Çaybaşı mahallesi Yukarı Park üstündeki caddede bulunan eski kaymakamlık binasının olduğu konakta zamanın zengin eşraflarından Hacı Yahya Şakiroğulları yaşarmış.
Ailesine ve geride kalanlarına bir yıl yetecek erzaklarını temin edip hacca gitmeye karar vermiş. Deve kervanlarıyla haccın yolunu tutmuşlar. Aylar sonra Kâbe’ye ulaşmışlar. İlk işi Kâbe etrafında bulunan bir mescide girip namaz kılmak olmuş. Daha sonra gür sesiyle Kuran okumaya başlamış. Mescidin yakınlarından geçmekte olan Suudi Kralı bu güzel sesi duyunca etkilenmiş ve askerlerine hemen emir vermiş. “ Benim duyduğumu sizlerde duydunuz. Gidin o sesin sahibini bana getirin.” Askerler derhal mescide girip Hacı Yahya Efendi’yi bulmuşlar. “ Kral Hazretleri seni huzuruna çağırıyor” Ayetini okumayı tamamladıktan sonra boynunu uzatmış askerlere. “Alın gidin kellemi kralın huzuruna! Ben kalkıp gelemem buradan. Hatim indiriyorum ben burada.” Askerler itip, kakmışlar, zorlamışlar ama Hacı Yahya Efendi’yi ikna edememişler. Dönüp saraya gitmişler. Kralın huzuruna çıkıp “ Efendimiz! Dediğiniz zatı huzurunuza çıkarmaya ikna edemedik. Kellemi götürün kralınıza. Ben buradan kalkıp gelemem diyor. Ne yapalım kendisine?” “ Hiçbir şey yapmayın. Ben kalkıp giderim yanına” demiş Kral. Mescide varmış, Hacı Yahya Efendi’nin karşısına oturmuş. “ Burada benim sarayımda kal. Baş hafız ol.” “ Ben buraya Anadolu’dan hac ibadeti için geldim. Vazifemi yaptıktan sonra kalamam buralarda. Çoluk çocuk beni bekler. Dönerim topraklarıma” “ Öyleyse, ben seni boş göndermemeyim. Ödüllendirmek isterim seni. Sana bir teneke altın vereyim. Götür fakir fukaraya dağıt. İhtiyacın varsa harca” “ Haşmetlim! Benim paraya pula ihtiyacım yok. Ben geride kalanlarımın bir yıllık rızkını temin edip de geldim buralara. Ben de bir havuzu dolduracak kadar akçe var. Neyleyeyim ben senin altınlarını!” “ O zaman sana son bir teklifim var. Peygamber Efendimizin sakal-ı Şerifi saklı bir kutsal emanet vereyim sana. Al onu memleketine götür.” Bu teklife çok sevinen Hacı Yahya Efendi ellerini açıp dua etmeye başlamış. “ Allah’ım beni bu kutsal emaneti Buldan’a kadar kazasız belasız götürmeyi nasip eyle Tek arzum bu emaneti Abbas Camisine koyabilmek.” Kutsal emaneti sarayında teslim eden Kral “ Allahın duaları seninle olsun” diyerek sayrından onu uğurlamış. Hac görevini tamamlayıp geri dönüş yoluna koyulmuşlar. Hacılar uzun süren bir yolculuğun ardından Buldan’a yaklaşmışlar. Buldan’a gelme gününü haber alan hacı yakınları karşılamaya çıkalım demişler. Tek Hasan’ların devesini ve birkaç katırla yola koyulmuşlar. Kervancı başı Topal İsmail önderliğinde İki Armutlu mevkiinde hacıları karşılamışlar. Hacı Yahya Efendi kendisini karşılayanlara kutsal emanetten bahsedince, Topal İsmail l deveyi ıhdırmış ve itinayla emaneti deveye yüklemişler ama deveyi bir türlü yerinden kaldıramamışlar. Deve kan ter içinde manevi ağırlığın altından kalkamayınca Hacı Yahya Efendi Topal İsmail’e “ Deveyi bir müddet kendi haline bırak. O bir süre sonra kalkar “ demiş. Nitekim bir süre sonra deve yerinden kalkabilmiş ve yola koyulmuş. Hacı kafilesi de onun ardından Buldan yoluna koyulmuşlar. Deve Alcı Mecid camisinin önünden Hamam Boğazı sokağına girmiş.
O zamanlar Hamam Boğazı sokağın dört bir yanı hamamlarla çevriliymiş. Kutsal emanet yünüp yıkanır iç güdüsüyle deve bu sokaktan geçmiş. Çarşı Camisinin kapısının önüne gelmiş ve kendiliğinden ıhmış, kutsal emanetin yeri burası dercesine. Zamanının din adamları toplanmışlar ve şu karara varmışlar. Buldan işlemeleriyle yapılmış ipekli 40 bohça hazırlayıp, kokular içinde Sakal-ı Şerifi Çarşı Camisinde saklayalım. Her iki dini bayramdan üç gün önce, ikindi namazı sonrası halkın huzuruna çıkaralım. Bu Sakal-ı Şerif İstanbul ve Konya’dan sonra üçüncü orijinal emanet olarak Buldan’a getirilmiş bu yaşananlar sonucunda.
Daha sonraki yıllarda kurban bayramı öncesi kutsama âdedi kaldırılmış. Sadece ramazan ayı içerisinde cemaatin huzuruna getirilmeye devam edilmiş. Hâlen bu uygulama devam etmektedir.
Ali Yazıcıoğlu’na teşekkürler….