ankara’da dile getirilmiyor, HES zarar veriyor vs gibi gerekçeler bir biri arkasına sıralanmaya başladı. Burda da sebepler biliniyor ama çare üretecek kimse nerdeyse yok.Derler ya ilgililer yetkisiz, yetkililer ilgisiz. Gelin bari şu güzelim gölün kurtulmasına kafa yorun. Onu da kaybetmeyelim.
Pandeminin yarattığı sorunlar her yerde olduğu gibi Manavgat’ta da varlığını sürdürüyor. Turist gelse bile dışarı çıkmaya çekiniyor. Alış veriş düşüklüğü ortak dertler olarak dile getiriliyor.Yani yüzler bu yazda gülmüyor.
Evet geçen yaz yandık,ıslandık ve cepler gene delik olarak geride bıraktık.Bir başka yazımda buluşmak dileğiyle,Ankara’dan kucak dolusu selamlarımı gönderiyorum.Sağlıcakla kalın.
Tebrik ederim hukukçu gözüyle harika bir doğa tutkunu yazısı. Saygılarımla. Nihat AYTÜRK
Maalesef bahsettiğiniz felaketler olağan hale gelmeye başladı. Önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceğine göre hazırlıklı olmalıyız. Yazınızla felaketleri gündemde tutmanız dahi çok önemli. Ancak Yöneticilerimiz yeterince duyarlı değil ve para hırsından başka bir şey düşünmeyen bir kısım insanlar yüzünden gelecek yıllarda daha büyük felaketlerin yaşanacağı açık. Yazınızla bu konuları gündeme getirdiğiniz için size teşekkür ederim.
Sevgili Osman bey yazınız çok içten, Türkiye’nin çok önemli gündem konularını çok güzel kaleme almışsınız, teşekkür ediyoruz elinize sağlık…
Yazın genel özeti olmuş. Tabi bir de kişilerin özelleri de eklenince pek iyi yaz geçirmediğimiz kesin. Kalemine sağlık abi
Keşkelerden uzaklaşmak ve bu mektubunun ,farkındalık bilincinin artırılmasına katkısı olması umuduyla kalemine ve eline sağlık...
Corana, sel, deprem, aşırı sıcaklar, orman yangınları vb derken bir daha bitti gitti. Bir yaş daha olgunlaştık. Güzel bir yaz uğurlama ve değerlendirme yazısı olmuş. Kalemine ve yüreğine sağlık.