Geçen sayıdan devam..
1950 yıllarının ilk yarıları gene Buldan Gençlik Kulübün, Denizli’de maçı var. Kalede o dönemin iyi kalecilerinden Hidayet Abi var. Kendisinin methini babamdan çok duymuştum, tanıma şansına erişemedim ama yıllar sonra babamdan kalan resimleri yeni teknoloji ile büyütünce o zaman tanıdım.
Kendisi çözgücü Doğan Turan abinin dayısı olur. Bu yazıyı da ondan dinledim. Naklediyorum kendisi canlı şahididir bu olayın. O zamanın arabası, Kırmızı Mustafa amcanın burunlu arabası, önden bir manivelayla çalıştırılan otobüstü.
Denizli’ye varılır, maç oynanır, maçtan sonra yemek içinde çınarda devamlı gidilen bir lokanta vardır. Akşam olmuştur. Yemekler yenir, yola çıkılacak fakat arabamım farları yanmaz; nerede o zaman tamirci bulmak. Ne yapalım diye düşünürken arabada bulunan 2 tane şakacı, samimi arkadaş vardır. Birinin adı Can can, diğerinin adı da Fırıncı Mehmet Ali’dir. O zamanlar şimdiki hapishane sırasındaki Berber Cemal’in bulunduğu yerde fırıncılık yaparmış. Bunların birinde el feneri varmış, demişler ki bizde fener var arabasının öndeki motor kapağının üzerine oturalım, yol gösterelim, demişler. Arabanın dışına çıkıp iki arkadaş burunun üzerine oturup şoföre ışık tutarak maceralı uzun bir yolculuktan sonra Buldan’a gelirler.
1950 ve 60 yıllarının çocukları için en güzel eğlencesi bağlardan, bahçelerden; elma, armut, çağla, badem çalmasıydı. Şimdi bizim jenerasyon ve bizden önceki büyüklerimizden kime sorsanız yüzde sekseni yapmıştır. Sinemacıların yukarı hastanesinin arkasında bağlar vardı, güzel de elmaları bulunurdu. Çocuklar topları oraya elma yolmaya gidilirdi.
Şimdiki stadın etrafının bulunduğu yerler badem ağacı bahçeleriydi. Çocuklar oralardan badem çalardı. Bizim Cumhuriyet Okulu Müdürü Şinasi Bey’in müdür odası o taraflara bakardı. Oralardan kimler badem yolduysa görür tespit eder, gelin bakalım badem hırsızlar, der. Bademe Göçmen Hasan Efendiyi çağırır, simit satılan dayağı ister, çocukları cezalandırırdı. Biz ve arkadaşlarım az yemedik o dayakları. Evlerde iyi kötü bir şeyler vardır ama başka yerlerden yemek tatlıdır.
Çocukluğumuzda elma, erik, armut, badem çalmayanımız yoktur,
Bunları zevkle anlatmamız pek çoktur.
Birde Numune Kardeşler Sinemasına film ara verilince 10 dakika sigara molasında kaçmanın da zevki başkaydı. Yusuf amca yakalar, dışarı atar. Biz gene ertesi günü tekrar kaçardık. Hey gidi günler.
Hep kaçardık 10 dakika arada Kardeşler Sinemasına,
Ne yapalım olmazdı çocuklarda harçlık.
Giremezdik baştan parasına.
1970 yılların ikinci yarısından anarşi ve terör olayları artmış. Siyasi görüş ayrılıkları, ufak tefek sokak kavgaları eksik olmazdı. Hatta ölümle sonuçlananlar bile oldu. Hiç bir kimseniz o devirleri tekrar geri gelmesini istemediği günlerdir o günler. Sıkıyönetim devirleri gece 12’den sonra sokağa çıkma yasakları başlamış ve insanlarımız bir yere ziyarete gittiklerinde 12’den önce evlerinde olmak için aceleyle koştura koştura evlerine giderlerdi.
O günler çok sıkıntılı ve üzücü dönemlerdi. Allah bizlere Türkiye’ye tekrar yaşatmasın o günleri. Şimdi insanlar rahat bolluğun içindeler. Hayat şimdi sabahlara kadar yaşanıyor Buldan’da. Galiba biraz şükretmesini bilmiyoruz.
1980 yılları olayların ve acıların daha çok tırmandığı zamanlar 1980 darbesi olunca sıkıntılar, ekonomik, siyasi istikrarsızlıklar derken 1984 seçimlerinden sonra insanlar rahatlamaya başlamıştır. Bu arada da vatandaşlar yüksek enjelasyonla tanışıp, onunla yaşamaya başladılar.
Tekstilde aşamalar kaydedildi. Bir yanda fiyat artışları var ama insanlar mal yetiştiremiyorlardı. Güzel para kazananlar, iyi sermayesi olanlar oldu. Özel televizyonlar çoğaldı. Türkiye geneline yayılan insanları biraz daha bir rahatlığa, lüks yaşam ve aşırı tüketim hastalıklarına sürükledi.
Büyüklerimiz eldirek hasırı, eziler kilimlerinin, çapıt minderlerin üzerlerinde ömür geçirdiler. Mahallede halısı olanlar parmakların sayısı kadar azdı.
Düğün ve Ramazan, dünür davetlerinde o kalabalığı ağırlamak için, mahallede bir veya iki ailede bulunan meydan sinisi diye tanımlanan büyük tunçtan yapılmış sini istenir. En az 2-3 kişinin yardımıyla taşınırdı. Davet bitince ertesi günü iade edilirdi. Şimdi nerelerden nerelere geldik. Davetlerde ara tatlısı denilen bir kültürümüz vardı. Çorba ve ikinci yemekten sonra o günün şartlarında kadayıf veya muhallebi olurdu. Birkaç kaşık alınır tekrar yemeklere devam edilirdi. Artık kayboldu bu kültür. Ben Konya’da dostların çok iftar yemeklerinde bulundum. Bazı aileler bu kültürü sürdürmektedir.
Devam edecek…