[email protected]
Bir ülkede uygulanan tüm iktisat, maliye ve para politikaları ile sosyal güvenlik ve dış ticaret politikaları sonucunda hedeflenen amaç o ülkede istihdam politikasında başarılı olabilmektir. Zira işsizlik, düşük istihdam veya adaletsiz gelir dağılımı bir ülkenin en büyük ekonomik sorunudur. İstihdam sorunu ekonomik olduğu kadar önemli ölçüde sosyolojik boyutları da olan bir sorundur aynı zamanda.
Gelişmiş ülkelerde istihdam sorunu en düşük seviyededir. Bu ülkeler aynı zamanda sosyal devlet olmayı da başarabildiklerinden dolayı az sayıda da olsa ülkelerindeki işsizleri için yeterli maddi desteklerde bulunabilmekte ve işsiz yurttaşlarının yeteneklerine ve eğitimlerine uygun işlere süratle yerleştirilmelerini sağlayabilmektedirler.
Ülke nüfuslarının o ülkenin ekonomik seviyesindeki gelişme hızıyla doğru orantılı olarak artması gerekir. Bu denge kaybedildiği takdirde o ülkedeki yönetim, artan nüfus için istihdam sağlamakta zorlanmaya başlayacaktır. Bu durumda istihdamı arttırmaya yönelik yatırımlar yapabilmek veya yatırım teşviklerinde bulunabilmek için kaynakların yetersiz kalması nedeniyle borçlanma mecburiyeti doğacak ve faiz yükümlülükleri başlayacaktır. Böyle bir tabloda ekonomik durum kötü olacağından borçların ödenebilmesi için yeni borçlanma arayışları kaçınılmaz hale gelecektir. Bu kısır döngü, ülke idarecilerinde süreç içinde halka hizmet etmek ve yatırımlar yapmak için harcamaları gereken enerjilerinin düşmesine ve bu faiz borç sarmalı ile yoğun olarak meşgul olmalarına yol açacak ve istihdam ile ilgili zaten var olan sıkıntılı durum artarak devam edecektir.
Bu durumu ailelerde yaşanan iş sorunları ile örneklendirerek de açıklayabiliriz. Bir ailede çalışabilir durumda olduğu halde iş bulamayan bir ferdin varlığı, o ailedeki diğer fertlerin başka sorunların çözümüne yönelik çabalarına engel olacaktır. Aynen ülkelerde olduğu gibi ailelerde de işsizlik sorunu sosyal bir boyut kazanmakta ve büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Dolayısıyla buradan çıkan sonuç, ailelerin de nüfus planlaması konusunda bilinçli davranmaları gerçeğini ortaya koymaktadır.
İşsizlik sorununu ileri seviyede yaşayan ülkelerde çoğunluğu mutlu insanlardan oluşan bir toplum beklentisi içinde olmak mümkün değildir. Bu olumsuz tablo toplumun büyük çoğunluğuna hâkimse ülke yöneticilerinin de bu negatif psikolojiden etkilenmeleri şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü toplum birbirleri ile sürekli etkileşim halinde olan insanlardan oluşur. Çoğunluğun mutsuzluğu, ister istemez tüm topluma etki edecektir. Agresif ve tahammülsüz insan sayısının bir toplumda artmasının nedenleri arasında o kişilerin hangi sosyoekonomik statüde olduklarına bakılmaksızın içinde yaşadıkları ülkenin genel anlamda sosyal ve ekonomik yapısını değerlendirerek çıkarımda bulunmak daha rasyonel sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır. Aynı yargıya ülkedeki idarecilerin veya siyasetçilerin tutum ve davranışlarının irdelenmesi sonucunda da varılabilir. Mutlu insanlardan oluşan toplumların yöneticileri de mutludur. Ancak özellikle işsizlik ve gelir eşitsizliği sorunları nedeniyle mutsuz insanların çoğunluğu oluşturduğu toplumların idarecileri ise mutsuz ve agresiftir.
Ülkelerin kontrolsüz olarak artan nüfusları için istihdam sağlamaya yönelik çabaları elbette önemlidir. Fakat bu istihdam politikalarında başarılı olabilmek çok zordur. Planlı nüfus artışından daha fazla ekonomik gelişme sağlanıp artan nüfusa göre daha fazla istihdam yaratılabilirse belki belirli bir zaman sonra bir dengelenmeden söz edilebilecektir. Mutlu toplum hedefine ulaşabilmek için her anlamda dengeli ve ölçülü olmak gerektiği gerçeği unutulmamalı, popülist politikalardan uzak durulmalıdır.
Memleketimizin her köşesinde mutlu ve huzurlu insanların yaşadığı, dostluğun, barışın, dayanışmanın ve sevginin hâkim olduğu bir Türkiye umuduyla yeni yılınızı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.