Geçen sayıdan devam…
Artık 1960 yıllarının ikinci yarısından sonra yurtdışından temelli dönenler birikimlerini motorlu tezgâhlarla değerlendirmeye başlayan insanlar ufak ufak tekstilde Buldan’ımızın adının duyulmasını sağlamıştır.
Dokumacılık sanki Buldan’ımız için sanki alın yazısıdır.
Ben derim ki Buldan’ımız Denizli’nin en güzel, şirin, medeni kazasıdır.
Kalmadı artık mahallelerde şakır şukur tezgâh sesi.
Başka kazalara benzedik Allah’ım bu neyin nesi?
1950-60 yıllarının belki de en güzel taraflarından biride kışlık sinemaların yanında yazlık sinemaların da olmasıydı. İnsanlar rahatça sigara içerler, arada kova içinde su içinde ıslanan gazozları içmek en büyük zevkti. Nerde buzdolapları, imkânları olanlar düğün ve sünnetlerinde jip ile Sarayköy’den buz kalıpları getirirlerdi(Orada buz fabrikası vardı).
Düğünlerde jiplerle gelin gezdirilirdi. Nerde taksiler, ben ilk taksiyi 1950 yıllarının ikinci yarısında Şoför Hacı Mehmet Uçar abide gördüm. O zamanlar büyük Amerikan taksileri vardı. Şavrole marka bir taksisi vardı. Frene bastığı zaman adeta selam verirdi. İzmir’e 5 tane otobüs kaldırırdı sabah 5’ten saat 9a kadar. İzmir’e ya gençler o günleri duyduğunuz zaman o günleri hor görmeyin, o günlerin de kendine göre güzellikleri, özellikleri bir kültür yapısı vardı. Gençler büyüklerin karşılarında bacak bacak üstüne atamazlar, sigara içemezlerdi. Bir edep, bir saygı vardı hatta mahallenin büyüklerinden bile çekinilirdi.
Senin bir yanlışını görürse çağırır ikaz eder, küçüksen kulağını çeker gerekirse iki tane de patlatır gık diyemezsin. Babana söylesen 2 tanede babam patlatır. Ya işte gençler bizler bu terbiye şekillerinden geldik.
Yıl 1962 veya 63 ortaokulda okuyoruz. Adalet Partisi kurucusu eski üçüncü ordu komutanı Ragıp Gümüşpala gelecek vakit tam öğle yemeği zamanı, ben yemeğe gitmeyip bekledim. Alanyazı da kalabalık paşayı bekliyor. O zaman parti binası şimdiki Meydan Pide Salonunun bulunduğu yer. Eski ası Bostancılar Kahvesi. Paşa saat 1 e doğru geldi kahve önü kalabalık, ben kalabalığı yardım tam kahvenin önünde paşanın elini yakaladım ve öptüm bana aferin evladım diyerek sırtımı sıvazlamıştı. Ben o sevinçle yemek falan yemeden doğru okula gittim. Bizim babadan gelen bir Demokrat Parti, Menderes sevgimiz vardı ve Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi olarak siyasi çizgimizi yıllarca sürdürdük.
1960 yılların sonları ve 70’li yılların başlarından itibaren tekstilde çok ilerlemeler oldur. Yukarı tezgâhlar çoğalmaya ve Buldan havluculuk da yavaş yavaş isim yapmaya, bir taraftan da işlemecilikte bükülü kumaşta ses getirmeye başladı. Aynı zamanda Türkiye genelinde ismimiz ve sesimizde duyuldu.
TRT de çekimler için ilk Buldan’a 1971 baharında geldi. O zaman Kaymakam Turgay Zileli çekimler önce Ödeller’de daha sonra bizde yapıldı. O anın CD olarak bende hatırası vardır. Sağ olsun Halis Ödel yaptırmış, kendisine teşekkür ederim. İşler çok güzel üretilen malla satılıyor, elde kalmıyor, insanlar siparişleri yetiştiremiyorlar bile.
Derken 1971 askeri muhtırası, arkasından istikrarsız kısa dönem iktidarların kurulması, darbeler derken Türkiye tekrar yerinde saymaya, geri gitmeye başladı. Anarşi ve terör olayları, kardeş kavgaları derken Buldan’ımızın da bunlardan etkilenmemesi mümkün değil.
Sıkı yönetimler gece izden sonra sokağa çıkma yasakları dönemleri başladı. Bu dönemlerde de birçok ünlü sanatçılar gelmiştir ama saat izde programlar sona erdiği için tadı tuzu olmazdı. Hatta 1970’li yılların sonlarında İbrahim Tatlıses bile Kızılay sinemasında konuk olmuştur.
1970’li yılların bir özelliği de belki de yurt dışından dönen insanların getirdiği bir moda akımı mı diyelim İspanyol paçalar rüzgârı vardı ve favoriler kalın, uzun kulak memesine kadar iner, saçlarda biraz uzatılırdı. Tabi gençlerin bu rüzgârdan etkilenmemesi mümkün değildi. Anne, baba ve büyükler bu durumdan pek memnun olmasalar da zamanla alışmışlardır.
Benimde Almanya’dan döndüğümde askere giderken biraz öyleyi, gitmezden önce eve berber çağılırdı. Saçlar kısaldı ve öyle uğurlandık. Zaten oraya varınca kabak olacaksın ama büyüklere saygısızlık yapamazsın.
1950 ve 60 yıllarının mahallelerde kendine göre bazı kuralları vardı, bazı zamanlar başka mahallelerden grup halinde geçenler olur gençlerden 2-3 defa aynı mahalleden geçerlerse o mahallenin gençleri rahatsız olur gençlerin önlerini kesip neden 2-3 defa geçiliyor diye hesabı sorulur. Gerekirse iş kavgaya kadar giderdi, çünkü mahallenin namusu onlardan sorulurdu.
Birde o dönemlerin bayramları çok farklıydı, bayram namazından sonra kabristan ziyareti yapılınca çocuklar hemen mahalleye dağılır kalmazdı. Komşularda öpülmeyen eller, mahalleden sonra sülalede kim para veriyorsa önce ona gidilir, paralar sayılır çocuklar kendi aralarında benimki daha azdı, çoktu diye muhabbeti yapılırdı.
Kabristan dönüşü başlandı el öpme merasimleri,
Kalmazdı mahallede yaşlıların öpülmeyen elleri.
Sonra başlardı toplanan hediyeleri sayılması,
Kimi şeker verir kimi mendil, normaldir parasının olmaması.
Çünkü para kıymetliydi, herkeste bol bulunmazdı,
O bayramlar bir başkaydı, tadına doyum olmazdı.
Nerde kaldı bayramlarda çocukların yaşlıları ziyaretleri,
Unuttular ne yazık ki artık, bu kültürel güzellikleri.
Ben hala unutmam 1950 yıllarında dayımın verdiği 1 lira bayram harçlığını,
Ama ömür boyu, saygıyla ve sevgiyle verdim karşılığını.
Devam edecek…