Geçen sayıdan devam..
Başta Almanya, Avusturya, Belçika, İsviçre, Fransa daha sonraları Avustralya göçmen işçiler aldı, gidenler 5 sene izine gelmemek şartıyla. Buldan’ımızdan da hemşerilerimiz gitmeye başlamıştır. 1966-1969 yılları arasında bana da askere gitmeden önce nasip oldu. Almanya insanlarımızı gerek ekonomik yönden gerekse kültürel ve medeni yönden de çok büyük katkı yapmıştır. Bizlerden ne de olsa bazı yönden 50 bazı yönden 100 sene öndeler. Ama oralarda yaşamak, para kazanmak hele bekârsan hiçte kolay değildir. Sabah 4’te kalkarsın, kahvaltını yapar yollara düşersin. Lojmanda kalıyorsan 5 dakika sonra varırsın ama evlerde veya komşu kozalarda, köylerde kalıyorsan servisle 1 saatin yollarda geçer. Biz lojmanda kaldığımızdan avantajlıydık. Lojmanda ben, babam, amcam, Halil Arabacı, Kazak Süleyman İçöz, Kara Salih, Yusuf Akar, Mermili Ali, Ayakkabıcı Necati Dönmez bu saydıklarımdan sadece amcam ve ben hayattayız.
Odalar tek oda hem yatıyorsun hem yemek yapıp yiyiyorsun hem de oturuyorsun. Tuvalet umumi, biz kalabalık olduğumuz için bizim yatak odası ayrıydı diğerleri 4’er kişi aynı odada kalıyorlardı. Banyo yoktu hapta sonu fabrikanın banyosu yanar herkes gider banyosunu yapardı.
Asri tuvaletlerde var, bizlerin asri tuvalet kültürümü vardı, insanlar tavuk gibi klozetin üzerine tünerler öyle ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Babam döndükten sonra ben 2 sene daha kaldım ve fabrika değiştirdim. Mercedes taksi fabrikasında çalışmaya başladım. Oranın lojmanı çok güzeldi. Odalar ayrı, mutfak, banyo, çamaşır yıkama yeri ayrıydı. Daha çok rahat ettik.
İlk giden Türkler çok zorluklar çekmişlerdir. Markete alışverişe gidenler memleketlerindeki yedikleri şeyleri bulamayınca şaşırmışlar. Yumurta, süt ve tavuğa saldırmışlar. Ben Almanya için konuşuyorum tabi ki başka ülkelerde farklı olduğunu da pek zannetmiyorum. Onlar bizler gibi bakliyat ve sebze yemezler. Genelde domuz eti, salam, sosis olarak öğün yaparlar. Daha sonraları bu insanlar memleketlerinde ne yerler diye araştırdıklarında gıda ithaline başlayınca işçilerimiz rahatlamışlardır.
Ben Mercedes de çalışırken sefer tasıyla yemek götürürdüm. Üç katlı, birinde yemek, birinde salata veya cacık. Yemek molasında beraber oturduk. İsmi Paul idi. Ben yerken Atilla siz koyunsunuz diye alay ederdi.
Para kıymetliydi. Memlekete para gönderilecek çoluk çocuğa, iplikçilere borç ödenecek, yiyip içeceksin, bir de para artıracaksın. Aylıklar genelde 500 mark 1 mark 225, 2,5 lira o zamanlar.
Bizim lojmanda yan odada komşumuz Yugoslav göçmeni İzmirli Yaşar abi vardı. Genelde sütünün içine ekmeği doğrar basardı kaşığa, adını da Sütçü Yaşar koymuşlardı.
Buralarda ismi geçen öbür âleme göçenlere Allah’tan rahmetler diliyorum. Bazı hemşerilerimize az kalmışlar 1-5 sene kimisi 10 sene 15 sene bir çoklarıda oraya iyice yerleşip 2inci ve 3üncü nesli yetiştirdiler. Kimisi de hastalığından uzun yıllardır Buldan’a gelemeyenler, öldükten sonra oralarda gömülenler var. Ve memleket hasretiyle yanıp tutuşanlar cabası.
HASTA BİR BULDANLININ BULDAN HASRETİ
Biliyor musunuz Buldan’ın adını duyunca,
Kalbim ağrıyor, canım yanıyor.
Memleketime gelemediğim için,
Yaram bir başka sarıyor.
Artık yetsin bu vuslat ateşi,
Hasretin dağları sarıyor.
Delicesine öyle bir aşk ki bu,
Sanki Mecnun Leyla’sını arıyor.
Var mıdır acaba bu zamanda,
Böyle bir memleket aşkı.
Duyanlar inanmadı, herkesler bu işe şaştı,
Ferhat Şirin’ine, Leyla Mecnun’una,
Bu aşkı kıskandı küstü,
Duy artık Buldanlım gör bak
Memleket hasreti ne hale düştü.
Kurban olayım Buldan’ımın havasına, suyuna,
Toprağına, taşına.
Ah bir ölmeden görsem Yaylasına,
Bulağına, Vakuvuna, Toprakçı Kaşına.
Keşke imkân olsa da bir görsem,
Havalarından beylece, çatak moru,
Bandırma üzümünden bir yiyebilsem.
Vasiyet ettim ölünce yaban ellerde,
Bırakmayın diye,
Gurbet elde aşırı bir hırs uğruna,
Buralarda kaldık niye.
Bazı şeyleri istesen de şimdi yapamıyorsun.
İşte çok geç artık memleket hasretiyle,
Yanıp tutuşuyorsun.
Cansız olsa da bedenim bir gün,
Buldan’a gelecek,
Elbet bu kor gibi yanan memleket,
Hasreti işte o zaman bitecek.
Devam edecek…