[email protected]
Özgürlük veya bir başka ifade ile hürriyet; kişinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur diye tanımlanmış. Oysaki ben bu açıklamaya büyük ölçüde katılmakla birlikte; kişinin istemediği bir şeyi yapmak zorunda kalmaması, istemediği şekilde davranmak zorunda olmaması halinin özgürlük kavramını daha doğru tanımladığını düşünüyorum.
Hiçbir engel ve sınırlandırma ile karşılaşmadan istediğini yapmak her ne kadar özgürlük kavramının esas tarifini de oluştursa, bu durumun çoğu zaman başka bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edebildiği gerçeği tüm toplumların malumudur. O nedenle yıllardır bu kutsal kavram üzerinde bir bilgi kargaşası yaşana gelmektedir. Özgürlüğü tüm toplumlarda hep muhalif görüşe sahip olanlar yüksek sesle savunmuşlardır. Günümüzde de bu durum değişmemiş aynen devam etmektedir. Fakat muhalif görüş sahipleri ne zaman iktidara gelseler bu sefer daha önce iktidarda olan, sonra muhalif duruma düşen kitle özgürlük söylemleri ile ortaya çıkmaktadır. Burada anlaşılan şudur ki, toplumsal anlamda özgürlük iktidar olmak ile doğru orantılıdır. Hâlbuki daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi muhalif görüşteki kitlenin de o toplumda kendini özgür hissedebilmesi, bunu da iktidarın sağlaması gerekir. Fakat bunu başarabilmiş az sayıda ülkenin olduğunu söyleyebiliriz.
Ben bu yazımda toplumsal özgürlükten ziyade bireysel özgürlük üzerinde durmak istiyorum. Bireyler, üzerlerinde hiçbir zorlama, engelleme ve baskı olmadan diledikleri gibi yaşayabilmelidir elbette. Zaten özgürlük tanımının içini bu söylemler doldurmaktadır. Bu insani bir haktır aynı zamanda. Fakat yukarıda da ifade ettiğim gibi bu durum zaman zaman başka bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahale şekline dönüşebilmektedir. Dolayısıyla bu konu maalesef istismara açıktır. O nedenle özgürlük kavramının doğru tarif edilerek karşılıklı haklar açısından ihlale yol açmayacak şekilde, kesinlikle saygı ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde ve empati kültürünün devreye alınması ile bir sonuca ulaşma temelinde tanımlanması gerekir. Yani özgürlük kavramsal olarak saygı, evrensel hukuk ve empati kavramları ile birlikte değerlendirildiği sürece anlamlıdır.
Adı belli bir çerçeve dâhilinde somut olarak ortaya konulmamış, psikolojik manada insanların kendini özgür hissedebilmesi hali ise bu kavramların ötesinde bambaşka bir durumdur. Bu durumun kurallar ve esaslar açısından açıklanması zordur. Kültürden kültüre ya da aynı kültür kümesi içinde olunsa bile yöreden yöreye değişebilmektedir. Örneğin Türkiye coğrafyasını bir bütün olarak kabul edersek, her yörenin hatta aynı yöre içinde bile her beldenin farklı farklı anlayışları ve yazılı olmayan kuralları, gelenekleri vardır. Kimi yöre için sıradan olarak görülen ve dikkat bile çekmeyen bir davranış, bir başka yörede kabul edilemez olarak algılanabilmektedir. Bu durum farklı yörelerde yaşayan aynı kuşak ve eğitim seviyesindeki iki farklı bireyin özgürlük kavramı ile ilgili duyumsamalarının birbirine zıt olmasına neden olabilmektedir. Farkında bile olmadan yaşadığı toplumun anlayışı gereği istemediği şekilde davranmak zorunda olan bir birey için özgürlük sorunu vardır aslında. Çünkü bir başka yörede aynı kuşak ve eğitim düzeyindeki başka bir birey, yaşadığı toplumda bu anlamda bir anlayış olmadığı için aynı konu ile ilgili istemediği şekilde davranmak zorunda kalmıyorsa, farkında olmasa bile bu konuda diğer yöredeki bireye göre daha özgürdür.
Sonuç olarak, insanlar istemedikleri şekilde davranmak, istemedikleri şekilde yaşamak zorunda bırakılmamalıdır. Özgürlüğün önündeki en büyük engel budur. Geleneksel toplum düzenine saygılı olmak şüphesiz ki önemlidir. Ancak gelişen ve değişen küresel dünyanın yeni kurallarına kayıtsız kalmamak, geleneksel değerleri günümüze uyarlayabilmek, evrensel hukuk ve temel insanlık değerleri açısından yenilenerek değişime ayak uydurmak gerçeği göz ardı edilmemelidir. Kendini özgür hisseden bireylerin sayısı arttıkça toplumsal özgürlük de kendiliğinden yükselecektir.