Varol ÖNCEL
Kurtuluş Savaşı nice fedakârlıklarla kazanılıp, memleket düşman işgalinden kurtarılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra da dedem toplum hizmetlerinde yer almış. Belediye Encümeni (Meclisi) üyeliği yapmış. Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk Fırkasına (Partisi’ne) üye olmuş. Düzenli olarak Cumhuriyet gazetesi okurdu. Hatta arkadaşları arasında gazetenin Buldan’da önce kime geldiği iddialaşma ve şakalaşma konusu olurmuş.
Dedemin Buldan Hükümet Konağı’nın karşısında bir dava vekilliği, yani bugünkü adıyla avukatlık yazıhanesi vardı. Davası olanlar ona gelir giderdi. (Dedemin avukatlık günlerinden kalan Dava Vekilliği Ruhsatnamesini birkaç yıl önce Amerika’da avukat olan yeğenime hediye ettim). Ahmet Cemal dedem her bayramda, bir hayır görevi olarak Buldan hapishanesine gider, mahkûmlara “Birinci” markalı sigaralardan götürürdü ki bu o yıllarda bir ikram sayılırdı. Dedemle birlikte Buldan Çarşısında yürürken esnaf onu gördüğünde hemen ayağa kalkardı. Perşembe günleri kurulan pazarda alışveriş yaparken bir ürünün fiyatını sorar ama asla pazarlık etmezdi. Bunun yerine, kendi belirlediği ederde parayı satıcının avucuna sıkıştırırdı. Alışveriş böylece noktalanır; esnaf herhalde bir şekilde makul olan ödemeye hiç itiraz etmezdi. Ben de bir çocuk olarak dedeme gösterilen tüm bu saygıdan çok gurur duyardım.
DÜZENLİ BİR HAYAT
Dedem Ahmet Cemal, çok düzenli ve kurallı yaşardı. Çocuklarının ve torunlarının da öyle olmalarını isterdi. Öyle ki akşam saat tam yedide eve gelir, geldikten sonra da kapıyı kilitlerdi. Dolayısıyla ondan sonra gelen olursa kapıda kalırdı. Ama neyse ki nenem kıyamaz, aile üyelerinden gecikenleri usulca bahçe kapısından eve alırdı. Dedemin düzenliliğine bir başka örnek terlikleriydi. Eve geldiğinde hiç bakmadan ayağını uzatır ve orada olduğundan emin olduğu terliklerini tek bir hareketle ayağına geçirirdi. Eğer ayağı geçmeyecek olursa “kim oynadı bu terliklerin yeriyle?” diye söylenirdi. Dedem yaz akşamları eve geldiğinde üzerini değiştirdikten sonra bazen kendisine bir kadeh rakı koyar ve onu leblebi eşliğinde içerdi. Sonra bahçeye iner, bir yarım saat kadar elinde budama bıçağı ile güllerle, çiçeklerle ilgilenir, ağaçların ve sebzelerin dibinde biten yabani otları toplardı. Sonra yukarı çıkıp rakısından birkaç yudum daha alır, tekrar bahçeye dönerdi. Onu hiç sarhoş görmedim. Dedem sabah ve Cuma namazlarını aksatmazdı. Ramazan’da orucunu tutar, Kur’an okumayı gayet iyi bilirdi. Hatırladığım kadarıyla CHP’nin üyesi, hatta delegesiydi. Akşamları saat 8‘de mutlaka radyodan “ajansı” yani haberleri dinlerdi. Üstelik ajansı dinlerken evde ses olsun istemez, eğer bizler gürültü yaparsak gayet ciddi bir ifadeyle “Edebinizle oturuuuun!” diyerek bizi uyarırdı. Hatta bizi sözle uyarmasına dahi gerek kalmaz kapısının açılma gıcırtısı yeterdi. Ama olur da gözümüzü karartıp gürültüye devam edersek evin içinde iyice yaşlanmış olan dedemle bir kovalamaca başlardı. Biz sobanın arkasına saklanır ve genellikle evdeki Fadime Ninemin Fatma isimli evlatlığı kapıyı açar, bizim kaçmamızı sağlardı. Dedem ciddi bir aile reisi olsa da ondan hiçbir zaman dayak yediğimiz olmamıştır.
DEDE VE TORUNLARI
Dedemin yanındayken bir başka yaramazlığımız, halamın oğlu Ahmet [Danışman] iledir. Ahmet’in aklına uyup, meraktan sigara içmeyi denemeye yeltenmiştik. Tabii bunun için bula bula dedemin odasının alt katına denk gelen, evin odunluk ve samanlık deposunu seçmişiz. Yaktığımız sigaradan daha iki nefes bile çekmeden, dumanı üst kattaki dedeme ulaşmış. Bir anda kapı açılınca dedemizi karşımızda gördük. “Ulan evi yakacaksınız keratalar” diyerek bize çıkıştı, tabii biz de derhal oradan sıvıştık. Bu da bana ders olmuş ki, hayatım boyunca hiç sigara içicisi olmadım.
Torunları içinde onunla beraber en çok vakit geçiren herhalde ben olmuşumdur. Çünkü babamlar Güllü köyündeki arazilerimizin başında durdukları için ben ilkokul ikinci sınıftan itibaren Buldan’da dedemlerde yaşadım. Bu nedenle dedemden ve ninemden çok şeyler öğrenmiş, onlardan pek çok şey almışımdır. Bana dedemin bir adı olan “Cemal” isminin verilmesi benim bir parça imtiyazlı bir torun olmama vesiledir sanırım. Babamın anlattığına göre dedem bebekken beni yanına ister. Bunun üzerine beni Güllü’den Buldan’a getirdiklerinde babam, “Baba, bu daha çok küçük, altını yapan bir bebek” dediğinde dedem ona “Olsun, ben torunumun / Cemalimin altını temizlerim” demiş. Aile içinde dedemin adını taşıdığım için çocukluk yıllarım boyunca hep “Cemal” ismiyle anıldım. Ta ki, üniversite okumak için İstanbul’a gelinceye kadar…
Ben çok küçükken dedem gümüş tütün tabakasına vurarak tempo tutar bana zeybek oynatırdı. Biraz zayıf bir çocuk olduğum için hep daha fazla yemek yememi isterdi. Çok ciddi biri olmakla beraber bana ve torunlarına sevgisini bir şekilde hissettirirdi. Bayramlar dedemin evinde başka türlü bir neşeyle kutlanırdı. Arife gününde kabristan ziyaretine gidilir, aile büyükleri için dua edilirdi. Eşleri ve çocuklarıyla Mesude ve Raife Halamlar, bazen Ankara’da yaşayan Kemal Amcam ve ailesi, Güllü’den gelen babamlar hep birlikte bayramlarda dedemin evinde toplanırdık. Ayrıca dedem bayramlarda akraba ziyaretlerine önem verir, özen gösterirdi. Yine bayramlarda torunlarının harçlığını eksik etmezdi. 13 torunu (3 kız, 10 erkek) dünya gözüyle görmek dedeme nasip oldu. İlk torunu, Kurtuluş Savaşı’nın bittiği yıl olan 1922 tarihinde doğmuştur. Dört torunu ise onun vefatından sonra dünyaya geldi.
UNUTULMAZ BİR NİSAN GÜNÜ
Ben ilkokulda onlarla yaşamaya başladığımda dedem 72 yaşındaydı. Herhalde dedemin yaşlılık, benim de küçüklük zamanlarım olduğu için onunla aklımda kalan daha fazla bir anım yok. Sonuçta dedem yanı başımda, ninem ise kucağımda vefat ettiler. Onlarla bu kadar yakındık. Dedemin vefat gününü hiç unutmam. Öyle çok uzun bir hastalık dönemi geçirmiş değildi. 23 Nisan 1953 günüydü. Okulun 23 Nisan gösterisindeki piyeste başrol oyuncusuydum. Tabii 76 yaşındaki dedem yanı başımda vefat ettiği için gösteriye katılmam yakışmazdı. Dedemin vefatını öğrenen okul müdürümüz, sınıf öğretmenim ve bazı diğer öğretmenler evimize başsağlığına geldiler. Ayrılırken akşam yapılacak gösteride yer almam için izin istediler. Babamın izniyle dedemin vefat ettiği gece, Millî Mücadele’nin canlandırıldığı “Kahraman Asker” adlı oyunda rol alarak dedelerimin savaşlarda, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği mücadeleyi canlandırmıştım. Öte yandan dedemi kaybetmenin acısıyla o gece nasıl oynadığımı hiç hatırlamıyorum.