Geçen sayıdan devam…
Dr.Abdullah Sayıner Göğüs Hastalıklaır Hastahanesi
Dr. Abdullah Sayıner, bu çalışmaları yürütürken esas ideali olan ‘’GÖĞÜS HASTALIKLARI HASTAHANESİ-SENATORYUM’’ için çalışmalara başlamış. O zamanlar yurt çapında yaygın olan tüber küloz (verem) hastalığının tedavisi ancak ; Çamlık,temiz havalı, bol güneşli yerlerde tedavisi gerekiyordu. Bunu düşünerek hastahanenin şimdiki yerini seçmiş ve işe başlamış. Buldana geldikten sonra kendi hastalığı olan verem’den kurtulmuş. Bulduğu şifayı buldanın havasına suyuna beslenme şekline bağlamış. Buldana aşık olmuş. Doğayı ve doğada gezmesini çok seven birisiymiş. 1936 yılı ocak ayında Senatoryum için ilk teşebbüsüne başlamış ve ‘’Akciğer dostu,Yaşatma ve güzelleştirme derneği’’ni kurmuş. Dernek Başkanı Dr.Abdullah Sayıner, dernek muhasabesi Ecz. Settar Sayıner, Dernek Yönetiminde Ahmet Pamuk,Halil Tuncer, İbrahim Ocakcıoğlu varmış. Hastahane töreni temelsiz atılmış. Hastahanenin taşı kumu çimentosu ise at,eşek,katır gibi hayvanlarla taşınmış. Haydar bağlarındaki damgacılar ‘’Bostancılar’’ bağının tabanından çıkan su, toprak borularla getirilerek,bir çukura( Havuza) akıtılmış. İnşaatın su ihtiyacı böyle karşılanmış.Yukarı Hastahanenin temelinin atıldığının sonraki ilk Cuma,Dr. Abdullah Sayıner Çarşı Camii de cemaate vaaz vermiş.Bu vaazlar ileriki yıllarda tekrar etmiş.Yukarı Hastahane yapımı için yardım ve derstek istemiş vaazının sonunda, elinde tuttuğu tek bir sigarayı göstererek ‘’Hergün Bir Sigara Eksik İçin, Bir Sigara ile yardım edin. Bir yumurda edin ! ‘’ demiş. Dr. Abdullah Sayıner hastahanenin yapılacağı yeri seçtikten sonra dernek kanalı ile bazı bağları satın almış. Bazı bağ sahipleri bağını bağışlamış. İnatlaşan 8 bağ istimlaki yapılamamış. Daha sonra 2 bağ Mahkeme kararı ile istimlak edilmiş. Hastahane alanının mümkün olduğunca geniş olmasınıu istemekteymiş. Bunun nedeni şu imiş ; Mesleği ile ilgili bir toplantı için 1942 yılında İtalya ya gitmiş. Orada Senetoryumlarda incelemelerde bulunmuş. Dikkatinin çeken önemli noktalardan birisi; Senetoryumların arazilerinin bir bölümünde inek, koyun, tavuk besleniyor tarım yapılıyormuş. Hastahanenin et,süt,yoğurt,peynir,yumurta gibi ihtiyaçları doğal karşılanıyor, sebze meyve ihtiyacı taze karşılanıyormuş. Ama, ne yazık ki bu düşüncesini gerçekleştirememiş.Kahvehanelere dolaşmış, köylere gitmiş. İlk yıllarda yaya olarak gidermiş.1940tan sonra at ile gitmeye başlamış. Köylere gittiğinde,vatandaşlardan topladığı yardımları,araba yolu kenarı bir köyde biriktirirmiş.Bir hafta biriktirdiklerini, şehirde moramıd ailesinden şöför Selim Demirelin kapısını sabah ezanında çalar, Şöför arabayı çalıştırana kadar kapının önünde otururmuş.Köyden araba ile getirdiklerini,şehir merkezinde esnafa para ile satar derneğe gelir kaydedermiş.Hastahaneye tarla,bağ,ev bağışlayan insanlarda olmuş.
HİKAYE :
Çaybaşı mahallesi Gedik Sokak No:24 deki ahşap iki katlı hanay ev 1955 yılında sahibi Fatma İşçioğlu tarafından yukarı hastahane derneğine bağılanmış. Fatma İşçioğlu evlendikten hemen sonra kocası ölmüş, hiç evlenmemiş çocuğuda olmamış. Hem terzilik yaparmış hem de kırık-çıkık bakarmış. İhtiyarlığında iş yapamaz olunca Dr. Abdullah Sayıner den çok ilgi görmüş onun için evini bağışlamış. Hastahane Derneği 1958 yılında evi satılığa çıkarınca Hasan Damgacı tarafından 1200 liraya satın alınmış.
HASTAHANE VE BÜROKRASİ
Hastahane temeli atıldıktan sonra işin resmi yazışmaları da başlamış. Dr. Abdullah bey tüm faaliyetleri dernek kontrolü altında yapmış. Valiliye verdiği dilekçe, Ankara’ya Sağlık Bakanlığına iletilmiş. O zaman ki sağlık bakanı Dr.Behçet Uz, Buldanlıdır ve Müftüler Ailesindendir. Hastahanenin temeli atıldıktan birkaç ay sonra ilk adı ‘’VEREM SENETORYUMU’’ olan hastahaneile ilgili resmi yazı Dr.Behçet Uz ‘a ulaşmış.Dr Behçet Uz, bu hastahanenin yapımına karşı çıkmış. Gerekçesi şuymuş ; ‘’Verem hastaları muayene ve tedavi için buldana hastahaneye geldiklerinde ; şehir merkezindeki lokantaya,kahvehaneye,bakkala,fırına… vb. gidecekler ve alışveriş yapacaklar.’’ Bulaşıcı bir mikrop ile yayılan verem (Tüberküloz), bu taşıyıcı hastalarla benzer yerlerde sağlıklı insanlara bulaşacak. Haliyle şehir halkında veremli insan sayısı artacak. Dokumacı oldukları için kullandıkları kimyasallar da vereme yakalanma riskini biraz daha arttıracak! Ancak Dr Abdullah Sayıner, arkasına buldan halkının desteğini almış. Hastahane yapımı için mücadelesini tüm yasal yollardan sürdürmüş sonunda Dr Behçet Uz’ da düşüncesinden vazgeçmiş. Dr Behçet Uz’un tahminleri tutmamış. Bu kadar yıllar geçmesine rağmen, şehir halkında verem yaygınlaşmamış. Ayrıca yurdun dört bir yanına şöhreti yayılan hastahanemize gelen hastaların çoğu şifa bularak evlerine dönmüş. Bu başarının nedeninden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz ;
Hastahanede ki doktorların ve personelin öz verili çalışması, Bölgenin suyunun ve havasının kalitesi, Kaliteli yemek kültürü…
İNŞAAT VE ÇEVRE DÜZENLEMESİ
Hastahanenin taş , kum,çimento,demir gibi ihtiyaçları Haydar Bağları yolundan hayvanlar ile taşınmış. Şu anda kullanılan ve kıvrılarak çıkılan yol İmece usulü, çapa ve kürek ile şehir halkı ve köylülerimizin bilek gücü ile alın teri ile 1950 de yapılmaya başlanmış,1957 de bitirilmiş. Özellikle köyden gelen insanlarımızı çoşturmak için yol yapımında davul çalınmış. Yol yapımında Dr Abdullah Sayıner,eline kazma kürek alarak bizzat çalışmış. Hastahane alanı içindeki Çam,köknar,ladin,karaselvi vs ağaçların çoğunu aşarı hastahane çalışanı maden suyu satıcısı Asalı Mustafa ile Afyonlu Ali dikmişler,birkaç sene yaz günleri sulayarak büyütmüşler.
HASTAHANE AÇILIŞI
Hastahanenin açılışından evvel, Denizli Valiliği hastahanenin sağlamlığını ‘’TEST’’ etmek için denizliden iki kamyon çimento göndermiş köprü yanına indirilen çimentolar hastahaneye hayvanlar ile taşınmış. Çimento torbaları binanın üst katlarına çıkarılıp, değişik bölümlerine yığılmış. Birkaç hafta bekletildikten sonra binadan çıkarılıp götürülmüş.Hastahane inşaatında taş duvarlar yapılırken duvarı yapan iki usta, biri içten diğieri dıştan örermiş. Ustalığı daha iyi olan, duvar örmede dış tarafa alınırmış. Sebebi ise duvar-bina uzaktan bakıldığında estetik oalrak göze daha düzgün görünsün diye. Kıt imkanlarla ve halkın katkılarıyla 22 yılda tamamlanan binanın 1958 yılının eylül ayında, 18. Dönem başbakanı ADNAN MENDERES tarafından açılışı yapılmış. O zaman bu güzel eser TC.Sağlık Bakanlığı ve Üniversite Tıp Camiası tarafından taktir ile karşılanmış. Açılışın yapıldığı 25 Eylül günü sadece hastahane duvarları sıvanmış,kireç badana yapılmış,pencere ve kapıları takılmış halde kurdelesi kesilmiş.Adnan Menderesin arabasını halk köprüden omuzlarına alarak hastahaneye kadar taşımış. Misafirlere limon şerbeti ikram edilmiş. Bina içinde sadece bir odada Dr. İçin bir masa ve birkaç sandalye konmuş. Hastahanenin tıbbi donanımı perdesi yatağı dolabı vs ileriki yıllarda temin edilmiş. Hastahaneye 6 işçi alınmış Valilik 20 ranza göndermiş, getiren kamyon,yol olmadığı için ranzaları köprünün yanına indirmiş. İşçiler ranzaları çekmeye başlayınca halk hemen yardım etmiş hastahane donanımlarının çoğunu halk almış,Devlet tıbbı malzeme göndermiş.
Hastahane açılışında Dr Abdullah Sayıner bulunamamış. Çünki ağır hastaymış ve İzmir de tedavi görüyormuş. Açılıştan 3 ay sonra vefat etmiş. Cenazesi buldana getirilmiş,bir gece yukarı hastahanede bekletilmiş ertesi gün tüm buldanlının katılımı ile şehir mezarlığına aile kabristanına defnedilmiş.
HİKAYE
1960 yılında Hastahaneye 6 işçi alınmış. Bunlardan birisi yemekçi olarak işe alınan,Çürük Halla’’Halil Solakoğlu 1909-1973’’dır. Çürük Halla, emekli olamadan çalışırken vefat etmiş. Çürük Halla,İzmirde çalışırken tulumba tatlısı yapmayı öğrenmiş. Buldanlıya tulumba tatlısını tanıtan odur. Şükür CAMİİ imamı Serezli Hoca ‘’MUSTAFA TÜRCAN’’ yukarı hastahanede hastalardan ölen olunca cenaze yıkamaya gidermiş. Her cenaze yıkamadan sonra serezli hocaya yemek yedirirler,üzerinede tulumba tatlısı verirlermiş.Çürük Hallanın yaptığı tulumba tatlısı bir karış uzunlukta bilek kalınlığındaymış. Serezli hoca,cenaze yıkamak için çağırıldığında, hastahane kapısından girerken ‘’Bügün Mısır Koçanı yiyecekmiyiz ?’’ diye latife yaparmış.
KAYNAKÇA :
ETHEM ALGAN 1921, SAMİ ÇELİKYURT 1918, ATİLLA SAYINER 1934-2014, AHMET KOZACI 1937, ALİKSAN ŞENÖZEN 1937, BULDAN GAZETESİ 2002.