Zaman zaman Buldan dışında yaşayan, ikamet eden dostlar ve arkadaşlarla sıkça telefon görüşmelerimiz oluyor. Dertleşiyor, hasret gideriyoruz. Bunlardan ara sıra gelen oluyor. Yazları gelip birkaç ay tatil yapanlar, 3-5 yılda bir gelenler ve bir de uzun yıllar Buldan’a gelemeyenler var.
Bunlardan bir tanesi de uzun yıllardır gelemeyen, çocukken ayni mahallede oturup, büyüdüğümüz saygıdeğer Avukat Ahmet Özçiler abimiz var. 1960’lı yıllardan sonra İstanbul’a göç ettiler. Hukuk fakültesini orada okudu, Hasan Gökçe abiyle bitirdiler.
Biz de babam Almanya’ya gidince, 1966 başında izin dönüşü mahalledeki evlerini almak bize nasip olmuştu. O günün Buldan’ının sayılı evlerindendi. 333 m2 içinde 141 m2 evimiz vardı. Uzun yıllar orada oturmak bize nasip oldu. Daha sonra Ali Ermiş kardeşimize sattık. O da şimdiki yeni binayı yaptı.
Ahmet abinin babası Çil Mehmet lakaplı Mehmet Özçiler amcaydı. O zamanın hali vakti iyi olanlarındandı. Kendisi gençlik Kulübü dükkanlarından birinde yerli malı komisyonculuğu yapardı. (Bu izahatı, bilmeyenler için veriyorum).
Biz Tatarlar mahallesine (4 Eylül mahallesi) 5 yaşında taşındığımızda o evde telefon vardı, düşünebiliyor musunuz?
Konuyu daha fazla dağıtmayalım; Ahmet abiyle telefon görüşmelerimizde zaman zaman serzenişte bulunuyor, Buldan’da takıldınız kaldınız diye. Ben de biz Buldan’da yaşamaktan ve yaşlanmaktan çok memnunuz diye cevap veriyorum. Biz Buldan’da doğduk ve burada yaşamaktan hiç şikayetçi değiliz. Ömrümüzü inşallah burada tamamlarız. Evden çıkınca gideceğimiz yere kadar 50 kişiyle selamlaşıyoruz, hal hatır soruyoruz, yeri gelip dertleşiyoruz. Birbirimizin sıkıntıları olduğunda da gidermeye çalışıyoruz.
Sen hiç İstanbul’a yerleştikten sonra sorarım sana, Keretmez’den, Halil Bayar’dan, Faik Muammer’den, Süren Kadir’den, Yarangümeli Mustafa’dan, zamanın beyefendi insanı Kocaefe Ahmet amcadan, Helvacı Sağır Şevket’ten, Seyman’dan, deve güreşlerinin sembolü Hakkı ve Meme’den, ilk belediye başkanımız Talat Tarakçı’dan kaç defa bahsettin acaba.
Paşalılar Hanı’ndan, Deştiman, Gevrek Hanı’ndan, eski hal binasından, un pazarından kimlerle sohbet yaptın acaba? Ama biz dostlarla oturduğumuzda adeta kitap yazıyoruz sayın abiciğim.
Yazlar taze taze sebze ve meyveleri, taze taze dalından yemişi, asmasından salkımıyla üzümü kaç defe yedin sorarım? Ama biz yiyoruz. Ben bir Buldan sevdalısı olarak memleketimiz için şiirler bile yazmışım.
Ne yapalım İstanbul’da yolda rahat yürüyemezsin, kahveye gidemezsin, kimseyle dertleşemezsin, oturduğun binada komşunla selamlaşamazsın. Yollardaki kaç esnafa hayırlı işler diyebilirsin? Kaç kişiyle cumalaşabilirsin? Merak ediyorum. Güzel abicim, biz bunları her gün yaşıyoruz, Biliyor musun?
Ölümünde, doğumunda kaç kişi arayıp soracak, düğününde kaç kişi uzaklardan gelecek? Sana İstanbul’da sağlıklı, huzurlu uzun ömürler diliyorum ve aşağıdaki şiirimi sana gönderiyorum.
Bir yer düşünüyorum yemyeşil, bilmem neresinde Buldan’ımın
Bir ev ki günlük güneşlik, Yaylada mı, Tekkede mi, Kepselde mi,
Yoksa ortasında mı Vakıf’ın?
Bahçe kapısına varmadan daha hissedersin baygın kokusunu ıhlamurun.
Gölgesine bir taht gibi oturan
Ne de güzel yerler bahşetmiş bizlere yaradan.
Rüzgar esmez, adeta bizlerle konuşur
Uçurtmalar uçurur, çocuklar içinde mutlu koşuşur.
Çocuklar çiçekler içinde yaşamaktan olur memnun
Yaşasınlar içinde uzun yıllar, anne-baba evlat-torun.
Yaşlanınca yaşamalısın Buldan’da,
Gezemezsin rahatça İstanbul’da, İzmir’de, Kemeraltı’nda, Kordon’da