Geçen sayıdan devam…
1970’li yılların en önemli olaylarından biri de Türkiye’nin televizyon yayınlarına geçmesiyle Buldan’ımızın her zaman birçok şeyde yenilikçiliğe açık olduğu gibi televizyon yayıncılığında da öncülük yapmıştır.
1973 yılının ikinci yarısında Yayla’da kurulan yansıtıcı vasıtasıyla denemeler başlamış ve birçok zorluklardan sonra sistem oturmaya başlayınca, taksitle televizyon satışları devri açılmıştır. Bazı mahallelerde 3-5 kişinin evinde televizyon bulunurdu ve hayatının 7 günü, yemekten sonra hiç boş kalmaz, komşuların istilasına uğrardı; ev sahiplerinin ailecek kendi başlarına televizyon seyretme imkânı olmazdı. O günün çocukları büyüdüler beni yolda görenler biz size televizyon seyretmeye annelerimizle çok gelirdik diyenler oluyor.
1974 Dünya Kupası Futbol Maçları seyrederdik. Yayın bazı zamanlar net olmaz, antenleri Yunanistan’a çevirip net izleme şansımız olurdu.
Telefonlar ise hakeza evlerde olalı dışarıyla konuşmak için saatlerce beklenirdi. Çocukları dışarıda olanlar telefonlu evlere gelirler, saatlerce oturup beklerler, konuştuktan sonra çokları bedava zanneder borcumuz ne diye bile sormadan giderlerdi. Ev sahipleri de komşuya ayıp olmasın diye ses çıkartmazlardı. Daha sonra insanlar kilitli, parayla açılan parça koydular da biraz rahatladılar.
1950 yıllarının bir güzel tarafı da kuruluş tarihi daha eskilere dayanan, içinde babamın da bulunduğu, çok iyi bir futbol takımının olmasıydı. Buldan Gençlik Spor Kulübü olarak uzun yıllar bu şanlı ismi sürdürdüler. O günkü zor şartlarda, sıkıntılı ve yokluk dönemlerinde yapılmıştır. Genel olarak takımın çoğunluğu el tezgâhlarıyla geçim sağlayan insanlardı. Maç saatinden bir saat önceye kadar tezgâh çukurunda bulunan insanlar hiçbir menfaat beklemeden, tamamen amatör bir ruhla mücadele verirlerdi. Kiminin ailesi, kiminin babası, kiminin de annelerinden izin almak için futbolcu arkadaşları, kulüp yöneticileri yardımcı olurdu. Ben çok iyi hatırlarım annemden her hafta izin almak için H. Ahmet Tek, Sarı Ahmet, Kıncı Mustafa bazı zamanlarda Kulüp Başkanı olan Zeki Efoğlu abilerin bizim eve geldiklerini. Eğer o takım şimdi olsa Denizli Sporun tozuna attırırdı. Nerede para pul, 2,5 lira yemek parası verilirdi maçtan sonra, o da bir kuru bir de pilav parası. Bir tane meşin bağcıklı top, ızgaralı çivili ayakkabı, oynarken çiviler ayaklara batar, maçın yarısında kulüp başkanlığı yapan Tala İbrahim abi bir taraftan çekici ve örs önünde futbolcuların ayakkabılarını döverdi.
İşte gençler bu şartlar altında bir kulüp yaşatılmaya çalışılırdı.
Kalede Habip Baştürkmen, Güllü Habip, Sağır Nuri(Abur Cubur Nuri), Yahya Arabacı, H. Ahmet Tekoğlu, Velci Halil, Kıncı Mustafa, Meşhur Yaşar, Sarı Ahmet Gökçe ve kardeşi Ali Gökçe Kardeşler, Rıza Çimenci, Karadaban Kazım ve kardeşi İsmet, Sicim Selahattin, Selim Mendilci, Boduk Mustafa. Daha sonra yetişenler ve Buldan Gençliğe hizmet veren, gerek futbolcu olarak gerekse yöneticilikte başkanlık yapanlara sonsuz saygı, ölenlere rahmet, sağ olanlara sağlıklı ömürler dilerim. İyi ki onların dönemlerini yakalayabilmişim, onlarla büyüdüm ve kendimi şanslı addediyorum. Mazimde anlatacak çok şeylerim var çok şükür.
1950-60 ve 70 dönemlerinde de devam eden ve düğünlerden 1 hafta 10 gün önce yapılan, bir olmazsa olmazlardan olan halat atma telaşımız vardı. Yatak, yorgan ne varsa açılır, halatçı çağrılır ve komşular toplanır, imece usulü ile yünler tiftiklenir, kadınlar elleriyle açarlar. Hazırlanan yünler halatçının önünde toplanır ve halatçıya kolaylık sağlanırdı. Dışarıdan gelen halatçılar olurdu. Ama Buldan’ın Halatçı Hasan abisi vardı. Sanatı, iyi bastığı ve diktiği döşek ve yorganlar takdir görürdü. Biraz çenebazdı ama kadınlar tarafından sanatı beğenilirdi. Halat atma süresi bazı zamanlar 3-4 gün sürerdi. Bu süre zarfında komşular sırasıyla çay, kahve olmak üzere mevsimine göre bir şeyler evlerinde hazırlayıp getirirler, sofralar kurulurdu.
Nerde şimdiki gibi karyolalar, hazır yataklar, yorganlar… Düğünden önce birkaç günlüğüne karyolası olanlardan ödünç istenirdi. Hey gidi günler.
Düğünler bir başka olurdu, 3-4 gün sürerdi,
Gelin kızların çeyizleri ayrı ayrı bir hünerdi.
Şimdi gelin kızların her şeyi hazır oluyor,
Kızlar hiç yorulmuyor, parası varsa her şeyini hazır buluyor.
Eskiden öyle miydi, kızlar elleriyle kanaviçe ve nakış işlerdi,
Bunları kullanacağı günlerin evlilikte hayalini düşlerdi.
Perşembe gecesi çok özel merasimlerle bezler konurdu,
Cuma günü oğlan evi dibek taşında buğday döver, nikâh olurdu.
Cumartesi, Pazar güzel bir düğün davet,
Derken yorgunluğu haftayı bulurdu.
Unutmayalım gene de bazı güzel geleneklerimizi,
Aşılayalım gençlere yaşadığımız güzelliklerimizi.
Taze taze yiyiyoruz dalından yemişi,
Salkımından üzümü.
Gurbetteki hemşeriler bunlara hasret,
Belli oluyor yüzlerinden hüznü.
Eskiden ürettiğimiz malları hal binasından dualarla satardık,
Ayazlıklarda yatardık.
Adettir, görgüdür, bir kültürdür üzüm zamanı,
Birer sepet konum, komşu, eşe dosta dağıtırız.
Ama sepette geriye boş gitmez,
İçine de hediyesi fazlasıyla katılırdı.
Devam edecek..