O gün kuvvetli lodos vardı. Moramıdın Kahvesinin sobası rüzgârdan dolayı habire tütüyor, dumandan göz gözü görmüyordu. Kahvenin müşterileri Kahveci Halil İbram’ı kızdırmakla meşguldüler.
- Enki boruları silkit bi yon, galp herif oturup duruyon, dolmuşdur borular, yılda biyon temizlimeylen olmaz, dedi Camgözlerin Durmuş.
- Üle borula bilen dıkalı değil, görmeyomun örüzgeri, gaba örüzege esip duru sabah olalı, diye cevapladı Kahveci Halilİbram.
Abıkların Kemal girdi geldi kahveye. Selamını verdi, seslendi Halil İbram’a
- Üle abem uğraşma enki sobaylan, bu havada yanmaz enki Aydın örüzgeri esipba, göömebbamın sen. Çatıları, bacaları alıg gidcek namıssız.
Abıkların Kemal’i görünceye kadar muhabbet edelim deye çağırdı yanına Heleplerin Yusuf. Heleplerin Yusuf el tezgâhında sarı üslük dokurdu. İkindin olduğu zaman gelirdi iki lafın belini kıram diye kahveye.
- Kemal ge bakam akıdeş, ben sene bi Aydın muhabbeti ediveren, diye seslendi Heleplerin Yusuf.
Ağır ağır geldi Abıkların Kemal, Heleplerin Yusuf’un yanına. Hal hatır sordular birbirlerine.
-Üle akıdeş, iki üç sene oldu, elimde epey sarı üslük birikdi, diye başladı anlatmaya Heleplerin Yusuf. Muhabbet başlamıştı artık. Kahveler geldi devam etti Heleplerin Yusuf.
- Nişliyem neeleere giden deye gara gara düşünüyon. Alan yok, bi saçak mal isdiyen yok. Cepde baazaa haacı gööcek para yok. Bizim Ötüyaka’dan bazacıla Aydın bazarına gidiyola. -Gızanla beni de alıggidin Aydın bazarına, emme cebimde para bile yok- dedim.
- Eh dayı ne olcek sen de git bizlen- dedile. Evden hazırladım gari bi bohça üslük. Bindim buncazların arabasına. Aydın’a vaadık. Ben dükkenlere dolaşıyom emme hiç kimse dönüp bakmeyo bile. Üle ucuz veecem deyom dükkencilere. Akıdeş iş yok güç yok, enkinlere veecek para bile yok deyola.
Epey gezdim dolaşdım Aydın çarşısına emme bi dene bile satımadım. Gavenin birine vaadım oturdum gahrımdan. İçeede kelli felli biri oturup duru, selam veedim. Eli yüzü güleç bi akıdeş.
-Akıdeş, dedim ben buna, -Ben Buldan’dan geldim emme bi saçak mal satımadım, senlen bi plan yapsak, sen benim dolaşdığım dükkenlere gidsen, - Bene yüz gada sarı üslük ilazım, elinizde vaa mı- deye sorsan dedim.
Adamcık -tamam üle yapalım-, dedi. İş adamı hemen belli oluyo ne de olsa. Adamcığı yolladım ben. Dolaşdı geldi. Benim sabahdan gittiğim bütün dükkenlere gitmiş. Onlaa da üle sabahdan bi Buldanlı dayı geldiydi, biz almadıydık, accıkdan gelir gelir, biz alır sen ağşama yakın bi gel bakalım demişle buna.
Yarım saat gadaa bekledim ben. Ondan sonra aldım elime bohçayı, sabahdan gittiyim dükkenin önünden ağır ağır geçdim. İçeeden bi seslenipbaala emme. – Dayı, dayı ge bakalım, vee enki üslükleri bize, deye. Neyse endirdim sırtımdan bohçayı, saydık, sapanladık. Hepiciğini aldıla. Hiç bazaalık bile etmedile. Peşin parayı sayıvedile avucuma. Ordan bi gidiş gittim gaveye. Adamcık oturp duruymuş. Akıdeş hu parayı al dediysem de almadı, ben de ona bi gave ısmaladım galan. Yaa işde böyle, kriz oldu muydu, Buldanlı çaresini bulur.