Geçen sayıdan devam…
1960 ve 1970 yıllarında devam eden bir kültür anlayışı da vardı. Motorlu dokuma tezgâhlarında çalışan kalfalar bunların içinde evli barklı, çocuk sahibi olanlar da bulunurdu. Perşembe günleri patronun elinde sepet çarşıya çıkılır, patronun ihtiyaçları görülür, işler bitince gerek kendisi gerekse hamal vasıtasıyla eve teslim eder ondan sonra kendi ihtiyaçlarını karşılardı.
Bizler bunları bilhassa gençler için yazıyoruz. Buldan’ımızın adetlerini, kültürlerini kendinden sonraki gençlere taşısınlar. Güzel Buldan’ımızın kültürü, adetleri, görgüsü geniştir. Yeniliklere daima açıktır. Gençler zannetmesinler ki eskiden Buldan’da hiç bir şey yoktu şimdi yeni oldu.
1950 ve 60’lı yılların bir kültürü de bağcıların yazın üzüm zamanı her gün veya gün aşırı dedelerimizin Buldan’a gelirken komşulara ve hısım akrabaya sırayla küçük birer sepet üzüm getirmeleriydi. Bu sepetler özeldir. Her bağcıda 8-10 tane bulunur. Sırf bu iş içindir. Benim de dedemin (Molla Hasan’ın) aşağı Haydar’da bağı vardı. Ali Can abinin bağının tam üzerinde.
Okullar tatil olduktan sonra hemen kendimizi bağlara atardık. Evin odasına bitişik bir ayazlığımız vardı, akşamları orada yatılırdı. Akşamları erkenden gaz lambasının eşliğinde yemekler yenir daha sonra dedemizin anlattığı masallar ve Yunan İşgali yıllarının hikâyelerinden sonra yataklar yapılır, erkenden uyunurdu. Buldan’ı, Yenice Ovasını, Pamukkale’yi ve Kumralı Paşa’yı gören seyirlik bir ayazlığımız vardı.
Yatağın içinde ayazlığa dayanarak Numune Kardeşlerinin Yazlık Sinemasının başlamasını beklemek, o hayal meyal görüntüleri göreceğim diye uğraşmak, rüzgârın getirdiği seslerle avunmak en büyük zevkti. Şimdiki Pekdemir Marketinin hemen arka boşluğunda idi yazlık. Uyur uyanık film bitinceye kadar çoğu geceler beklerdik. Zaten gündüzleri kelebek peşinde koşmaktan, ağaçlara tırmanıp, ağustos böceği yakalamak için uğraşmaktan iflahın kesilirdi. Bazen saatte veya 2 saatte bir geçen araba ışıklarını takip edersin.
Dönelim o üzümü dağıtma kültürüne. Dedelerimiz sabah namazından sonra sepetle bağın içine girer, en az 5-6 sepetlik üzüm ve yemiş yolar, bunları küçük sepetlere büyük bir itinayla yerleştirir, üzerlerine taze yolunmuş yemişler konur, üzerleri asma yaprağı ile kapatılır ve heybelere dağıtılmak üzere yerleştirilir, yola çıkılır.
Üzüm sepeti gelen ev, sepeti boşalttıktan sonra içine mutlaka bir şeyler koyar sepeti geriye boş gitmez. Ne olursa, evlerde el tezgâhlarında üretilen sakat parça ürünlerden oluşur genelde. Çünkü onlar giden yerlerde değerlendirilir.
O dönemler yama devri evin hanımı onları en güzel şekilde değerlendirir. Mesela rahmetli annem, sakat çarşaflardan içine katar o çok büyük bir şeydi. Yatak ve yorgan çarşafı eskiyenler yamada onları kullanır.
Yani işte gençler bunlar güzel Buldan’ımızın yaşadıkları güzellikleri ve de yerleridir. Bu güzellikleri, değerleri ileriye taşıyanlara ne mutlu.
Herkese saygılar ve sağlıklar…
tşk ler kardeşim bizleri geçmişimize götürüyorsum,yeniden yaşatıyorsun ,tekrar yşk ler.