(GEÇEN SAYIDAN DEVAM)
(……………………..)
Çanakkale’nin geçilemeyeceğini anlayan düşmanlar geldikleri gibi gitmişlerdir. Pek çok askere , bu arada Mehmet onbaşıya yıllardır görmediği ailesini görmesi için izin verilir. Mehmet onbaşı Buldan’a doğru yola çıkar.
Bu sırada geride bıraktığı eşi ve oğlu çok zor günler geçirmektedir. Seferberliğin ve harp yıllarının sıkıntıları bütün ülkede olduğu gibi Buldan’da da kendini hissettirmektedir. Çoğu zaman parasıyla bile un bulmak zor olmaktadır.Kaldı ki Mehmet onbaşının geride bıraktığı eşi Ümmü Hanım’da para da yoktur.Kocası askere gitmiş olan Buldanlı kadınların pek çoğu yani dokumacılık bilenler nispeten daha az sıkıntı çekmişlerdir. Ümmü Hanım dokumacılık bilmediği için çapaya giderek geçimini sağlamaya çalışmakta ancak bu da her zaman mümkün olmadığı için düzenli bir geliri bulunmamakta ve çok sıkıntı çekmektedir.
Oğlu Habip için o gün son parasıyla yüz dirhem (250 gram) un alır.Parası ancak o kadardır.Hatta kardeşliği olan un satıcısı hanıma : “Ne olursun, yarım kilo yapıver, sonra öderim” dediğinde; kardeşliği: “paralığın kadar gadeş” demiştir.Yüz dirhem undan yufka yapar, oğluna yarısını yedirir.Kendisi açtır.Kalan yarısını oğlunun yemesi için ertesi güne saklar.Ancak küçük Habip (sonraları iplikçi Habip Seyrek) doymamıştır.Mızmızlanıp durmaktadır.Ana yüreği bu, dayanamaz: “Hadi al ye de , yarın Allah kerim” der.Bu sırada askerdeki kocasının Sarayköy’de olduğundan haberi yoktur.İletişim şimdiki gibi mi.Ne Çanakkale’den haberleri var; ne de savaşın bittiğinden.
Seyrek Gök Mehmet Sarayköy’e vasıl olduğunda oradakilere Buldan’da ne var ne yok diye sorar. Oradakiler, açlıktan ve un sıkıntısından söz ederler. Bunun üzerine Gök Mehmet Sarayköy’den bir heybe Pazar çöreği alarak Buldan’a doğru yola çıkar.Eve geldiğinde karnı doymuş olan oğlu küçük Habip çoktan uykuya dalmıştır. “Kalk baban geldi” diye uyandırırlar. İlk defa gördüğü yabancı bir adam eve gelmiştir. Çekinerek bakar bu yabancı adama.
Mehmet onbaşı bir hafta kadar Buldan’da kalır. Ayrılma vakti gelmiştir.Karısına: “Hatun ben gidiyorum, bir isteğin var mı?” der. Karısı: “Esme’ye iki mecit borcum var.Her Çarşamba faizini istemeye geliyor.Ne olursun onu ödeyiver.Sonra biz acımızdan ölürsek ölelim” der.
Esme’ye olan borcu ödeyen Mehmet Onbaşı Buldan’dan ayrılır. Denizli’ye varır.Kardeşlerinden biri Denizli’de “Kanun Çavuşu”dur.Kanun çavuşu şimdinin inzibat çavuşudur.Ancak o yıllarda statüsü çok farklıdır ve çok forslu bir görevdir.Ayrılmadan önce Kanun Çavuşu olan kardeşi: “Bizim oğlan, bak bunun arkası karanlık.Gel gitme.Ben seni saklarım” der.Mehmet Onbaşı: “Bizim oğlan, sen ne söylüyorsun? Ben bu güne kadar şerefimle askerlik yaptım. Kaç kere ölümden döndüm. Devletim bana karamanlık madalyası verdi.Şimdi asker kaçağı olursam ailemin yüzüne nasıl bakarım?İnsanların yüzüne nasıl bakarım? Takdirle yazılan, tedbirle bozulmaz” der. Birliğine katılmak üzere vedalaşarak kardeşinden ayrılır. Uzunca bir yolculuktan sonra birliğine katılır.
Birliğiyle beraber Yemen’e gitmek üzere yola çıkarlar.
DEVAM EDECEK