Geçen sayıdan devam..
Tütün kaçakçılığının yaygın olduğu dönemlerde, Osmanlı devleti kaçakçılarla mücadele etmek için maaşlı memurlar görevlendirmiş, bu memurlara Tütün Kolcusu denir. Tütün kolcuları, Karapınar bölgesinde, Cellatlar çeşmesinde, tütün kaçakçılarını yakalamak için gizlenmişler, bekliyorlarmış. Bu çeşme eski ipek yolu (Denizli-Buldan- Aydın ve Uşak –Buldan-Aydın yolu) üzerindedir. Tütün kaçakçıları Buldan’a doğru gelmekteler. Çakır Mehmet tütün kolcularını görür, Çatak köyü istikametine, tütün kaçakçılarının geldikleri yöne gider, Armutlugedik’te, tütün kaçakçılarının önüne varır, onlara durumu anlatır. Kaçakçılar tütünlerini yörük damlarına indirir, boş hayvanlarla şehre giderken tütün kolcularının yanına varırlar. Tütün kolcuları kaçakçılara tütünleri ne yaptıklarını sorar. Kaçakçılar da “Yukarı tarafta Çakır Mehmet denen biri tütünleri elimizden aldı” derler. Tütün kolcuları, Çakır Mehmet’in yanına giderler ama daha varmadan 50 m kadar yaklaştıklarında, Çakır Mehmet’in kayrak üzerinde kamasını bilemekte olduğunu görür, duraksarlar, ürperirler. Çakır Mehmet’e, “Mehmet bize bir tabakalık tütün ver “ derler. Çakır Mehmet de “Bıçağınız keskin ise gelir alırsınız” der. Bu söz üzerine tütün kolcuları geri dönüp giderler. Tütün kaçakçıları daha sonra gelir teşekkür eder, tütünlerini hayvanlarına sarar giderler.
Buldan-Güney-Sarıgöl –Eşme arasında eşkıyalık yapan, adı efeye çıkmış, Çalıkakıcı, halka zulümde meşhur Molla İmam Efe (Deli İmam Efe) köy ve mezradaki halka eziyet vermekte, şehre girememektedir. Bunda Buldanlının Demirci Mehmet Efe, Çakırcalı Mehmet Efe ile iyi geçinmeleri etkilidir. Molla İmam Efe şansını denemek için Buldanlı bir zengine haber salar, para hazırlamasını söyler. Buldan eşrafı, yıldızı yeni parlayan Çakır Mehmet’e haber salar, durumu anlatır, Çakır Mehmet de yardımcı olacağını söyler. Molla İmam Efe söylediği günde Dımbazlar köyü Işıklar-Tekke-Topdamı yönünde kızanlarıyla gelmektedir. Çakır Mehmet tek başına onları uzaktan izlemektedir. Topdamı’nda Anlar Mezarlığı’nda pusuya yatar. Mezarlığa girdikleri anda kendini güzelce kamufle eden Çakır Mehmet, çok çevik ve seri bir hareketle kızanlarının ortasındaki Mola İmam efendinin gırtlağına kamasını dayamıştır. Molla İmam Efe şaşkın halde, kızanları şoktadır. Bir şeyler yapmak isterler ama, Molla İmam Efe işaret eder, kımıldamazlar. Çakır Mehmet’in namını o da duymuş, cesaretini çok iyi bilmektedir. Çakır Mehmet Molla İmam Efe’nin kızanlarına üzerlerindekileri yere koymalarını, soyunmalarını ve Sarıgöl yönüne koşar adım uzaklaşmalarını söyler. Molla İmam Efe’nin üzerindekileri alır, Sarıgöl yönünde arkasına bakmadan gitmesini ve bir daha buralara uğramamasını söyler.
Molla İmam Efe Karaköy-Haylamaz taraflarından Buldan’da medrese tahsili görmüş, tahsilini yarım bırakıp Güney’de bir camide imamlığa başlamış, köye giderken yaşadığı bir olay anında 40 kişiyi keserek dağa çıkmış , eşkıyalık yapmış , vicdan merhamet duygusu olmayan acımasız bir eşkıya (böylelerine çalıkakıcı denir)iken, eşkıyalar için çıkarılan bir aftan yararlanmak için 1908 yılında Buldan’a geldiğinde tutuklanmış ,İzmir’e götürülmüş idam edilmiştir.
Manisa üzerinden Buldan-Denizli istikametine gitmekte olan tütün kaçakçılarını tütün kolcuları yakalar, tütünlerini hükümet binasına, katırlarını da Tarakçıların Hanı’na bağlamışlar .1930’lu yıllara kadar ilçemizde altı han varmış. Bunlar ;
1. Bostancının Hanı (şimdiki Ağam Kebap salonun olduğu büyük binanın olduğu yer)
2. Hacıkırların Hanı (Sonradan Karşıyaka’dan Hacı Habip Hanı-Çalıştırıcısı Deştiman Ahmet şimdiki 1 No’lu Dokumacılar Kooperatifi binasının olduğu yer.)
3. Tarakçının Hanı (Numune Kardeşler’in camcı dükkanından sarraf-Halk Bankası-Tural Ticaret binalarının olduğu yer)
4. Hacı Salihlerin Hanı (Camcı dükkanından dersane arası Müştakların binalarının olduğu yer)
5. Dervişağaların Hanı (Gevrek Ahmetin Hanı –Zafer okulunun kuzey tarafı)
6. Paşalıların Hanı (Çarşı Camii yanında, şu anda yıkık harap durumda)
Tütün kaçakçısı fırsat bulup kaçıyor. Memleketi Ödemiş’e gidiyor. Karıncalı Dağı’na giderek Çakıcı(Çakırcalı) Mehmet Efe’den (1850-1911) yardım istiyor. Çakıcı Mehmet Efe, Baş zeybeği Kara Ali Efeye, Buldan-Sarıgöl-Alaşehir-Uluderbent bölgesinin sorumluluğunu vermiştir. Çakıcı Mehmet Efe, tütün kaçakçısına Buldan’a dönmesini, kendisine yardım edileceğini söyler. Çakıcı Mehmet Efe, Kara Ali Efe’ye haber salarak Buldan’daki işi halletmesini, yoksa kendisinin geleceğini söyler. Bir efenin emrindekine kendisinin geleceğini söylemesi, ölmeye hazır ol demektir. Kara Ali Efe hemen Buldan’a gelir. Yataklarından (istihbaratından) işin aslını öğrenir, bu işi kısa zamanda basit şekilde nasıl halledeceğini araştırır. Çakır Mehmet tavsiye edilmektedir. Karapınar’a, Karaca yörüklerinin damlarına gider , tanışılır, buluşurlar, konuşurlar. Yıl tahminen 1905, anlaşırlar. Kara Ali Efe dağa çıkıp 2 hafta süre tanımıştır.
Çakır Mehmetin babası Karacaoğlu Mehmet ve dedesi Hacı Hüseyin’in şehirde itibarı vardır. Ama halktan, ama devlet adamlarından dostlar edinmişler, sözleri geçerdi. Çakır Mehmet, dedesi ve babasının nüfuzlarından istifade ederek , kaymakam, kadı ve zaptiye kumandanı üzerinde etkili olmaya çalışmış, halk arasındaki dostları vasıtasıyla Çakıcı Efe’nin Buldan’a Pazartesi gecesi baskın yapacağı dedikodusunu yayıyordu, daha iki gün vardı. Dedikoduyu halka ve yöneticilere inandırmak için başka plan uygular.
Kara Ali Efe’nin bıraktığı dört silahı alır, bir heybe çıra dilimler. O zaman resmi tatil Cuma günü olduğu için Perşembe günü köylerine giden medrese öğrencileri Cuma akşamı şehre döner, Cumartesi ders başı yaparlardı. Çakır Mehmet Cuma akşam şehre dönmekte olan medrese talebelerini Topdamı’nda toplamış, her iki ellerine birer dilim çıra verip yakar, on kişiden birine silah vermiştir. Akşam karanlığından sabaha kadar Topdamı-Seydalla çamı- Toprakçı Kaşı-Bahçeli dede-Topdamı yönünde öğrencileri sürekli hareket ettirmiş, arada bir silah attırmıştır. Böylece kalabalık efe grubunun Buldan etrafına geldiği görüntüsü verir.
Sabahleyin Çakır Mehmet efenin şehirdeki dostları şehrin ileri gelenlerine ve yöneticilerinin huzuruna çıkarak, geceki olaydan halkın etkilendiğini, korktuklarını söyler. Çok büyük efe grubunun şehir etrafında toplandığını, tütün kaçakçılarının serbest bırakılmaz ise baskın olacağını söyler. Şehrin idarecileri ve nüfuzlu insanları durum değerlendirmesi yapmışlar , tedirgin olmuşlar, korkmuşlardır.
Zaptiyeye haber salınarak, tütün kaçakçılarının serbest bırakılması istenir. Katırlara tütünleri kendileri sarıvererek Buldan’dan gitmelerine izin verilir.
Kara Ali Efe dağdan gelişmeleri takip etmektedir. Olayın basit ve kansız bir şekilde hallolması, Çakır Mehmet’in pratik zekası hoşuna gider. Zekasına ve cesaretine hayran kalır, kendisine yanında kızanlık teklif eder. Aslında bir efe yanında zeybek olmaya karar veren gencin uyması gereken kurallar vardır. Soruşturma sonunda Efe , genci kızan olarak almaya karar verirse, kızan adayı önce efesinin elini öperek , onun önderliğini tanımış ve saygı göstermiş olurdu. Sonra grupta bulunan diğer zeybeklerin boynuna sarılarak, onlara olan sevgi ve bağlılığını göstermiş olurdu. Daha sonra efesine ve zeybek arkadaşlarına karşı silah kullanmayacağına; efesinin buyruklarına uyacağına ilişkin yemin ederdi.
Çakır Mehmet , Kara Ali Efe’den kızanlık teklifini alınca izin almak için şehirde, medresede okuyan ağası Hüseyin’in yanına gider, helalleşmek ister. Ama ağası dağa çıkmaması , doğruca ailesinin yanına dönmesini söyler. Çakır Mehmet , hakkını helal etmese de Kara Ali Efe ile dağa çıkacağını, evdekilere selamını iletmesini söyler ve ardına bakmadan çeker gider. Böylece Kara Ali Efe’nin yanında zeybek olmuştur ve kızanlık günleri başlamıştır.
Kara Ali Efe, Ödemiş Çaylı köyündendir. 1890-1909 yıllarında efelik yapmış, çetesi ile bağımsız davranır, önemli durumlarda Çakırcalı (Çakıcı) Mehmet Efe’den buyruk alırdı. Kara Ali Efe, Çakırcalı Mehmet Efe , Demirci Mehmet Efe, Kamalı Zeybek, Yörük Ali Efe gibi efeler halkla bütünleşmişti. Dürüst efelerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Halkın gelenek ve törelerine saygı duyulur, Irz ve namusa dokunulmaz, yoksulları korumak önemlidir. Çünkü çetenin korunmaya beslenmeye ve habere ihtiyacı vardı. Bir zeybek çetesi silah ve insan sayısınca üstün olsa bile, az önce saydığımız unsurları sağlayacak kırsal kesim insanı ile bütünleşmek zorundaydı. Tersi durum, halkın tepkisini üzerine çeker, bu ise çetenin yalnız kalması, bitip gitmesi demektir. Çeşitli nedenlerle halktan alınan maddi imkanlar gösterişli biçimde halka döndürülürdü. Yoksul gençleri evlendirmek, çeşme, cami yaptırmak, yıkılan köprüleri onarmak, yol açtırmak gibi. Askere kurşun sıkmazlardı, efe töresinde yoktu, çünkü askerler ana, yurt kuzusu hem buyruk kuluydu. Zaptiyeler ise yedi mecidiye aylıkla çıkarları için, zeybeklerin arkasına öldürmek amacıyla takıldıkları için onlara af yoktu. Asan, kesen , ırz namus dinlemeyen, işkence eden efe kılıklı eşkıyaya Çalıkakıcı denirdi.
Bazen kendini bilmezler meşhur efelerin adlarını kullanarak zenginlerden, köylerden para yiyecek istedikleri olurdu. Bazen de yaptıkları pis işleri ırza geçme , çadır basma, köy basma, yol kesme gibi işleri dürüst efelerin adlarını kullanarak yaparlardı. Kara Ali Efe’nin adını kullanarak Buldan ve çevresinde de benzer olaylar yaşanmıştır. Şehirde ticaret hareketli olduğu için, ticaret yolları üzerine soygunlar ve esnafların öldürülmesi gibi olaylar görülüyordu. Kara Ali Efe’nin istihbaratı bu tür olayları kendisine ulaştırıyordu. Kara Ali Efe de bu pislikleri yapanları temizlemek , halkın can ve mal, namus, iş güvenliğini sağlamak amacıyla Buldan çevresine gelir.
Kara Ali Efe Buldan-Yayla-Alandız-Beydağ-Ödemiş yol üzerinde Ödemiş’e gelip giden Buldan esnafına zarar verenleri tespit etmek üzere Kovanoluk yaylasına pusu atar. Efenin kızanları Ödemiş’ten Buldan’a gelmekte olan bir Buldanlının önüne geçer. Tutarak Kara Ali Efe’nin yanına götürürler. Bu Buldanlının ismi hakkında 3 isim söylenmektedir. Birincisi Buldan esnaflarından Katırcı Salih’in babası Katırcı Mehmet, ikincisi Bursa mahallesinden Ak Mehmet İsmail’in babası Ak Mehmet, üçüncüsü Helvacılar mahallesinden Karakuş İsmail’in babası olduğudur. Ak Mehmet İsmail’in babası veya Karakuş İsmail’in babası ise bunlar çalışmak üzere Ödemiş’e giden insanlardır. Karakuş İsmail’in babası olması ihtimali daha yüksek. Çünkü Kara Ali Efe hakkında bir şiiri anında söylüyor, bu şiir sonra türkü haline gelerek içki alemlerinde söyleniyor. Şu anda en güzel söyleyen Hollanda’da işçi Arif Salih’tir. O zamanlar Buldan’da halk ozanları Aşıklık geleneği yaşatan Aşık Ahmet , Deli İğdeli Hafız, Karakuş Mehmet gibi şahıslar vardı. Kara Ali Efe’nin yanına götürülen Buldanlıya Efe, üzerindeki paraları çıkarmasını söyle. Buldanlı bir miktar para çıkarır. “Bu para Ayşe teyzemizin kına ve rastık parası” der. Bu söz Efe’nin hoşuna gidiyor bir daha sözlerini tekrarlatıyor ve paralarını geri veriyor.”Ben kimim biliyor musun?” diye soruyor. Buldanlı da bilmediğini söylüyor. Kendisinin Kara Ali Efe olduğunu söyleyince Buldanlının ağzından şu sözler dökülüyor.
Ya da kalaylıdır taşları
Oy halel halel içtiğim şarap
İnersem Konya’ya ederim harap
Aslımı sorarsan Parmaksız Arap
Kara Ali Kara Ali namım var benim
Yada Konya valisinden elim var benim
Kara Ali dediğin bir kara dana
Çekti bıçağını da girdi meydana
Vurmayıp ta aşıverin beni diyor Kara Ali
Kara Ali dediğin birinci uşak
Arkasına takmış binbeşyüz uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak
Kara Ali Kara Ali deyip namım var benim
Yada Konya valisinden elim var benim
Bu sözler efenin hoşuna gider, bir miktar da altın verir, kızanlarından birine Buldanlıya şehrin kenar evlerine kadar refakatçı olmasına söyleyerek uğurlar.
Kara Ali Efe 1908 yılında Çakırcalı Mehmet Efe’nin izni ile düze iner. Zaptiyenin pususuna düşerek 1909 yılında bir kısım zeybekleri ile yakalanır. Kızanlarının çoğu kaçar 1911 yılında Ödemiş’te idam edilmiştir.
Çakır Mehmet dağda iken ağası Hüseyin evlenmiş, Balkan Savaşı çıkınca 1905’de gencecik hanımını bırakarak balkan savaşına gitmiştir. Töremizde gelin ailesinin bir ferdi olduğundan korunmuştur. Çakır Mehmet, Kara Ali Efe’nin yanında dört sene dağda kalmış, efenin yakalanması ile Buldan’a dönmüştür. Bir gün sabah güneş doğmadan omuzunda dört silah ile Karapınar’daki damlarının önünde ortaya çıkmış. Aile bireyleri Çakır Mehmet’i görünce sevinmişlerdir. Hal hatır sorduktan sonra Çakır Mehmet’in karnı doyurulur, temiz giysiler verilir, güzelce yıkanır. İstirahate geçirmiş. Ama damda değil bir ağaç tepesinde. Zira o daima tedbirli olmak zorundadır. Bundan sonraki günlerinin çoğunu keçi otlatmakla geçirir. Geceleri keçi sürüsünün içinde yatar. Gece bir tarafta yatar, sabah başka bir taraftan kalkarmış.
Karacaoğlu Mehmet Ağa’nın ilk hanımından Ayşe adındaki kızının düğünü vardır. Çakır Mehmet’in ablasının düğünü. Armutlugedik-Karıncalı-İncirkaya’da oturan Hardallar ailesinin oğlu Hasan’a gelin gidecektir. Damların önünde düğün olmakta, kadınlar kendi aralarında eğlenmektedir.
Çakır Mehmet evlenme hayali kurarak bir damın kenarına varmış, yatak yığınına dayanarak kendine eş olacak bir kız bakmaktadır. Asker Hüseyin’in eşi Huriye oyun alanında oynarken, kendi damının önündeki yığılı yataklarına yaslanarak, oynayanları izleyen Çakır Mehmeti’ görür. Eşi askerdedir. Çakır Mehmet’in kendi yatak yığınına yaslanması düğünde bulunanlarca görülürse dedikoduya sebep olur düşüncesi ve korkusuyla hemen koşar adım Çakır Mehmet’in yanına gelir. Biraz da sert bir ifadeyle ”Mehmet yaslandığın yatak kahpe karının değil hemen oradan uzaklaş” der. Gelin kendine göre haklıdır ama ifade çok ağırdır. Çakır Mehmet şok olmuştur. Dört sene dağlarda gezdikten sonra evlenmek hayaliyle farkında olmadan geldiği bu dam önünde yengesinin sözleri çok ağırına gidiyor, gururu inciniyor. Ağlamayı, bağırmayı beğenmiyor, öfkeleniyor, sabrediyor, gözleri yaşlanıyor, yengesine birkaç laf edebiliyor: “Bu sözleri sarı üslüğün ucuna çıkıla”. Bu arada Kara Ali Efe ile dağlardaki bir sohbette geçen sözleri hatırlıyor.
Değirmen damında ecinni çoktur, Döndüğünden belli olmaz.
Köpekte keramet çoktur, ürüdüğünden belli olmaz.
Kadın kısmı hıyanet olur, güldüğünden belli olmaz.
Zemheri soğuklarında Buldan’da deve güreşi tertipleniyor. Karapınar’daki erkekler deve güreşine gitmişler. Çakır Mehmet bahane uydurarak gitmiyor. Kadınlar da keçi sürüsünü otlatmak için araziye çıkıyor. Asker Hüseyin’in hanımı da Cemet bölgesinde Menemen’in tarlanın üst tarafından akıyor, tepenin sırtlarında keçi otlatmaktadır. Çakır Mehmet yengesi Asiye’yi takip ediyor. Kini artmış, fırsat kolluyor. Akyar’ın dikinde, su kaynaklarının çok, sazların bol olduğu yerde yengesine saldırıyor. Yengesi de güçlü ve cesaretli bir kadındır. Çakır Mehmet’e karşı koyuyor, mücadele ediyor. Çakır Mehmet’in elindeki hançeri almaya uğraşıyor. Avuçları dilim dilim oluyor. Bir süre sonra kan kaybından takatsiz kalıyor, erkek gücü karşısında yıkılıyor. Çakır Mehmet te yengesini boynundan kesiyor. Biraz aşağılara inerek, Hacı Aşa dedesinin yanındaki Karaburun ailesinin bahçesine gidiyor. Evlerinin içine girerek kanlı bıçağı yufka ekmeği yığının arasına koyuyor. Doğru eve gidiyor. Akşam eve keçiler geliyor ama Asiye gelmiyor. Sabaha kadar arıyorlar, sabahleyin ölüsünü buluyorlar. Olay devlete duyurulmuyor. Araştırmalar sırasında Çakır Mehmet’in yengesiyle boğuşması sırasında düşürdüğü bir kumaş, anasına ait elbiseden olduğu için delil sayılıyor. Çakır Mehmet te suçunu itiraf ediyor. Hem bez parçası, hem kanlı bıçak delildir. Tutuklanır, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Denizli Cezaevi’ne konur. İdamlıkla yargılananlar zincire vurulduğu için Çakır Mehmet te zincire vuruluyor. Aile bireyleri, Çakır Mehmet bir yolunu bulur hapisten çıkar, bizlere de eziyet eder diye her hafta düzenli olarak Denizli’ye yemek taşımışlardır. Çakır Mehmet zincire vurulunca Kara Ali Efe ile dağlarda yaptıkları bir sohbeti hatırlamıştır;
Kötüdür koca karıların kötüsü, kötü
Ensesine dökülür başının biti
Bir yiğidin tersine giderse işi
Baklava yerken kırılır onun dişi
1912 yılları Balkan Harbi bitmiş, asker dağılmış, asker Hüseyin Buldan’a dönmüştür. Karapınar’a evine geldiğinde anlatırlar. Duruma üzülür, yıkılır. Yanar gencecik hanımına, varır kabrine dualar okur. Çakır Mehmet’e kızar öfkelenir. Çünkü çok emeği vardır üzerinde. Birbirlerini çok severlerdi. Bu işi ne için yaptığını çözemez. Ölenle ölünmez. Emine adında bir hanım ile evlenir. Emine hamile iken Çanakkale Savaşı başlar, Çanakkale Cephesi’nde askere sevk edilir. Gitmeden Denizli’ye hapishaneye gider. Çakır Mehmet’i zincire vurulmuş halde görür. Çakır Mehmet, ağası Hüseyin’i karşısında görünce başını öne eğer, hiç bakmaz, hiç konuşmaz. Hüseyin, Çakır Mehmet’e sadece şöyle der,” “Bizden ne istedin Mehmet?” Çakır Mehmet ağası gittikten sonra ağasının sözleri altında ezilir. 3 gün sonra ölür. Ölüsü Denizli’de kalır.
Hüseyin 1914 Çanakkale Savaşı’nda şehit olur. İkinci eşi Emine kocasının şehitlik haberi gelmeden, çocuğu Duran (Burunsuz Duran) 5 aylık iken hastalanır ölür. Küçükken düşüp burun kemiği kırıldığı için burunsuz duran denir. Duranı nenesi büyütür. Hardaloğlu Hasan ile evlenen Ayşe, ilk oğlu Ali (1911) doğduktan sonra 2. Oğlu Mustafa’ya hamileyken kocası Çanakkale’ye gider, Şehit olur. Ayşe Kazanderesi’nde Ömer Ağa ile ikinci evliliğini yapar.
Bu yaşanmış hikayenin derlenmesinde emeği geçen Karacaoğlu Mehmet oğlu, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Dondurmacı Samimet Karacaoğluna (1939) teşekkür ederim. Allah nur içinde yatırsın.
KAYNAKÇA:
1.Samimet KARACAOĞLU (1939)
2. Arif SALİH
3. Behiç GALİP YAVUZ (Zeybekler Kitabı)
4. Hüseyin KARACAOĞLU (1941)
5. Süleyman ÇİÇEK (1319-1986)