Değerli Buldanlılar;
Bundan 2 veya 3 sene önceydi galiba, İstanbul’da ev tekstili ürünleri satan Buldanlı 2 genç ile tanışmıştım. Bana çok sıcak, samimi bir karşılama göstermişler, bir kahve ikramında bulunmuşlardı. O kadar sıcak davranışları vardı ki ikramlarını geri çevirme nezaketsizliğini gösteremezdim. Ben Buldan tekstil ürünleri hakkında bilgi alayım derken sohbet farkında olmadan bir hayli uzamıştı.
Konu konuyu açtı, sohbet koyulaştı; Buldan’ın kültüründen, yemeklerinden, Buldan’ın sembol olmuş güzel insanlarından o kadar güzel bahsettiler ki Buldan’a gidip görmeyi gençlere söz vermiştim.
Bu sene hanımı alıp şu methiyeler düzdükleri, Denizli’nin şirin kazasını görmeye gittik. Tosunlar köyünden geçtikten sonra Buldan yoluna girince arabanın hızını kesip yavaşlattım. Rampadan çıkarken sağlı sollu üzüm bağlarının zümrüt gibi yeşilliklerini seyrede seyrede Buldan’a yaklaştık. Ana yoldan 5-6 km içerde, dağların eteklerine yerleşmiş, alanı daha sonra aşağıya kaymış şehir, gerçekten gençlerin bahsettikleri kadar varmış. Şehir içine girince ilk işimiz 14 Mayıs caddesindeki tekstil pazarını görmek ve gezmek oldu. Boydan boya uzanan caddede, sağlı sollu dükkanlarda birbirinden güzel ürünleri görebildik ve alışverişimizi uygun fiyatlarla yapabildik.
Öğrendiğimize göre Buldan’ın tekstil tarihi çok eski çağlara dayanmaktaymış. 50-60 sene önce el tezgahları ile yapılan ürünlerin dokunması, daha sonra, 1960’dan sonra yurt dışına çalışmaya giden işçilerin dönüşlerinden sonra, kara tezgah diye tabir edilen motorlu tezgahların çoğalmasıyla hız kazanmış. Şu anda kara tezgahlar azalmış ve son sistem otomatik tezgahlarla üretim yapılarak Buldan’ın Türkiye’de tekstildeki yerini belirli bir şekilde arttırarak koruduğunu öğreniyoruz.
Daha önce İstanbul’da gençlerle yaptığım sohbetten bilgi sahibiydim, çağla dövmesinin methini duymuştum. Şimdi tam zamanıymış. Yöresel bir dürümmüş. Özellikle yapılan yerler var, aradık bulduk. Sulanmış yufkanın içine, bizim bildiğimiz bademin blenderle ezilip içine kaynamış yumurta, soğan pürçüğü, taze çitlembik, zeytinyağı, isteyen pul biber de koyabilirmiş, dürüm haline getirilip yeniyor. Gerçekten değişik bir lezzet. Bize özellikle bilgi verdiler; bunun havanda dövülüp yapılanı daha mutebermiş. Başka bir yöresel yemek türü olan patlıcan-soğanı inşallah bir dahaki gelişimizde tatmak isteriz.
Yalnız şunu gözlemledim; Buldan halkı, yabancı misafirlere karşı son derece saygılı, sevecen. Bunu özellikle belirtmek isterim. Yayla Gölü’nü sorduk ve hemen bir delikanlı bize rehberlik yapıp götürdü. Arabamızı Yayla yoluna süremeye başladık. Aşağı Hastane köprüsünün yanına vardığımızda, yukarıda çamların içerisinde güzel bir bina olan Göğüs Hastanesini gördük. Delikanlı bu arada bize hastane hakkında yapılış ve gelişme aşamaları konusunda bilgiler sunmaya başladı.
Doktor Abdullah Sayıner önderliğinde, vatandaşın gayretleriyle, imece usulüyle yapılışını dinledikten sonra etkilenmemek mümkün değildi. Açılışını da zamanın başbakanı 1958 yılında yapmış.
Vakıf Alanı mevkiine yaklaştığımızda buranın yeşillikler içinde ayrı bir güzellik olduğunu görüyorsunuz. Yavaş yavaş Yayla’ya doğru tırmanıyoruz. Yükseldikçe aşağının görüntüsünün daha bir başka güzel olduğu görülüyor. Yayla’nın son yokuşunu tırmanırken, arabayı durdurup şöyle bir aşağısının manzarasını görmek istedik. Aman Allahım! Buldan ve geldiğimiz yol o kadar güzel ve eşsiz görünüyordu. Anadaolu’nun bir çok yerlerini iş icabı görme imkanım oldu. Her yerin kendine göre bir güzelliği vardır elbette ama bu muhteşem manzarayı ayrı bir yere koymak isterim doğrusu. Hemen aklıma, buraya neden bir teleferik hattı kurulmaz diye bir düşünce geldi. Belki ileriki yıllarda bu gerçekleşir.
Yayla Gölü’ne yaklaştık, manzara güzel görünüyordu. Gölün yanına yaklaştıkça daha bir güzelliklerin farkına varıyorsunuz. Gölün etrafında arabayla yavaş yavaş gezerken hep şunu düşündüm; güzel Türkiye’mizin böyle güzel yerlerinin değerini neden bilmiyoruz? Buldan’ın daha çok reklamının yapılması gerek. Bu televizyon kanalıyla mı olur, idareciler, sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla mı olur bilemem. Elbette belli bir ölçüde bu yapılıyordur ama biraz daha fazlası gerekiyor kanaatindeyim.
Rehber delikanlı arabada bazı bilgiler sunuyor. Mesela daha yukarılarda kar kuyuları varmış. Dondurmacılar kışın kar yağınca oralarda kuyular açıp içlerine karlar gömerlermiş. Yazın da onları satışlarda değerlendirirlermiş.
Delikanlı daha çok gezilecek yerlerin olduğunu, eğer istersek götürüp yardımcı olabileceğini söyledi. Fakat bizim zamanımızın kısıtlı olduğunu, inşallah daha ileriki yıllarda uzun kalıp görebileceğimizi belirterek dönmek istedik. Dönerken de gölün kenarında, Cafer Bey’in güzel lokantasında hem yöresel yemeklerimizi yedik hem de eşsiz manzarayı seyrederek göz zevkimizi aldık.
Göl’den inerken ben, özellikle Göğüs Hastanesi’ni görmek istediğimi söyleyince, delikanlı bizi oraya götürdü. Hastane yokuşunu tırmanırken buranın manzarasının ayrı bir güzel tarafını görüyorsunuz. Hastanenin yanına ulaşınca, arabanın yönünü Buldan’a doğru çevirip, 5 dakika hiç sesimizi çıkarmadan bu güzel manzarayı seyrettik. İstanbul’da tanıştığım iki Buldanlı gencin (A. Cem Arabacı ve Suat Başbuğ) anlattıklarının daha fazlasını yaşadım ve gördüm.
Şehir içine yaklaşırken delikanlıya, Buldan’da Yaşam gazetesinin yazarı Atilla Arabacı’yı tanıyıp tanımadığını sordum. Eğer tanıyorsa beni onun evine götürmesini istedim. Delikanlı, gayet iyi tanıdığını, zaten cadde üzerinde, 14 Mayıs’ta oturduğunu söyledi ve bizi eve götürdü.
Delikanlı ile ayrılırken biraz harçlık vererek vedalaşmak istedik. Delikanlı, “olur mu bey amca, bize yakışır mı; ben bunu para için yapmadım” deyince çok mahcup oldum. Teşekkür edip ayrıldık. Daha bir iyi anladım ki Buldan ve Buldanlı bizim gönlümüzde taht kurmuş oldu.
Bir kahve içmek kadar vaktimizin olduğunu belirtip eve çıktık. Çok sıcak bir karşılama olunca sohbete başladık. Ve sohbet sohbeti açtı; Buldan hakkında daha başka bilgiler edindik. Ben kısa da olsa bu Buldan gezisindeki izlenimlerimizi, bir yabancı gözüyle Yaşam gazetesinde yazmasını rica ettim Atilla Bey’den. Eğer yazarsa çok memnun olacağımı söyledim. “Ne demek, sizin gibi Buldan’ımız hakkında böyle güzel duygularla buradan ayrılan bir aile için görev addederim” dedi ve bizi güzel duygulara uğurladılar.
İnşallah en kısa zamanda gelmek kısmet olursa, daha uzun kalmak, birkaç gün restore edilen nostaljik Buldan Evleri’nde misafir olmak isteriz.
Bizlere yardımcı olan bu güzel Buldan halkına çok teşekkür eder, buranın değerini bir yabancı olarak çok iyi bilmelerini isterim.