HİKAYE 1:
Tahmini 1902 yılı Hacı İban Mustafa, Sazak köyüne Kel Ali ve obasının yerleşiminden elli yıl sonra yerleşmiş Horzum Yörüklerinden bir Yörük imiş. Horzum Yörükleri Sazak Yörüklerinin bir koludur. Hacı İban Mustafa’nın yazlığı da Kumralı Paşa Tepesi batısında, ikinci gediğin olduğu yerdedir. Efe ve eşkıyalara yataklık yaparmış (yataklık yapmak: efe veya eşkıyanın yiyecek, giyecek,silah,istihbarat vs ihtiyaçlarını karşılamak). Ali Efe adındaki eşkıya yağmalarını onlara bırakır sonra götürürmüş. Hacı İban Mustafa, Ali Efe denen eşkıyanın yaptıklarını beğenmez, kurtulmanın çaresini düşünürmüş. Bir gün ikindiden sonra Ali Efe iki adamı ile gelirken, Hacı İban Mustafa oğlanlarıyla gelenleri öldürmek amacıyla silahlarıyla ateş etmişler. Ali Efe ve bir kızanı ölmüş. Diğer kızanı Sarayköy –Kabaağaçlı köyünden Manavlı Mahmut öldü numarası yaparak kendini yere atmış. Akşam karanlığından faydalanarak, sürüne sürüne ormana doğru uzaklaşmış, kaçmaya başlamış. Hacı İban Mustafa oğlanlarıyla ölülerin yanına geldiklerinde birinin olmadığını anlayınca, yaralı yaşıyor düşüncesiyle Manavlı Mahmudu aramaya başlamış. Kasım ayı sonları imiş. Bir süre önce kar yağmış. Güneş görmeyen yerlerde kar birikintileri varmış. Manavlı Mahmut bir kar birikintisi altındaki çalının altına saklanmış. Hacı İban Mustafa bu yerin birkaç metre yakınına kadar gelip gitmiş, bulamamış. Manavlı Mahmut uzun yıllar sonra bu olayı Sazak köyünden Hacı Süleyman oğlu Halile anlatırken “o gece, Hacı İban Mustafa çocuklarıyla yanıma kadar geldiğinde donuma s….m demiş”. Hacı İban Mustafa ertesi sabah cesetleri gömmek için çukur kazmaya başladığında çevreden geçenler sorduklarında su aradığını söylermiş. Cesetleri gömdükten sonra hem gömülen yerin üzerini, hem de kan izi olan yerleri öküzlerle sürmüşler.
Olay Çarşamba günü akşamı olmuş. Hacı İban Mustafa, Hacı Süleyman’ın damadı imiş. Sazak köyü 1954 yılına kadar Buldan’a bağlı imiş. Ertesi günü Perşembe (Buldan pazarı) olduğundan, Hacı İban Mustafa’nın kayını Halil, hayvanını hazırlamış, Hacı İban Mustafa’nın damının yanından geçerken, “enişte Buldan’a pazara birlikte gidelim” diye çağırmış. Hacı İban Mustafa katırını hazırlamış, kayınının yanına varınca, “enişte, akşam amma çok silah attınız, on kadar tavşan vurdunuz herhalde” diye takılınca, Hacı İban Mustafa gülümsemiş. Akgedik’ten Çamlıyurt çeşmelerinin yanına geldiklerinde, Hacı İban Mustafa “para kesesini evde unuttum” diyerek dönmüş, öküzlerle tarlayı sürmüş.
Kabaağaçlı Manavlı Mahmut olaydan sonra köyüne dönmüş. O dönemlerde her efenin veya eşkıyanın, genellikle değişik yerlerde karıları (metres, kuma, dost ,her neyse) varmış. Manavlı Mahmut’un Bostanyeri köyü, Arıklar mahallesinde Gülsüm adında bir karısı varmış. Mahmut bu olaydan bir süre sonra karısı Gülsüm’ün yanına gidip gelmeye başlamış. Giderken köylünün malını hayvanını çalar götürürmüş. Köylünün bal ihtiyacını karşıladığı, Ballık bölgesindeki balları çalmış. Sigarasının tütününü kendisi yetiştiren Sarı Habip Sert adındaki köylünün tütünlerini kesip götürmüş. Bundan rahatsız olan köylüler Arıklar ile Kızıldere arasındaki Karakaplan bölgesinde pusu kurmuşlar. Olgun incir bohçasını bir ağaç ucuna asarak, sırtında yokuş yukarı çıkmakta olan Kabaağaçlı Mahmut’a köylülerden biri ateş etmiş ama vurasıya atmamış. İncir torbasını yere atan Manavlı Mahmut, ihtiyar olduğu için bir kaya arkasınas aklanmış, kaçamamış. Ateş eden köylü, Mahmut’a yakın olan köylüye seslenmiş. Diğer köylü de Manavlı Mahmut’u göğsünden vurarak öldürmüş. İkinci kişi ilk ateş edeni yanına çağırarak Mahmut’un kafasına ateş ettirmiş. Cesedi bir dere yatağına “ bıçık “ atmışlar, üzerine taş yığmışlar. Yıllar sonra Yunan askerleri Buldan’dan gittikten sonra, Manavlı Mahmut’un Arıklarlı karısı Gülsüm ile kardeşi Hanım, cesedi taşların altından çıkarak bir çukura gömmüş.
HİKAYE 2:
Hacının Ali (Ali Güzel) aşırı cesaretliymiş. Buldan’da Yukarı Parkta ilk sinema gösterilmeye başlayınca, yaz gecelerinde, Kumralı tepedeki tarlalardan arkadaşlarıyla sinemaya gelirlermiş. Yine bir gün sinemadan çıkmışlar, çadırlarına varmışlar. Çadırın içinde otururken çadırın köşesinden bir fare girer çıkarmış. Bağırmış bir şeyler atmış ama fare kaçmazmış. Çıkarmış tabancasını fareyi ateş etmiş, tabanca elinde patlamış, eli parçalanmış. Meğer fare kılığındaki cinli imiş.
HİKAYE 3:
Sazak köylüleri cenazelerini mezara gömdüler mi gece bir sırtlan gelir, cenazeyi kabirden çıkarır, inine götürür, yermiş. Köylüler bu duruma çare arıyormuş. Köylülerden Hacı Süleyman’ın damadı Zorbaz Süleyman Çelikyurt, kendini kabire gömmelerini söylemiş. Yanına çok keskin kama “hançer” almış. Kabire gömülmüş, gecenin karanlığında sırtlan gelmiş, kabiri açmış. Çenesiyle tuttuğu gibi Zorbaz Süleyman’ı omzuna atmış. Sırtlanın dişinin biri Zorbaz Süleyman’ın kıçına batmış, acıtmış ama sesini çıkarmamış. Sırtlan cenazeleri Ballık mevkiine götürürmüş. Sırtlan yolda giderken sırtındaki Zorbaz Süleyman sıkıca kavradığı hançerini sırtlanın en hassas noktasına saplamış. Hayvan can acısıyla Zorbaz Süleyman’ı sırtından fırlatmış kaçmış. bir daha mezarlığa uğramamış.
HİKAYE 4:
Alman Harbinde Sazaklı Ali Hoca (Ali Turgut 1901/1317-1977) atını Türk Silahlı Kuvvetleri emrine vermiş. Askerler atın adını Buldan vermişler. Atın eğerine de BULDAN yazılmış. Aynı yıllarda oğlu Habip Turgut Çanakkale-Gelibolu’da askerlik yapmaktaymış. Takviye gelen “ihtiyat askerleri”nin bindikleri atlar içinde babasının atını tanımış, atın eğerindeki Buldan yazısını da okumuş. Atlarını okşamış. Terhis olduktan sonra köye gelince yaşadıklarını anlatmış. Ali Hoca atının TSK ve devlete hizmet vermesinden dolayı gurur duymuş.
HİKAYE 5: Abdullah Sayıner Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nin inşaatında kullanılan kireç, eski Sazak köyü yakınındaki Kavgacı mevkiinde, kireç ocağı yapılarak bu ocaktan elde edilmiştir. Köylüler elde edilen kireci, eşeklerle yaklaşık 15 km uzaklıktaki hastane inşaatına taşımışlar. Bu kireç ocağının ustaları Bozalan köyünden gelmiş. Dr Abdullah Sayıner, köylülerin bu fedakar tutumu nedeniyle bir tahta üzerine ‘’Sazak Köyü Virajı’’ diye yazdırarak, hastane yolu üzerine bir çitlembik ağacına astırmış, köylüleri onurlandırmıştır.
HİKAYE 6:
Yukarı Hastane kaba inşaatı bitince, DR Abdullah Sayıner aşırı fedakarlıkta bulunan tüm Sazak köyü halkını yemek ziyafeti için Buldan’a davet etmiş. Bir Pazar günü gündüzünde, köyden otuz kişilik bir grup Buldan’a gelmiş. Abbas mahallesinde bir eve götürülmüş. Üst katta bir odaya alınmışlar. Oturduklarından kısa bir süre sonra odanın tabanı çökmüş. Altı kişi kenarda köşede kalmış, diğer köylüler kırılan tahtalarla birlikte alt kata dökülmüş. Köylülere önderlik eden Ali Hoca’nın baldırına çivi batmış. Olayı duyan Dr Abdullah Sayıner koşarak gelmiş, ufak tefek yaralanmalar olmuş ama ciddi bir yaralı yokmuş. Dr Abdullah Sayıner yaralıları tedavi etmiş. Bu olaydan dolayı çok mahcup olmuş. Köylüler hemen bir başka eve alınmış. Yemekleri yedirilerek, ikindiden sonra köylerine uğurlanmış.
KAYNAKÇA: Habip TURGUT (1925/2016), Recep ASLAN (1931/2016), Hüseyin KARACA (1962), Süleyman SERT (1926/2009), Hacı İbrahim ÜSTÜN (1911/2004), Tebbet Süleyman ÖZEN (1937), Durmuş ÇİÇEK (1937), Halil ÇİÇEK (1940) Mehmet UYSAL ( 1930), Halil CAN (1940) Hüseyin YILMAZ (1938)