Uzun yıllar önce, belki 50 yıl önce yaşanmış bu yazılan maceralar…
Pazarcılar, bir minibüsle Sarıgöl veya Alaşehir pazarından dönüyorlar. Arabada Turist Mehmet abi de var. Belki de kendisinin minibüsçülük yaptığı dönem veya pazarcılık yaptığı zamanlar.
Arabada Haydar Azgınoğlu’nun abisi Bahattin Azgınoğlu ve pazarcılar var. Bahattin abi, şen şakrak, iyilik sever, güçlü, kuvvetli bir insandı. Turan Mahallesi’nin gülüdür. Dokumacıların Caraskal kullanmadıkları günlerde, yumaklar ulandıktan sonra yerden kaldırılarak yukarı yataklarına konur. Ama yukarı koymak için de en az 3 veya 4 kişiye ihtiyaç olur. Herkes birbirine yardıma gider. En az 150 kg olur yumaklar. Yakından ve uzaktan bir çok dokumacının cefakarca yardımına koşan Bahattin abi gider yumağın bir tarafına, siz 2 kişi öbür tarafa geçin der, kolayca yumağı yerine kordu. Bir çok dokumacı bu ağır yumakları kaldırarak bel fıtığına yakalanmışlardır.
Daha sonra caraskallar kullanılmaya başlayınca, insanlar rahatlamaya başlamışlardır.
Tekrar yazımıza dönecek olursak; pazarcılar gelirken yolu sel kaplamıştır. Geçmenin imkanı yoktur. Nerde şimdiki asfalt, güzel yollar. Araba gelir suyun kenarında kalır. Geçemezler.. Yağmur da bir taraftan yağmakta. Nasıl geçeceğiz diye düşünürlerken, Bahattin abi “ben sizi suyun öbür tarafına geçiririm ama herkesten 2.5 TL alırım” der. Olurdu, olmazdı derken, paraları peşin alır, paçaları sıvar, tek tek arabadakileri suyun karşısına geçirir. Buldan’a sağ salim gelirler.
Ertesi günü gene pazara gidilecek. Bahattin abi ortalarda yok. Eve bakmaya gelirler. Kalkamadı herhalde derler. Ama bir bakarlar ki yorgan döşek yatıyor. Allah gani gani rahmet etsin.
Gene bir gün rahmetli bağdan geliyor. İçme yolunda yağışlı bir hava var. Yolun ortasından gene su akıyor. Eşeği yularından çeker, kendisi suyun öbür tarafına geçer ancak eşek geçmez. İnatlaşır. Bir türlü eşeği karşı tarafa geçirmeyi başaramaz. Ne yapsa olmaz. “Ulan eşekoğlu eşek” der ve okkalı bir tokat veya ters tarafına bir yumruk patlatır. Eşek orada yığılır kalır. Böylesine maceraları olmuştur rahmetlinin.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Mustafa Tomuş (Namı diğer Donsuz Mustafa), Şoför Halil Demirel (Makinacı Halil),Şoför Sırrı Doğan. Bu adı geçen arkadaşlar belediyede görevlidirler.
Mustafa Tomuş ile Halil Demirel abilerin evlerinden her gün ikisine kumanya gelirmiş. Beraber öğle yemeklerini birleştirip, itfaiyenin orada yerlermiş. Bunların orada yemek yediklerini gören rahmetli Sırrı abi, bunları tam yemek sütünde yakalar, yemeğe katılırmış. Onlar tam sofrayı kurduklarında kolları sıvar otururmuş. Ne ekmek, ne de yemekle katkı yapmazmış.
Bu durum 3 ay böyle devam etmiş. Ama Mustafa Tomuş ve Halil Demirel durumdan rahatsız. Bu duruma bir son verelim demişler. Çünkü kendi karınları doymaz olmuş. Sırrı Abi yaşça da büyük olduğundan saygısızlık yapmak istemezler.
Bir gün tam öğle vakti sofrayı hazırlarlar ama yemeklerin kapaklarını açmazlar. Tam Sırrı abi sofraya otururken, kaç çeşit yemek varsa hepsini bir tepsiye boca ederler. Bir de karıştırırlar. Rahmetli Sırrı abi manzarayı görünce midesi allak bullak olur. “Yahu bu böyle yenir mi” diyerek sofradan kalkar. Onlar da “hepsi ayni yere gitmeyecek mi?” deyip basarlar kaşığı. “Biz zaten seni yemesin diye yaptık bunu “ derler. O günden sonra Sırrı abi bir daha sofraya ortak olmaz. Onlar da rahat ederler.
Allah hepsine rahmet eylesin…