[email protected]
Ülkemizdeki seçmenler, ekonomik ve siyasal anlamda önemli mesafeler elde etmiş ülkelerin seçmenleriyle kıyaslandığında, siyaset kurumuna karşı kendine has bir tavır ve tutum geliştirmiş durumdadır. Siyasi tercihlerin oluşmasında bizde uzun yıllar boyunca ideolojik yaklaşım biçimi geleneksel olarak adeta bir kural halini almıştı. Günümüzde bu kural olabildiğince etkisini sürdürmesine rağmen kısmen de olsa bazı kesimlerde daha rasyonel bakış açıları oluşmaya başladı. Ailenin siyasi tercihlerinin genellikle çocuklar üzerinde etkili olma durumunda bir miktar azalma olmasına rağmen halen devam ettiği söylenebilir. Fakat önümüzdeki yıllarda bu anlamda köklü değişimlerin yaşanacağını, özellikle Z kuşağı olarak tanımlanan genç kitlenin bu manada değişimi hızlandıracağını şimdiden öngörmek mümkün.
Birçok gelişmiş ülkede seçmenin siyasi tercihi şekillenirken, ideolojik anlamda dünya görüşlerinin yanı sıra ülkelerinde yönetime talip olan siyasi partilerin ya da siyasetçilerin, gerek ülke gerek bireysel ekonomiyi iyileştirmeye yönelik projeleri, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili düşünceleri, genç kitle ve ailelerle ilgili vadettikleri iyileştirici programlar, doğaya ve hayvan haklarına bakışları, dünyada diğer ülkeler ve onların halkları ile ilgili düşünceleri ve sosyal devlet politikaları hakkındaki konularla ilgili tutumları da önemli ve belirleyici kriterler olabilmektedir. Bazen önem verdikleri bu kriterlerden sadece bir tanesi için bile farklı ideolojideki bir siyasi parti veya siyasetçi lehine tercihlerini kullanabilmektedirler. Ayrıca oy verdikleri siyasi partinin veya siyasetçinin yanlış gördükleri politikalarını özgürce eleştirebilmektedirler.
Ancak bizim ülkemizde ne yazık ki iktidardaki siyasi iradenin seçmeni, tamamı olmasa bile büyük çoğunluğu uygulanan bir takım politikaları bireysel olarak kendi iç dünyasında desteklemese bile ısrarla bunları savunma gereği duymaktadır. Seçmen olarak oy verip iktidara taşıdığı siyasi iradenin istisnasız tüm uygulamalarını savunmayı adeta bir görev olarak görmektedir. Bu durum zaman zaman muhalefetteki siyasi partilerin seçmenlerinde de görülmektedir. Ancak muhalefet partilerinde muhalefette olmanın verdiği rahatlıkla parti içi muhalefet daha fazla olduğu için genelde çok seslilik kendisini göstermekte ve bu durum bir süre sonra yeni siyasi partilerin kurulmasına yol açmaktadır.
İktidarda yer alan siyasi iradenin iktidarını sürdürebilmek hedefi elbette anlaşılabilir. Zaten siyasi partilerin ve siyasetçilerin yegâne gayeleri iktidar olmaktır. Fakat iktidar olmak veya iktidarda kalmak için siyaset biliminin kuralları dışına çıkmadan ve etik değerlerden uzaklaşmadan bir strateji belirlemek çok önemlidir. Bir siyasi partinin veya siyasetçinin iktidar olabilmek için veya iktidarını sürdürebilmek için bu kuralın dışına çıkması ve bunu her ne pahasına olursa olsun yapması topluma ve ülkeye büyük zararlar verecektir. Geliştirilen söylemler de, vaat edilen programlar da akılcı, mantıklı ve güncel dünya ve insanlık değerleri dâhilinde olmalıdır. Dini, mezhepsel, etnik, yöresel kavramlar üzerinden bir siyaset tarzı benimseyerek bir takım hedeflere ulaşabilme çabası adalet, hakkaniyet ve liyakat açısından uygun olmadığı gibi ülkeye verilecek hizmetler ve o ülkede yaşayan tüm insanların beklentilerini adil olarak karşılayabilme amaçlarından da uzaklaşılmasına neden olacaktır.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmek, net ve ilkeli insan olabilmek gerekir. Bir takım çıkarları için, psikolojik anlamda gururu için veya yanlış yorumlamışım, yanılmışım demeyi kendisine yakıştıramadığı için iç dünyasında yanlış olarak gördüğünü doğru kabul etmek ve bilerek yanlışta ısrar etmek doğru değildir, insanı yıpratır. Bir siyasi partinin veya bir siyasetçinin tüm söylemleri ya da tüm icraatları doğru olamaz. Tümü yanlış da olamaz. Körü körüne tamamını savunmanın veya tamamına karşı çıkmanın ne bireylere ne de o topluma bir faydası yoktur. O nedenle farklı siyasi düşüncelerin kişisel çıkarlardan ve art niyetten uzak, karşılıklı saygı çerçevesinde, temel değerler ortak paydasında buluşarak bir arada çok sesli bir iktidar oluşturmaları, toplumun tüm kesimlerinde kendi düşüncelerinin yönetimde karşılık bulduğu hissiyatını yaratacaktır ki bu durum toplumsal barışı ve kucaklaşmayı beraberinde getirecek, gelişmeyi ve kalkınmayı sağlayacak, sorunların çözümünü hızlandıracaktır. Türkiye’nin böyle bir tabloya ihtiyacı vardır.