Eskiye özlem hep vardır. Bildim bileli yaşlılar hep bir eskiye özlem içinde olurlar. Daha mı güzeldi. İnsanlar daha mı mutluydu. Dünya bir başka türlü mü dönerdi, bilinmez ama sanırım insan belleği zamanla hep iyi anıları hatırlıyor; kötüleri bellekten siliyor.
Nerde o eski ramazanlar. Çocukluk yıllarımızın ramazanları. Çocuklar oruç tutmaya teşvik edilir ama zorlanmazdı. Genellikle çok küçükler yarım gün süren ve öğleyin bozulan oruçlar tutardı. Belki de alışmaları için iyi bir yöntemdi.
Hatırımda kaldığı kadarıyla iftarda her gün tarhana çorbası ve pide mutlaka olurdu. Buldan’ın ünlü otlu, peynirli pidesi. Pideyi Çoban Amca yapardı. Derenin karşısında Kümbet’in evinin altında üst tarafında kendi oturduğu altta ise bir tarafı kahve diğer yanı fırın olarak işletilen bir mekânı vardı. Çoban Ahmet amca on parmağında on hüner olan çok zeki bir kişiydi. İlke numaratörü o icat etmiştir. Herkes tam iftar vakti sıcak olarak yapılmasını istediği için o da ona göre ayarlamaya çalışır geliş sırasına göre numara verirdi.
Biz çocuklar numara aklımızda fırının önünde oyuna dalardık. Sırası gelenin numarasını seslenir ve çocuklar istemeye istemeye oyunu bırakıp pide tepsisini alır eve yollanırdı.
Paranın satın alabileceği şeyler o denli sınırlıydı ki zenginle fakirin yaşantısında çok fark yoktu. Örneğin elektrikli aletlerin hiçbiri yoktu. Dolayısıyla evlerde fırın olmadığı için fırında pişmesi gereken şeyler mahalle fırınına götürülür orada pişirilirdi.
Mahallenin çocukları toplanır her gün başka bir camiye teravihe giderdik. Ama yaramaz çocukların sayısı hayli kabarık olduğundan namaz sırasında çeşitli şaklabanlıklar yaparak arkadaşlarını güldürünce büyüklerden azar işitmemek için çoğunlukla namazın yarısında toplu halde camiyi terk ederdik.
Teravihten sonra istisnasız bütün erkekler kahveye giderdi. Televizyon olmadığı için adamlar kahveye gider kadınlarsa kendi aralarında komşuluğa giderdi. Namaz sonrası kahvelerde yer bulunmaz hızlı kıldıran hocaların cemaat sayısı birden fazlalaşırdı. Hele bir Jet Hoca vardı ki sanırım Abbas camiinin imamıydı teravih namazında camide yer bulunmazdı. Hızlı kıldırıyor diye herkes o camiye giderdi.
Kötü bir alışkanlık olmasına rağmen ramazan ayında kumar illeti de depreşirdi. Kimi kahvelerde sahura kadar tombala oynanırdı. Bu az çok meşru sayılırdı. Ama Gençlik kulübünde bas-bas ya da bastı denilen bir tür kumar oyunu vardı ki Allah muhafaza.
Geçenlerde İzmir’de bütün fırınları gezdim ama artık yapılmıyor dediler. Nedenini sordum çok emek istiyor onun için yapılmıyor dediler. Tatlı Maya ramazanların değişmez ekmeği idi. Diğer zamanlarda da yapılırdı ama ramazanda daha çok yapılır, satılırdı. Öyle yendiği gibi üstüne şurup dökerek tatlı yapılır öyle de yenirdi.
Bayramı dört gözle beklerdik. Terziler ve kunduracıların en yoğun olarak çalıştığı dönem olurdu. Hazır giyim ve hazır ayakkabı yoktu. Elbise için aylar önceden Terzi Galleş’e sipariş verilirdi. Tam ismiyle müsemma galleşti. Elinden kolay kolay iş çıkmazdı. Ama çok usta terziydi. Ayakkabı için Hacı Usta’ya sipariş verirdik. Hacaşi Memed’in fırınının sırasında Yarangümeli Mustafa amcanın dükkânının karşısında küçücük dükkânına dünyayı sığdıran. Mehmet Akif Ersoy’dan şiirler okuyan entelektüel bir kunduracı idi ki öyle bir usta bir daha çıkmaz. Zanaatkâr değil sanatkârdı.
Bayram sabahı babam sabah namazından önce giderdi camiye. Annem bizi zor uyandırırdı. Çocukluk işte uyku tatlı gelir bir türlü uyanamazdık. Neyse ki yine de Bayram namazından çok önce camiye varır üst kattaki geleneksel yerimizi alırdık. Namazdan çıkınca Alanyazı’ya yürür oradan otobüslere biner kabristana giderdik. Özel araç hemen hemen hiç yoktu. Üç dört tane cip vardı; bir de İzmir seferi yapan iki üç otobüs. Rahmetli babam bütün akrabaların kabirlerini tek tek dolaşır bizimse bir an önce bitmesi için sabırsızlanmamızı görmezden gelirdi.
Daha kahvaltı bitmeden konuklar sökün ederdi. Ardı arkası kesilmez birileri daha gitmeden diğerleri gelirdi. Rahmetli annemin bir gün önce yaptığı lokmalar şuruplar eşliğinde konuklara ikram edilirdi. O yıllarda kahve kıtlığı vardı. Kahve bulunmazdı. Annem dört çeşit kahve bulundururdu. Öyle ya herkese halis dibek kahvesi ikram etsen bu imkânsızdı. Çünkü paranla bile bulamazdın.
Çok hatırlı misafire halis dibek kahvesi ikram edilirdi. Önemli kişilere değirmende çekilmiş kahve ve diğerlerini duruma göre nohutla karışık kahve ya da nohut kahvesi ikram edilirdi. Rahmetli annem nohut kahvesi hazırlamakta o kadar uzman idi ki benim diyen kahve tiryakileri aradaki farkı anlayamazlardı.
Biz çocukların görevi akraba ziyaretleri idi. Dolaş dolaş bitmezdi. Annemin çizdiği programın dışına çıkmak mümkün değildi. Bu iş hemen hemen iki günümüzü alırdı. Az akrabası olup bir an önce sokakta oynamaya çıkan ya da daha sonraki yıllarda hemen kahveye giden arkadaşlarıma gıptayla baktığımı çok iyi hatırlarım.
Eskiye yönelik anılar bir film şeridi gibi gözümün önünden bir bir geçiyor. Sonu gelecek gibi değil. Ancak bir yerde bitirmek gerek.
Hepinizin Ramazan Bayramını kutlar Koronasız güzel günler dilerim.
Dostlukla kalın