-Amma attın ha, diye laf attı Hophopların Üsen, yan masada oturan Çapıtların Kemal’e.
Çapıtların Kemal av meraklısıydı. Gittiği avlardan eli boş gelse bile dağda vurmadığı kuş, tavşan kalmamış gibi anlatırdı.
O günde öğleden sonra Moramıdın Kahvesinde her zamanki gibi muhabbetinin konusu avdı. Bugünde Eksinlerin Yılmaz’ı kıstırmış, ona habire gittiği avları anlatıyordu. Hâlbuki Eksinlerin Yılmaz belki de yüzlerce kez bu yalanları dinlemiş, o yüzden yarı uykulu yarı uyanık dinlermiş gibi yapıyordu. Zaten kulakları da tam duymuyordu. Çapıtların Kemal’in yüksek sesle anlattığı av muhabbetini masasında yalnız başına oturan Hophopların Üsen bile duyuyordu.
-Akıdeş ben hayatta yalan söylemem, diye karşılık verdi Çapıtların Kemal. “Neyse o, ava gittim miydi, elim boş gelmem. Emme dovşan, emme keklik. Nasip de ne varsa onu vururum. Kimi avcılar vaadır. Tüfeğinden fazla çeneleri çalışır. Tom tom ataala, emme heybeye bi guş gatımadan eve gelirler”
Gaveci Halil İbram çayları getirmişti artık. Çayın şekerini kattı Çapıtların Kemal, karıştırırken devam etti konuşmaya.
- Bak Halil İbram bile benim dovşan avcısı olduğumu iyi bildiğinden çayları bile dovşan ganı getiriyo. Hele bi sen geçenleede vurduğum dovşanı gööseydin biyon şaşaadın. Akıdeş gece vakdi gittik dağa emme yağmur nasıl yağıyo biliyomun. İrezillik tepemizden akıyo. Epey bi yol giddik ha. Neyse biz vaadık derenin içine bi yandan yağmur yağıyo, bi yandan şimşek çakıyo. Bi ara gök gümbürdedi, bi şimşek çakdı emme, aaa bi bakdım kırkı dene dilki yanıbaşımızda. Seksen dene göz saydım hemen. Meğersem oncazlaada av beklebbalamış. Sonrudan kafam çalışdı. Akıdeş accık vakid geçdi, bi harıltı kopdu emme harımların arasından. Ben hemen doğrulttum tüfeği, iki yon attım yüz metre gitti gitmedi dovşan acansız yere yığıldı galdı. Goşduk vaadık yanına emme size tevatür gelir, toklu goyunlaa gibe. Üle bu ne olmuş, neeleede büyümüş deye hayret ettik akıdeşlelen. Orda kafam çalışıveedi, şimşek çakınca göödüğüm kırk dene dilki bu dovşanı beklebduruymuş.
Neyse epey vakit oldu. Vakit gece yarısına vaadı emme yağmur oluk gibe yağıyo. Geri dönelim dedik emme gitmenin mümkünatı yok. Dovşanı sürüye sürüye epey bi yol gittik. İlerdide bi ev göödük. Kapıyı çaldık, evin sahabı açdı. Akıdeş biz avcıyız, bi dovşan vurduk. Müsaaden olursa biz yağmur kesileyesiye gada evde otursak olur mu, dedik. Buyrun etti ev sahabı. Emme enki dovşanı evin ortasındaki düvere asalım, orda sallanı gosun, öbür gibe eti gazık gibe olur, dedi. Hemen üç gişi yeeden kaldırdık dovşanı düvere asdık.
Ev sahabı sobayı yakıveedi, çay bişirivedi. Biz gari üşümüşsük. Accık içimiz geçiveemiş, uyukleyvemişsik. Bi gümbürtü kopdu emme hah galan ev yıkılıbba dedim içimden. Uyandık bi bakdıydık, evin bi yanı ağdırmış, meğersem dovşanın asdığımız düver o yanna doğru yıkılıbba. Ev bi yannının üsdüne eğilmiş. Hemen dovşanı endirdik aşaya emme düver bile dayanamamış. Gırlımış ta oota yerinden. Adamcığa mahcup oldum gari. Sabaalan Buldan’a endik geldik gari. Hemen iki marangoz duttum. Bi hoota çalışdıla adamcığın evinde, yevmiyelerini de ben veedim. Bi dovşan bene epey bahalıya patladı akıdeşle söylenmen galan.”