VAROL ÖNCEL
Çocukluk yıllarım Buldan ile Güllü köyü arasında geçti. Güllü çok eskiden Buldan’a bağlı iken daha sonra Eşme’ye bağlanmış, pek de küçük olmayan bir köydü. Aileden kalma arazilerimizi işletmek amacıyla annem, babam, Başol ve Şenol ağabeylerim, kardeşim Erol orada kalırdık.
Güllü’deyken Buldan’la irtibatımız at ve merkeple yapılırdı, zira o tarihlerde yollar otomobil için pek uygun değildi. Hem dedem Ahmet Cemal’i görmek, hem de bir takım işler için sık sık Buldan’a gider gelirdik. Ben o yıllarda çok küçük bir çocuktum. Babamın “Derviş” adlı atının terkisinde gidip geldiğimiz o yol, tüm ayrıntılarıyla benim beynime öylesine yerleşmişti ki… Bir gün Başol ağabeyimle birlikte merkep sırtında Buldan’a gidiyoruz. O semerde, ben de arkada uzun zaman yol aldıktan sonra bir yol ayrımına geldik. Ağabeyim sağ tarafa doğru yöneldi. Ben o yolun Kayapınar yolu olduğunu, Buldan yolunun soldaki yol olduğunu ısrarla söylememe rağmen bana inanmadı. Bir hayli gittik… Neyse ki bir köylü ile karşılaştık. Ondan doğru yolun benim dediğim taraf olduğunu öğrenince geri dönüp Buldan’a devam ettik. Ağabeyim altı yaşında olmama rağmen yolu doğru bilmemden dolayı bana “aferin” dedi. Benden yaşça büyük olan ağabeyimden takdir görünce ben de epey gururlanmıştım kendi kendimle. Kaybolma korkusundan mı nedir, onca Güllü–Buldan yolculuklarımızdan hatırımda bir tek bu anı kalmış.
Güllü’deki anılarımda annem önemli bir yer tutar. Bunda babamın iş için sık sık Buldan’a gitmesiyle, evin tüm sorumluluğunun anneme kalması, çiftliği onun çekip çevirmesi rol oynamıştır sanırım.
Yine babamın Güllü’de olmadığı bir dönemde, gece evimizin hemen bitişiğinde bulunan ambardan birtakım sesler duyduk. Annem hırsız olma ihtimaliyle duvarda aslı duran çifteyi aldı, bizler de “Daltonlar” gibi sessizce ve korkuyla peşi sıra alt kata indik. Ambarın kapısına gelince annem kapıya bir tekme attı ve içeride hırsızla karşı karşıya geldik! Hırsız köyden biriydi… Annemi silahıyla karşısında görünce çok korkmuş olmalı ki anneme “ne olur abla ateş etme, ben ettim sen bağışla” diye yalvarmaya başladı. Annem de elindeki çiftenin namlusuyla “dışarı” işareti yaparak “defol evimizden” diye gürledi, “seni bir daha buralarda görmeyeyim” dedi. Bizim korkumuz annemin bu yürekli davranışı karşısında kayboldu, hatta kahramanlık havasına bile girdik. Annem, o köylünün ismini kimseye söylemememiz konusunda bizleri uyarmıştı. Yıllar sonra iş yerimde arkadaşlarının cebinden para çalan genç bir işçiyi yakalamışlar. Onu bana getirdiler… Bir patron olarak işçiyi kovmak benim için en kolay olanıydı ama öyle yapmadım. Ona dedim ki, “şimdi seni kovarsam adın hırsıza çıkacak ve bu damgayla yaşayacaksın. Onun yerine burada çalışmaya devam edeceksin; bir daha bu suçu katiyen işlemeyeceksin ve ancak dürüstlüğünü ispat ettikten sonra ayrılabilirsin”. O da beni dinledi ve düzgün bir şekilde uzun müddet çalıştı. Ben de bir genci topluma kazandırmanın hazzını yaşadım. Herhalde bu davranışımın temelinde, çocukluğumda annemin o köylüyü ifşa etmemesi olsa gerek.
Doğma büyüme Buldanlı olan annem, çok dirayetli, doğruları insanın yüzüne söyleyen mert bir kadındı. Korku nedir bilmezdi, ayrıca yalandan nefret ederdi. Köy halkı da annemi bu meziyetlerinden dolayı hem sayar hem de severdi. Medeniyet adına doğru bildiklerini köydekilere aktarır ve de takip ederdi. Özellikle hastalıkların azaltılması amacıyla o güne kadar pek düzgün olmayan tuvaletlerin evlerin belli bir mesafede yapılmasına ön ayak olmuştur.
Varol abim hareka anı yazıyorsun yola devam. Tebrikler.